Perşembe, 2 Eki 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
ManşetSerbest Kürsü

Netanyahu’nun Yahudi halkına bıraktığı en ağır miras

Metin Duyar
Son güncelleme: 1 Ekim 2025 19:48
Metin Duyar
Paylaş
Paylaş

Modern savaşların yalnızca tanklarla, füzelerle ya da sahadaki askeri üstünlükle kazanılsa da, 21. yüzyılda asıl belirleyici olan, devletlerin uluslararası kamuoyu nezdindeki meşruiyetidir.

Askeri kazanımlar kısa vadeli olabilir, fakat meşruiyet kaybı kuşaklar boyu sürecek bir gölge bırakır. Bir devlet küresel ölçekte “haklı taraf” olarak görülmediğinde, elindeki askeri üstünlük siyasal sonuç üretmekte yetersiz kalır.

İsrail’in bugün yaşadığı kriz, özellikle Netanyahu hükümetinin tercih ettiği politikalarla doğrudan bağlantılıdır. Güvenlik söylemi üzerinden meşrulaştırılmaya çalışılan operasyonlar, uluslararası kamuoyunda ters tepmiş; İsrail’i giderek artan bir haklılık açığı ile karşı karşıya bırakmıştır. Bu açığın bedeli yalnızca diplomatik alanda değil, Yahudi halkının kolektif hafızasında da hissedilecektir.

Holokost sonrasında İsrail devleti, Yahudi halkına tarihsel bir güvenlik kalkanı sunma iddiasıyla meşruiyetini inşa etmişti. Ancak Netanyahu hükümetinin politikaları, bu tarihsel sermayeyi aşındırmakta, mağduriyetin sağladığı evrensel empatiyi tüketmektedir. Tarih boyunca zulme uğramış bir topluluğun, kendi devletinin politikaları nedeniyle “ihlallerin faili” olarak algılanmaya başlaması, yalnızca siyasal bir paradoks değil, aynı zamanda ahlaki bir çelişkidir.

Bu noktada meşruiyet kavramı, yalnızca uluslararası ilişkilerde değil, siyaset teorisinde de merkezi bir yere sahiptir. Max Weber, otoritenin sürekliliğini sağlayan şeyin sadece hukuki düzenlemeler değil, yönetenlerin “meşru kabul edilme” kapasitesi olduğunu vurgulamıştı. Antonio Gramsci, iktidarın yalnızca zorla değil, rızanın üretimiyle sürdürüldüğünü ortaya koymuştu. Joseph Nye’ın “yumuşak güç” yaklaşımı da aynı hattı besler: askeri ve ekonomik kapasite tek başına yeterli değildir; haklılık, ahlaki üstünlük ve normatif ikna gücü olmadan siyasal sonuç üretilemez. Bu perspektiften bakıldığında, Netanyahu hükümetinin yol açtığı meşruiyet kaybı, yalnızca güncel bir dış politika krizi değil; Yahudi halkının tarihsel kimliğiyle de çatışan yapısal bir kırılmadır.

Bugün yaşanan meşruiyet krizi, bu nedenle geçici bir diplomatik dalgalanma değil; gelecek kuşaklara aktarılacak en ağır mirastır.

Tarihsel Deneyimler

Tarih, askeri üstünlüğün meşruiyet açığını kapatamadığı örneklerle doludur. ABD’nin Vietnam’daki yenilgisi, yalnızca askeri değil, aynı zamanda toplumsal bir çöküşün ürünüdür. Sivil kayıplar, My Lai Katliamı gibi skandallar ve Pentagon Belgeleri, Washington’un “özgürlük taşıyıcısı” iddiasını çökertmiş; kamuoyu desteği kaybolduğunda sahadaki başarıların hiçbir anlamı kalmamıştır.

Benzer bir tablo Cezayir’de yaşandı. Fransa, sahada askeri kontrolü elinde tutuyordu ama işkence, kitlesel cezalandırmalar ve kolonyal şiddet, hem içeride hem de dışarıda meşruiyeti tüketti. BM’de yükselen sömürgecilik karşıtı dalga, “askeri üstünlüğün” siyasal sürdürülebilirliği garanti etmediğini açıkça gösterdi.

Sovyetler Birliği’nin Afganistan müdahalesi de aynı dinamiği sergiler. Kızıl Ordu sahada varlık gösterse de uluslararası izolasyon, Olimpiyat boykotları ve ekonomik yaptırımlar meşruiyet kaybını derinleştirdi. Bu normatif yalnızlık, askeri yıpranmayı siyasal çözülmeye dönüştürdü.

Apartheid Güney Afrika’sında rejim uzun süre güvenlik aygıtıyla varlığını sürdürdü. Ancak spor boykotlarından finansal baskılara kadar transnasyonal ağların ürettiği meşruiyet kaybı, rejimi çöküşe sürükledi. Askeri yenilgi değil, uluslararası rızanın tamamen yitirilmesi rejimin sonunu getirdi.

