2002’den beri gazete-satın alarak-okumuyorum.. İnternetten takip ediyorum.. Doğrusunu söylemek gerekirse ondan önce de mecburiyetten okuyordum..
Neden mi ?
Türkiye’de gazete okumak beni yoruyor.. Bir gazetenin attığı manşetin neden atıldığını, gazete patronu/patronlarının hangi çıkarına hizmet ettiğini düşünmekten beynim yoruluyor..
Bunun esasında AKP ile de ilgisi yok.. AKP’den önce de basının durumu (bu kadar olmasa bile) aynı idi.. Promosyonlar döneminde bile bu ülke 80 milyona yaklaşan nüfusuyla toplam 5 milyonun üzerinde tiraj görmedi..
Japonya’da 123 milyon nüfus 70 milyon, Almanya’da 82 milyon nüfus 22 milyon, Amerika’da 300 milyon nüfus 48 milyon gazete satılıyor.. (Rakamlar eski olabilir, bir fikir vermesi açısından yazdım) .. Türkiye’de ise 44 gazete toplam 4,3 milyon satıyor (14-21 Eylül haftası)..
Peki neden ?
Türkiye’de basın patronları genel olarak başka işler de yapıyorlar.. Tabii ki bu durumda da ellerindeki gücü devlet gücünü (hükümetleri, bürokratları) veya rakiplerini sindirmekte kullanıyorlar.. Tabii bu çift taraflı bir bıçak.. Bunu yapınca da karşı taraf (devlet) zamanı geldiğinde “itaat” ve “biat” istiyor..
1990 yılında “TREND” dergisini çıkarmıştık.. Sebebi ekonomi ve borsayı kitlelere tanıtmaktı.. Zamanla başka dergiler çıkmaya başlayınca “TREND”i 1 milyon liraya (Şimdiki 1 liraya) Bülent Şemiler’e satmıştık.. Çünkü zarar ediyordu ve kar etmesinin mümkünü yoktu..
1993 yılında Hürriyet/Simavi grubundan “Altın Tavuk” ve “Tam Sigorta” şirketlerini almıştık.. Rahmetli Erol Simavi Hürriyet’i de almamızı önermişti.. 90 milyon dolar istiyordu ve o parayı çıkarabilirdik.. Almadık.. Hala alsaydık ne olurdu diye düşünürüm.. O yıl Hürriyet’i Aydın Doğan aldı ve bizim çöküşümüzü ateşleyen “Borsa Kralı’na 48 saat” manşetini attı.. Dünyada ve Türkiye’de bir finans kuruluşu hakkında böyle bir manşet atılamaz, suçtur..
Bugün de basın 1980 faşist darbesinin açtığı “sendikasızlık” ortamında çalışanlarını “köle gören” bir zihniyetle çalışmaktadır.. Ancak üst düzeyde çalışanlar, “BAZI” köşe yazarları on binlerce dolar/lira maaşlar alırken alt düzeyde çalışan bir sürü idealist asgari ücrete sendikasız karın tokluğuna iş bulabilmektedirler.
Hükümet ve partisi tüm medya kuruluşlarını ve patronlarını kontrol altına almış, zaman zaman her patrondan bir “sarı öküz” istemektedirler..
Basın mensupları iyice sinmiş, ancak olay kendilerine dokununca bağırıp “demokrasi” ister durumuna gelmişlerdir..
Peki yukarıdakilerin durumu nedir?
Benim dedem Mardin’de inşaatçılık yaparmış, Mardin’in iki inşaatçısından biriymiş.. Diğerinin yıllardır ustabaşısı aynı kişiyken, dedem “kovacağı adam”ı ustabaşı yaparmış.. Tabii adama 3-4 misli de maaş verirmiş.. Hem mevki hem para yani.. Şımardığı için yeni “ustabaşı”ndan şikayetler gecikmezmiş.. Dedem de “mecburen” ustabaşını kovarmış.. Ustabaşı, ustabaşı olduğu için diğer şirkete işçi olarak daha düşük bir maaşla dönemeyeceği için terk-i diyar eylermiş..
5-10 milyon liraya kredili konut/yalı/villa alanların sonu da bu ustabaşıları gibi olacaktır..