Hafta sonu 2 maç izledik: Biri yüzme organizasyonu yapılabilecek bir sahada olmasına rağmen kıran kırana geçti, diğeri ise maçtan başka her şeye benziyordu.
Futbol artık kirlenmenin ötesine geçti, Ağar, Fetö, isimsiz sponsor, yalan, riya, çeteleşmiş hakemlik hepsi var… Düşünebiliyor musunuz, maçlarında Fenerbahçe’yi adeta doğrayan hakemin 1.200 Fenerbahçe taraftarı ile davası varmış: futbol daha kirli nasıl olabilir ki? Kurşuna dizilme, örtbas etme, Fetö polisi ile iş birliği hepsi var.
Daha fazla anlatmayacağım, bu pislik hepimizi gözünün önünde yaşanıyor, şike bile sönük bir ifade kalır.
Ancak benim anlamadığım, toplum olarak bu olanları kanıksayacak ve utanmayacak kadar kimliğimizi kişiliğimizi kaybetmiş olmamız.
Bu penaltı, korner, şampiyonluk, o takım, bu takım sorunu değil ki, büyük bir ahlaki çöküntü ve çürümeyi gösteriyor.
Düşünün, Bayern Münih’e yobaz bir vatan haini tarafından operasyon yapılacak ve Dortmund bundan faydalanmayı düşünecek ahlaki bir düşkünlük gösterecek ve tüm Almanya ayağa kalkıp “biz bundan utanıyoruz” demeyecek. Aynı şey İngiltere için de geçerli; beğenmediğimiz Yunanistan bile ülke futbolunu temizlemesi için UEFA’yı davet etti.
Biz neden utanmıyor ve yaşadığımız bu toplumsal ahlaki düşkünlüğe seyirci kalıyoruz anlamıyorum.
Aziz Yıldırım’ın dediği gibi, “Ne şikesi memleket elden gidiyor.”
Belki de bütün sır buradadır, belki de böyle isteniyordur, yabancı istihbarat örgütleri, derin devlet bağlantısı, Fetö her karanlık bu yüzden futbolu kullanıyordur. Çünkü bir toplumu kansız yok etmenin yolu “kültürel soykırım” yani onun kimliğini yok etmektir.
İşte bu yüzden Fenerbahçe ile gurur duyuyorum, belki şampiyonluğu engelleniyor ama toplumsal kimliğimize indirilmek istenen darbenin önündeki kalkan oluyor.