ABD’nin Irak işgali, “kitle imha silahları” iddiasının çökmesiyle siyasal bir hezimete dönüştü. Abu Gureyb skandalı ve yüksek sivil kayıplar, Washington’un yumuşak gücünü erozyona uğrattı; koalisyon desteği daraldı, içeride rıza çöktü.

İsrail’in kendi deneyimleri de bu tabloya eklenebilir. 1982’de Sabra-Şatila sonrasında oluşan küresel tepki ve 2006’daki Lübnan Savaşı’nda sivil kayıpların yol açtığı öfke, askeri bilanço ne olursa olsun siyasal neticeyi tartışmalı kıldı. Bu örnekler, Netanyahu hükümetinin yol açtığı meşruiyet krizinin yeni değil, süreklilik arz eden bir mesele olduğunu göstermektedir.

İsrail’in Güncel Krizi

Bugün Gazze’ye yönelik operasyonlar, salt askeri değil, derin bir algı ve meşruiyet savaşı olarak okunmalıdır. İsrail’in askeri kapasitesi bölgede tartışmasızdır; fakat asıl belirleyici olan, bu kapasitenin küresel kamuoyunda nasıl algılandığıdır.

İsrail’in tarihsel olarak dayandığı en güçlü moral dayanak, Holokost’un ürettiği evrensel empatiydi. Bu empati, devletin kuruluşundan itibaren hem Avrupa hem de ABD nezdinde kritik bir meşruiyet zemini sağladı. Ancak Gazze’deki ağır yıkım, bu tarihsel sermayeyi aşındırmaktadır. Yahudi halkının yüzyıllar boyunca taşıdığı travmatik belleğin, bizzat Netanyahu hükümetinin politikalarıyla gölgelenmesi, yalnızca dış politikada değil, kolektif kimlik düzeyinde de yıpratıcıdır.

Diplomatik düzeyde, İsrail’in en yakın müttefiklerinde bile sorgulama artmaktadır. Avrupa’daki sokak gösterileri ve üniversite kampüslerindeki protestolar, hükümetlere iç politika baskısı yaratıyor. ABD’de ise Kongre’deki tartışmalar ve genç kuşak seçmenlerin tepkileri, koşulsuz desteğin gelecekte sürdürülemez olabileceğini gösteriyor. “Açık çek” döneminin sona ermesi, meşruiyet kaybının somut göstergesidir.

Hukuki boyutta, Uluslararası Adalet Divanı ve Uluslararası Ceza Mahkemesi nezdindeki girişimler, krizi kurumsal bir zemine taşımaktadır. Her ne kadar daimi üyelerin siyasi koruması bu süreçleri sınırlasa da, bireysel düzeyde yaptırım risklerinin artması, karar alıcıların kişisel geleceğini etkileyecek bir baskı unsuru haline gelmektedir.

Toplumsal düzeyde meşruiyet krizi, diaspora ile merkez arasındaki ilişkileri de zorlamaktadır. ABD ve Avrupa’daki Yahudi topluluklarında İsrail’e yönelik eleştirel yaklaşımlar artmakta; bu da Yahudi kimliği ile Netanyahu hükümetinin politikaları arasındaki mesafenin açıldığını göstermektedir. Devletin politikaları, halkın tarihsel belleğiyle çelişmeye başladığında ortaya çıkan yarık, uzun vadeli sonuçlar doğuracaktır.

Medya ve sosyal medya boyutu ise bu krizi daha da görünür kılmaktadır. Vietnam Savaşı’nda televizyon ekranlarının oynadığı rolü, bugün sosyal medya üstleniyor. Gazze’den gelen görüntüler anlık olarak küresel dolaşıma giriyor; uluslararası kamuoyunun yargısı, askeri stratejilerden çok bu görsel hafıza üzerinden şekilleniyor.

Kısacası İsrail’in güncel krizi, yalnızca Gazze’deki askeri sonuçlarla ilgili değildir. Kriz, diplomatik yalnızlaşma, hukuki baskılar, toplumsal çözülme, diaspora ile bağların aşınması ve tarihsel hafızanın erozyonu ile derinleşmektedir. Mesele, “savaşın gidişatı” değil; meşruiyetin sürdürülebilirliğidir.

Bedeli Ne Olacak?

Meşruiyet kaybının bedeli, yalnızca bir “imaj sorunu” değildir; diplomatik, hukuki, ekonomik, güvenlik ve toplumsal düzlemlerde çok katmanlı bir maliyet üretir.

Diplomatik olarak, müttefikler koşulsuz destekten uzaklaşacak, iş birlikleri kısıtlı ve koşullu hale gelecektir. Hukuki açıdan, evrensel yargı yetkisi ve bireysel yaptırımlar, karar alıcıların kişisel riskini artıracaktır. Ekonomik alanda, yatırımcıların çekingenliği, tedarik zincirlerinde itibar kaybı ve yaptırım tehditleri finansal risk primini yükseltecektir.

