Hasan Erçakıca
Kıbrıs, Türkiye’nin hâlâ tek “milli davası” mı bilmiyorum ama ilk “milli davası” olduğu konusunda hepimiz hemfikiriz sanırım. İşte bu “milli dava”, son zamanlarda kendisini “Türk” olarak tanımlayan insanları bölüp parçalayan bir meseleye dönüştü.
Kıbrıs sorununa barışçıl bir çözüm bulma çabaları terk edildi. Kıbrıs Adası üzerinde “iki ayrı egemen devlet” oluşturma politikası nedeniyle uluslararası toplum ile diyalog koptu. Kıbrıs Rum liderliği, girişim üstüne girişim yapar, Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafını sıkıştırmak için Güven Yaratıcı Önlemler Paketi açıklarken, resmi makamlarımız bu girişimleri Türk kamuoyundan bile gizlemeye çalışıyor. Sorunu böyle bir çıkmaza sokmaktan ne beklediklerini anlamak içinse müneccim olmak gerekiyor. Belli ki Kıbrıs sorununu “milli” bir şekilde ele almaktan kaçınıyor ve hatta korkuyorlar.
Kıbrıs’ta oluşturulacak bir federasyonu kolaylaştıracağına inanılarak ilan edilmiş bulunan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde ekonomik ve sosyal sorunlar tavan yaptı. Başbakan Üstel, Meclis konuşmalarında açlık tehlikesinden bile söz ediyor. Bu sorunları en azından hafifletmek amacıyla Türkiye ile KKTC arasında ekonomik ve mali yardımları düzenleyeceği düşünülen bir anlaşma yapılması bekleniyordu; yapıldı. KKTC’deki pek çok siyasetçi ve aydın, bu anlaşmanın ekonomik olmaktan çok siyasi ve sosyal hayatı düzenlemeyi amaçladığını, ekonomik ve mali sorunları çözmekte ise çok yetersiz kalacağı görüşündedir. Ne var ki, bu görüşü ifade etmek, Türkiye Cumhurbaşkanı Yardımcısı Oktay tarafından “şehitlere ihanet etmek” olarak değerlendirildi ve lanetlendi.
“Milli” olmaktan çıktık, çatışmaya başladık!
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın bu konuşması, “Pandora’nın Kutusu”nu açmışa benziyor. Ana muhalefet partisi CTP’ye mensup iki milletvekili geçen günlerde KKTC Meclisi kürsüsünden yaptıkları konuşmalarda Oktay’a saldırdılar ve “ihanet suçlamasını” kabul etmeyeceklerini duyurdular. Bu konuşmalardan birinde, Oktay’a hitaben, “Sizin ecdadınız 1878’de bizi sattığında da biz o mücadeleci ruha sahiptik ki bugün halen buradayız. 1878’te Fuat Oktay’ın ecdadı Kıbrıs Türk halkını İngilizlere sattı. O günden sonra Türkiye’ye ‘biz buradayız’ diye bağırdık. Duydu mu, duymadı. O kadar duymadı ki, 1923’te Lozan Antlaşması Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden geçerken Kıbrıs diye soran olmadı. Biz hâlâ buradaydık ve kendi kimliğimle, kültürümüzle, dilimizle, bu ülkenin sahibi olduğu bilinciyle yaşantımızı sürdürüyor, direniyorduk” denildi. Tarihi bir hesaplaşma amaçlandı gibi bir şey…
Lefkoşa Belediye Başkanı Mehmet Harmancı, geçen gün görüştüğü CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na, “Ülkemizde yaşadığımız sorunları, demokrasimize yapılan müdahalelerden tutun da son ekonomik protokole kadar duyduğumuz rahatsızlıkları açık bir ifade ile anlattı”. Fotoğrafa yansıyan şekilde Canan Kaftancıoğlu’nun yer aldığı görüşme, Oktay ve arkadaşlarını iyice çılgına döndürürse şaşmamak gerekecek!
Türkiye’den de bazı sesler yükselmeye başladı: Prof. Baskın Oran, son gelişmeleri, KKTC’nin adı konmamış bir şekilde ilhak edildiği şeklinde değerlendirerek adını da “Kuzey Kıbrıs Erdoğan Cumhuriyeti-KKEC” olarak kullandı.
CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, imzalanan ekonomik ve mali iş birliği anlaşmasının Kıbrıslı Türklerin iradesini “yok saydığını” yazılı bir açıklama ile Türk kamuoyu ile paylaştı: “İktidar, KKTC’ye vereceği 3,2 milyar TL karşılığında KKTC’ye adeta siyasi ve ekonomik egemenliğinden vazgeçmeyi dayatıyor. Bu protokol, KKTC’nin bağımsızlığını, seçilmiş meclisini, hükümetini, kurumlarını, sendikalarını, Kıbrıs Türklerinin iradesini ve egemenliğini yok sayan, onur kırıcı ve tehlikeli bir belgedir.”
Fuat Bey’in yanında saf tutanlar da var tabii… Onlar da muhataplarını “milli olmamakla” suçlamaya devam ediyorlar.
Abartılar ve demagoji vahameti gösteriyor
Bütün bu yaklaşımların ve söylemlerin abartılı olduğunu, tarihi kendine göre okumaların gerçeği tam olarak yansıtmadığını söylemek mümkündür tabii…
Durumun vahameti de bu noktada saklıdır zaten. Türkiye-KKTC ilişkileri öyle bir noktaya geldi ki, AK Parti yöneticileri ile KKTC’deki yandaşları bir tarafta, Türkiye ve Kıbrıs’taki muhalefet karşı tarafta mevzilenmiş; karşılıklı ateş ediyorlar. Herkes birbirine ağzına geleni söyleme gayretine düşmüştür. Söylediklerinin tarihi veya günümüz gerçeklerine uygun olup olmadığının, aynen Türkiye’de olduğu gibi, zerre kadar önemi kalmamıştır.
Sonuç ortadadır: “Milli dava” edebiyatı ile muhalefeti susturmayı deneyen AK Parti yöneticileri başarısız oldular. Ama bu arada ortak bir tutumla ve dünya gerçeklerine uygun olarak belirlenecek bir politika çerçevesinde sürdürülmesi gereken Kıbrıs sorunu ile ilgili Türk politikası kurban edilmiş; Rum/Yunan tarafına geniş bir oyun alanı yaratılmıştır.
Kıbrıs Türk halkının ekonomik ve sosyal sorunlarının Türkiye’dekiler çözülmeden çözümleneceğini düşünmekse zaten imkansızdı.
Bekleyeceğiz!
İlgili yazı: https://medyagunlugu.com/haber/turkiyeyi-elestirmekten-baska-secenek-yok-ki-51671