“Medyaradar yazarı Atilla Akar, kimi market zincirleri ve firmaların Cumhuriyeti vesile ederek “İndirim kampanyaları” düzenlemesini şöyle eleştirdi:
“Efendim, bendeniz iyi bir market gezginiyimdir. Adeta “kişisel hobimdir” diyebilirim. O market senin bu market benim gezer dururum. Hangi markette hangi mal hangisinde daha ucuz, hangisinde daha iyi bilirim. Rahatlıkla bana danışabilirsiniz. O yüzden hanım olayı –Pazar alışverişi hariç- tümüyle benim inisiyatifime bırakmıştır. Bir tür “marketkolik”im diyebilirim!..
Lakin artık bendeniz birçok vatandaşımız gibi zincir marketlerin kapısından içeri girmek dahi istemiyorum. Hele de raflara ve neredeyse günü gününe değişen etiketlere bakmaktan hiç haz almıyorum. Ne yazık ki çoğu insanımız gibi buna mecburum. Artık 200 TL’nin eskinin 20 TL’si kadar değeri yok neredeyse. Daha sepeti doldurmadan (Market arabasını doldurmaktan zaten vazgeçtim!) hop 200 TL zaten gitmiş. Biraz aştın mı 400-500. Hele de et, meyve sebze reyonu gibi bazı reyonlara ise hiç uğramamanızı tavsiye ederim.
Üstelik tek sorun pahalılık değil. Kalite ve ambalajlı ürünlerde gramajlar, adetler hızla düşerken (Zaten genelde bir, iki market hariç kalite hep düşüktü) fiyatlar ters orantılı artıyor. Bu özellikle kahvaltılıklarda pek belirgin. Artık ne sucuklar sucuk tadında, ne salamlar, ne sosisler. (Kasaplardan kasap sucuk alayım bari dedim onlarda bozmuşlar. Esnaf zaten “üzüm üzüme baka baka kararır” misali birbirini kopyalıyor. Hırslar ayyukta. Fiyatlar zaten uçmuş!) En dandik ürünler bile ateş pahası. Kimse sorumluluk almak istemiyor. Herkes topu birbirine atıyor. Denetimler sıfır ya da göstermelik. Yaşasın liberalizm!..
Bunlar artık “Fırsatçı kapitalizmin kaleleri”dir. Özellikle pandemi süreci ve ardından gelen “Nas Krizi” dalgalarında olağanüstü kârlar elde etmişlerdir. Bakkal sistemini yavaş yavaş yıkarak ilerleyen ve sonunda damgasını vuran market kapitalizmi neredeyse her sokakta birer şube açacak kadar hayatımıza girmiştir. (AVM çılgınlığını saymıyorum bile!) Artık hepimiz bu ağa yakalanan sinekler gibiyiz!
Şimdi de “Cumhuriyet’in 100. Yılı” vesilesiyle bunlar sattıkları ürünlerde yüzde 50’ye varan “indirim” yapma kararı almışlar. Ki o bile çoğu kez palavra. Bazıları düpedüz 1-2 liralık indirimlerle şov yapmışlar. (Tabii indirim öncesi “bindirim” yaparak!) Ve bunu şahane bir hokus pokusla bir PR ve reklam hilesine çevirmişler. Her yerde bangır bangır “Cumhuriyet” ve “indirim” kelimeleri yan yana. Bana kalırsa bu cumhuriyet kavramına yapılabilecek en büyük hakaretlerden biri. Cumhuriyet bir ticari göz boyamaya alet edilmiştir. Kavramın içi boşaltılmıştır. Kimin aklına gelirdi ki cumhuriyetin “indirim”le yan yana anılacağı? Bu ne tür bir maskaralıktır böyle?
Cumhuriyeti adeta bir al-satçılığa, ticari girişime indirgeyen bu bakış adına “Serbest piyasa” denen hikâyenin son icatlarından biri olsa gerek. Ne diyeyim kimi dini, kimi ideolojiyi, kimi Atatürkçülüğü “girişim ekonomileri”ne alet eder olmuş. Cumhuriyeti kutlama değil, “İndirim festivali” adeta. Cumhuriyetin ruhu ancak böyle iğdiş edilir!..”
Yazının devamını okumak için tıklayın