Güvenlik alanında, kısa vadeli sertleşme stratejileri iç kamuoyunda geçici bir rahatlama sağlayabilir, fakat orta vadede karşı dengeleme koalisyonlarını tetikleyecektir. İstihbarat paylaşımı ve ileri teknoloji transferinde daralmalar, askeri üstünlüğün marjinal getirilerini azaltacaktır.

Toplumsal düzeyde, beyin göçü, rezervist bağlılığında azalma, diaspora ile merkez arasındaki bağların gerilmesi gibi süreçler ortaya çıkacaktır. Kültürel ve akademik düzeyde ortak projeler, spor ve sanat diplomasisi hızla erozyona uğrayacak; yumuşak güç stoğu tükenecektir.

En kritik maliyet ise normatif düzeydedir. Ağır ihlal iddiaları, norm girişimcilerine anlatı üstünlüğü sağlar. Bir kez hafızaya kazınan bu üstünlük, kuşaklar boyunca kalıcıdır ve tersine çevrilmesi son derece zordur. İşte Yahudi halkı için asıl ağır miras budur: Holokost sonrası kazanılmış empati ve dayanışma sermayesinin, Netanyahu hükümetinin politikalarıyla tüketilmesi.

Sonuç

Netanyahu hükümetinin bugünkü politikaları, askeri kazanımlardan çok daha ağır bir sonuç doğuruyor: meşruiyetin kaybı. Bu kayıp, yalnızca uluslararası siyasette diplomatik yalnızlık, ekonomik baskılar, hukuki riskler ve güvenlik stratejilerinin etkinliğinde azalma olarak geri dönmeyecektir. Daha derin olan, Yahudi halkının kolektif hafızasında açılan yaradır.

Tarih boyunca zulme uğramış bir topluluğun, kendi devletinin politikaları nedeniyle “ihlallerin faili” olarak algılanmaya başlaması, belki de en ağır çelişkidir. Holokost’un ürettiği evrensel empati, İsrail için onlarca yıl boyunca bir tür koruyucu kalkan işlevi görmüştü. Bugün bu kalkan hızla aşınıyor. Uluslararası kamuoyunda oluşan yeni algı, yalnızca güncel siyaseti değil, kuşaklar arası belleği de dönüştürmektedir. Bir devletin askeri kazanımları unutulabilir; fakat meşruiyet yitimine dair damga, tarihin uzun hafızasında kalıcıdır.

Asıl sorulması gereken şudur: Yahudi halkının yüzyıllar süren zulüm deneyiminin ardından kurulan bir devlet, eğer kendi halkına bırakacağı miras “yalnızlık” ve “meşruiyet kaybı” ise, tarihsel misyonunu yerine getirmiş sayılabilir mi? Askeri üstünlükler geçici, jeopolitik dengeler değişkendir; fakat kaybolan meşruiyet, geleceğe taşınacak en ağır yüktür.

Dolayısıyla Netanyahu hükümetinin Yahudi halkına bıraktığı en ağır miras, askeri yenilgiler değil; uluslararası düzeyde yitirilmiş haklılık algısıdır. Bu algı kaybı, yalnızca bugünün diplomasisini değil, yarının tarih yazımını da şekillendirecektir. Tarih, çoğu zaman askeri zaferleri değil, meşruiyetin varlığını ya da yokluğunu kayda geçirir.

***

Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:

X

Bluesky

Facebook

Instagram

Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanMetin Duyar
Takip et:
Orta Doğu siyaseti, insan hakları ve ekonomi-politik alanlarında çalışan akademik bir yazar olarak, toplumsal eşitsizliklerin yapısal nedenlerini irdeleyen metinler kaleme almaktadır. Yazılarında yalnızca güncel gelişmeleri değil, bu gelişmelerin tarihsel ve kuramsal arka planını da analiz eder. Devlet, yurttaşlık ve adalet kavramlarını ele alırken; baskı rejimlerinin ideolojik işleyişini ve insan haklarının nasıl ihlal edildiğini sorgulayan eleştirel bir bakış açısı sunar. Medya Günlüğü’ndeki yazılarında, okuyucuyu gündemin ötesine taşıyan bir düşünsel derinlik ve tutarlı bir perspektif hedeflenmektedir.
Önceki Makale BMW BMW’ye karşı!
Sonraki Makale Putin Türkiye’ye krediyi onayladı

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

GünlükManşet

BMW BMW’ye karşı!

Medya Günlüğü
1 Ekim 2025
GünlükManşet

Batı’nın Orta Asya politikası

Medya Günlüğü
1 Ekim 2025

Mehmet Şüküroğlu çiziyor

Mehmet Şüküroğlu
1 Ekim 2025
Köşe YazılarıManşet

İnsanı değersizleştiriyoruz

Erdal Çolak
1 Ekim 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?