Mitoloji araştırmalarında öncelikli konu şu: Aslında bütün dinler mitoloji, bütün mitolojiler din.
Eski Yunan inanışlarına mitoloji diyoruz, halbuki bu inançlar bir dinin temel öğeleriydi. Tapınakları, rahipleri de olan bir mitoloji, elbette din sayılır. Öte yandan, tek tanrılı dinlerden gelen araştırmacıların, tek tanrılı olmayan ve tanrısız dinlere karşı bir önyargısı var. Onlar ilkel sayılıyor. Oysa, hiçbir inanış bir diğerinden üstün değildir. Dahası, ‘en mantıklı din’ gibi iddialar da doğru değildir. Dinler bilimsel olmadığına göre, mantıklı olmaları beklenemez. İsteyen, tek tanrıya da hayvan totemine de inanabilir.
Bir başka konu şu: Mitolojilerdeki/dinlerdeki ortaklıkları nasıl açıklayabiliriz? Daha eski kaynaklardan mı almışlar? Bu, birçok Güneybatı Asya (Orta Doğu) inanışı için doğru. Ancak, coğrafi olarak birbirlerinden oldukça uzak mitolojilerin/dinlerin bile bazı ortak inanışlara sahip olduğunu görüyoruz. Örneğin, yaradılış miti olmayan hiçbir inanç yok. Bütün anakaralarda bu, böyle. İşte bu noktada, bilişsel antropoloji devreye giriyor. Mitolojiler/dinler, aslında insan zihninin/beyninin evrenle ilgili merak ettiklerini ortaya döküyor. Ayrıca, bunlar oldukça karmaşık. ‘En ilkel’ denilen kabilelerin bile, anlamakta zorlanacağımız karmaşıklıkta inançları olabiliyor.
Yaradılış mitlerini biraz açalım: Bunların birçoğunda, her şeyin başlangıcında ilksel bir kaos vardı. Sonra tanrı(lar) ya da daha geniş anlamıyla göksel varlık(lar) ortaya çıkar ve çeşitli yollarla evreni yaratır. Daha sonra ilk insan ortaya çıkacaktır. Birçok anlatıda, topraktan yaratılma olan bu ilk insan, dişisine kavuşacak ya da dişi varlıklarla (tanrı, göksel varlık ya da bir hayvan) buluşacaktır. Öte yandan, ilk insan her zaman erkek değildir. İnsanlık tarihinde tarım toplumundan önce anaerkil bir toplum yapısının olduğu söylenir. Bunun kanıtı olarak, bereket tanrıçası heykelleri gösterilir. Böyle ise, o döneme tarihlenen inanışlarda, ilk yaratıcının ve/ya da yaratımın dişi olmasını bekleriz.
Diğer yaygın inanışlara bakalım: Ateşin tanrılar diyarından insanlığa getirilmesi; tufan miti; tanrının ölümü; dünyanın bir merkezi olduğu inanışı; devler; tanrılar savaşında galip gelenlerin evreni yönetmesi; kahramanımızın yılanla/ejderhayla savaşı; kendini ısıran yılan imgesi; kurucu mitler; yamyamlık ve insan kurbanı (oğlunu kurban etmek de bu eski inançların bir göstergesi olarak okunabilir); yıldız falı ve türevleri; öteki dünya inancı; yeraltı ve gökyüzü dünyası karşıtlığı; kıyamet vb. Bunların her biri dikkat çekici. Birini ele alalım, tufan mitini…
Bu mitin en erken kaydı, yaklaşık 4 bin yıllık Gılgamış Destanı’nda. Sümerlerin Nuh’u Utnapiştim. Güneybatı Asya dinleri/mitolojileri birbirlerinden öğeler ödünç ala ala günümüze gelmiş. Çok tanrılılık tek tanrılılığa dönüşürken, kimi tanrıların rütbesi düşürülüp melek yapılmış. Örneğin, ölüm tanrısı, meleğe dönüşmüş. Tanrılar arasındaki hiyerarşi, diğer tanrıların tanrılığının reddiyle son noktaya ulaşmış.
Öte yandan, bu tufan miti, çok uzak diyarlarda da görülüyor. Kuzey Amerika’da çok sayıda yerli halk, geçmişte bir tufanın olduğuna ve toplumun o dönem ileri gelen liderinin (şamanının/peygamberinin) sayesinde insanlığın kurtulduğuna inanıyor. Çin’de de Hindistan’da da tufan miti var. Farklı coğrafyalardaki anlatılar benzerlikler taşıyor. Bunu insan soyunun doğa karşısındaki hayranlığına ve aynı zamanda korkusuna bağlayabiliriz. İnsan soyunun deneyimlerinden çıkardığı en büyük derslerinden biri, her şeyin azının ve çoğunun zarar olduğu… Susuz yaşayamayız. Birçok eski uygarlık, sulamalı tarıma dayalı oluşumlardır. Sular taşkın verip toprağı verimli hale getirir getirmesine, ancak bir noktadan sonra, su taşkını, uygarlıkları da ortadan kaldırır. Dünyanın neresine gidersek gidelim, bunu düşünmüş insan atalarımız…
Mitolojilerin/dinlerin bilim ortaya çıkmadan önceki inanışlar olduğunu dikkate almalıyız; ancak, inanç da bir yandan bireyseldir. Yine de, inançların siyasallaştığı yerde, insanlık hiçbir fayda görmemiş; huzur bulamamıştır. İnanışlar tarihte kimi grupların tutkalı olup onları birleştirirken, bir yandan da, dışarıda bıraktıklarına (inançsızlara, gavurlara) ölüm ve zulümden başka bir şey önermemiştir. Mitoloji/din incelemeleri yaparken, bunu akılda tutmamız gerekir. İnanışlar, dayanışmayı arttırırken aynı zamanda düşmanlıklara yol açarlar. Kimseyi dışarıda bırakmayan, ötekileştirmeyen gerçek bir barış inanışına ihtiyacımız çok fazla…
ulasbasar@gmail.com
Görsel: Pinterest