Varşova’daki Pileçki Entitüsü öğretim üyesi Prof. Dr. Ian Garner’ın Moscow Times gazetesinde yayımlanan yazısının çevirisi:
“Geçenlerde Moskova Metrosu’nun Taganskaya istasyonunda Josef Stalin’in bir anıtının açılışı yapıldı. Bu anıt, 1950 yılında yerleştirilen ve 1960’ların başındaki “destalinizasyon” döneminde kaldırılan bir parçanın replikasıydı.
Vladimir Putin 2000 yılının başında başkan olduğunda, Rusya genelinde Stalin’e ait anıt ve heykeller neredeyse yok denecek kadar azdı. Bugün ise, büyük şehirlerden uzak bölgelere kadar ülke genelinde 100’ün üzerinde Stalin anıtı bulunuyor. Her yıl, özellikle Zafer Günü anmalarında yenileri açıldıkça, Stalin anıtları Putin Rusya’sında giderek sıradan hayatın bir parçası hâline geliyor.
Stalinist kişilik kültünün geri dönüşü giderek daha da derinleşiyor. Liderin olumlu betimlemeleri, Nikita Kruşçov döneminde ve daha sonra 1990’larda, arşivlerin açılması ve Sovyet dönemindeki suçlara dair kamuoyu tartışmalarının başlamasıyla neredeyse tamamen kamusal alandan silinmişti. Ancak şimdi Stalin her yerde.
Devlet bu dönüşüme öncülük ediyor gibi görünüyor; muhtemelen toplumsal tutumları şekillendirmek amacıyla. On yılı aşkın süredir okul kitapları ve derslerde Stalin giderek olumlu bir biçimde tasvir ediliyor; onu baskıcı bir canavardan, Rus halkı adına Büyük Vatanseverlik Savaşı’nı kazanan sevilen bir halk kahramanına dönüştürüyorlar. Stalin böylece, Putinci tarihsel belleği şekillendiren savaş kültünün hayati, hatta en önemli unsuru olarak sunuluyor.
Nitekim, Taganskaya’daki replikasının 9 Mayıs’taki Zafer Günü’ne denk gelecek şekilde açılması hiç de şaşırtıcı değil. Volgograd her yılki anmalarda artık “Stalingrad” olarak yeniden adlandırılıyor. Bu ad, II. Dünya Savaşı’nın seyrini değiştiren ve Stalinist kültürde tanrılaştırılmış liderin ustaca komutanlığıyla özdeşleştirilen savaşı hatırlatıyor. Bu yıl, bölgesel yetkililer 8-10 Mayıs tarihlerinde Volgograd Havalimanı’na “Stalingrad” çağrı kodunu bile verdi. Oysa Sovyet yetkililer 1970’lerde ve 80’lerde bile bu savaşa “Volga Nehri Savaşı” gibi daha tarafsız terimlerle atıfta bulunmayı tercih etmişti.
Stalin kültü, bu nedenle Putinci savaş kültüyle derin bir şekilde iç içe geçmiş durumda. Bu kült; duaları, geçit törenleri, tatilleri ve tapınaklarıyla neredeyse resmi bir devlet dini gibi işliyor. Bu olgu, en açık biçimde Moskova’daki devasa ve devlet destekli Silahlı Kuvvetler Katedrali’ni çevreleyen yeni müzede görülebilir. Bu kompleks, geçmişten günümüze Rus militarizmini yüceltiyor. Müzede yer alan interaktif multimedya sunumu, ziyaretçileri savaşın devlet anlatısına daldırıyor ve onları Stalin’in Kızıl Meydan’daki sözlerini dinlemeye davet ediyor.
Popüler kültür de bu devlet güdümlü ve tek boyutlu Stalin rehabilitasyonunu hem takip ediyor hem de besliyor. Bugünün Moskova’sında Taganskaya’daki yeni replikadan geçip evine dönen yolcular, hediyelik eşya dükkânlarından lideri yücelten takvimler, minyatür büstler, görseller ve popüler romanlar satın alabiliyor. Cep telefonlarına girdiklerinde, Stalin’in Batı’yla alay eden ve zayıfları küçümseyen bir karaktere dönüştüğünü görebiliyorlar.
Gerçekten de, Rusya’nın kasaba ve köylerinde açılan yeni Stalin anıtlarının birçoğu yerel halk tarafından finanse ediliyor. Stalin’in geri dönüşü, yalnızca Putin’in propaganda kurmaylarının tezgâhladığı bir proje değil; aynı zamanda güçlü bir lider altında ulusal büyüklük hayali kuran bazı toplumsal kesimlerin ürünü.
Nitekim, toplumsal tutumlar bu kültürel sis bulutu içinde değişmiş görünüyor. 2023’te Ukraynalı sosyologlar, Rusların neredeyse üçte ikisinin (%63), 18-24 yaş grubundakilerin ise yaklaşık yarısının (%48) Stalin’e karşı olumlu bir tutum taşıdığını ortaya koydu.
Bu tutumlar elbette evrensel değil. Yeni Stalin anıtlarının açılışları, 2022’den bu yana yaşanan sert baskılar öncesinde sıklıkla protesto ediliyordu. Stalin ve Putin’i büyük askerî liderler olarak gösteren bir mozaik planı da kamuoyu tepkisi nedeniyle iptal edildi. Buna rağmen Rus toplumunun önemli bir kısmı, Stalin’i emperyal milliyetçiliğin karizmatik vaftiz babası olarak görüyor.
Ancak, Kremlin’in Stalin’i rehabilite etmesine yalnızca Sovyet ruhunu diriltmek amacıyla izin verdiğini varsaymak yanlış olur. Bu bir yeniden toplu kıyım hazırlığı da değil. Gerçekten de, okul kitaplarında, Zafer Günü anmalarında ve basit popüler kültür temsilinde Stalin’in temizlikleri (baskıları) ya küçümsenmekte ya da tamamen görmezden gelinmekte.
Putin, röportaj ve konuşmalarında Stalin’i iki şekilde anıyor: Birincisi, bilge bir lider örneği olarak, öyle ki, Büyük Vatanseverlik Savaşı’nda milyonlarca Sovyet vatandaşını “daha büyük bir iyilik” uğruna ölüme gönderme cesaretini göstermiş bir adam. Hatta zafer uğruna kendi oğlunu feda ettiği bile söyleniyor. İkincisi, mutlak gücü sayesinde “yapay” bir Ukrayna yaratan bir lider olarak. Putin, Stalin’i bir savaş lideri olarak yüceliyor, bir katliamcı olarak değil.
Putin, Stalin’in iktidarının son yıllarında ulaştığı yarı ilahi statüye henüz erişmiş değil. Ancak bu anlatı, Ruslara en arzu edilir liderlik biçiminin acımasız ama kararlı bir “güçlü adam” olduğu mesajını veriyor. Düşmanlarla çevrili Putin, tıpkı Stalin gibi, zor ve pahalı bir savaşı yürütmek zorunda kalabilir. Halk, tıpkı 80 yıl önce olduğu gibi acı çekebilir.
Ama mesaj net: Bu son derece ataerkil otoriter sistemde, sarsılmaz bir lider, milletin zaferi için en doğru yolu öngören kişidir. Stalin’in pragmatik liderliğini yücelten imgelerle çevrili Ruslar, bugün bir baba figürüne -Vladimir Putin’e- ihtiyaç duydukları fikrine sürekli olarak yönlendiriliyor.”
Fotoğraf: TASS
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: