Socrates’ten Galileo’ya ya da 2. Dünya Savaşı sonunda Nazileri adalet önüne çıkaran Nürnberg mahkemelerine kadar tarihe geçmiş pek çok yargılama var ama medya çağında bir davayı taşıdığı anlam ve yarattığı etki açısından ilk sıraya koymak gerekiyor.
Netflix’te bu ay gösterime giren “İnsan Avı: O. J. Simpson” belgeseli, ünlü ve zengin bir kişinin yargılanmasının çok ötesinde sonuçlar doğuran, zaten bölünmüş ve kutuplaşmış olan bir ülkeyi nasıl paramparça ettiğini anlatıyor.
Amerikan futbolunun en ünlü yıldızı kabul edilen ve milyonlarca hayranı bulunan Simpson, Haziran 1994’te eski eşi Nicole Brown ve Ron Goldman’ı öldürme suçundan Los Angeles’ta tutuklandı. Bu bile başlı başına sansasyonel bir olaydı ama polise teslim olma sözü vermesine rağmen önce evine gitmek istemesi tüm Amerikan kanallarının canlı yayınladığı bir otoyolda kaçma kovalama sahnesine dönüştü ve milyonlarca kişiyi ekrana yapıştırdı. Bu sahneyle başlayan bütün süreç aynı zamanda Amerikan medyasında hiçbir kural tanımayan magazinleşmenin doruğa ulaştığı anlardan biriydi.
Tam adı Orenthal James Simpson olsa da Amerikan kamuoyunda “O.J.” diye biliniyordu. “O. J.” aynı zamanda “orange juice”un (portakal suyu) kısaltması olduğu için bir diğer lakabı da “Juice”du.
9 Temmuz 1947’de San Francisco’da doğan Simpson 1965-1979 yılları arasında Amerikan Futbol Ligi’nde (NFL) son derece başarılı bir kariyer geçirdi, pek çok rekora imza atarak ününe ün kattı. Futbolu bıraktıktan sonra filmlerde ve reklamlarda rol aldı, spor yorumculuğu yaptı.
12 Haziran 1994 tarihinde iki yıl önce ayrıldığı eşi Nicole’le Ron Goldman bıçakla son derece vahşi şekilde öldürülmüş bulundu. Garson olan Goldman aslında, Nicole’le annesinin bir gün önce gittikleri lokantada unuttukları gözlüğü getirmek için eve gelmişti.
Olay sırasında kendi evinde bulunduğunu söylese de “O. J.” tek şüpheli olarak tutuklandı.

O. J. Simpson-Nicole Brown
Sıradan bir cinayet vakası gibi görünen bu olay sonradan inanılmaz bir yöne evrildi. Duruşmaların canlı yayınlanması kararıyla en az 50 milyon kişinin izlediği yargılama ülkenin bir numaralı gündem konusu haline geldi.
“O. J”in büyük paralar ödeyerek tuttuğu “rüya takımı” avukatlar, aslında cinayetle ilgili olmamasına rağmen savunmalarını ırk ayrımcılığına dayandırdı. İşin ironik yanı, eski futbol yıldızının siyah olmasına rağmen o ana kadar ABD’nin siyah toplumundan uzak durmasıydı. Cinayeti soruşturan dedektiflerden birinin geçmişte siyahlara işkence yaptığının ve ırkçı söylemlerde bulunduğunun anlaşılması da savunma avukatlarının ekmeğine yağ sürdü ve davayı gayet başarılı şekilde “ırkçı ve yolsuzluğa bulaşmış beyaz polisin bir siyaha komplo kurmasına” dönüştürmelerini sağladı. Yangına benzin döken bu taktik, Amerikan toplumunda ırk ayrımına dayanan ezeli bölünmeyi ve kutuplaşmayı belki de tarihin en tepe noktasına ulaştırdı. Neredeyse bütün beyazlara göre “O. J.” katildi, bütün siyahlara göre ise masumdu.
Yargılamanın bu yola girebileceğini öngöremeyen Savcı Marcia Clark, zekice olduğunu sandığı ama davanın seyrini değiştiren kritik bir hata yaptı. Duruşmaların öncesinde, deneyimine ve araştırmalara dayanarak siyah kadın jüri üyelerinin objektif karar vermeye daha eğilimli olduğu düşüncesiyle Simpson’ın kaderini belirleyecek jüride siyah kadınların çoğunlukta olmasını sağladı.
İddia makamının ikinci önemli hatası, cinayet yerinde bir teki bulunan kanlı eldiveni Simpson’a mahkeme salonunda denetmesi oldu. Eldiven uymayınca daha bitmeden davanın sonucu şekillenmeye başladı. Savunma bu başarısız hamleyi kullanarak siyah şüphelilere işkence yaptığını itiraf ettiği kayıtlar da ortaya çıkan ırkçı detektif Mark Fuhrman’ı olay yerine sahte kanıt yerleştirmekle suçladı ve jüri üyelerini etkilemeyi başardı. Siyahlara göre zaten Los Angeles polisinin geçmişi ırkçılık ve yolsuzluk olaylarıyla doluydu. Pek de haksız sayılmazlardı çünkü davadan iki yıl önce Rodney King adındaki bir siyah, polisler tarafından linç edilmiş, kamera kayıtları da bulunmasına rağmen beyaz polisler beraat edince Los Angeles’ta siyahlar zor bastırılan bir isyan başlatmıştı. Siyahların hafızasında taze olan bu travma da davanın seyrini değiştiren olayların başındaydı.
Sonunda jüri karar vermek için toplandı. Uzmanlara göre bu tür önemli davalarda karar vermek birkaç haftayı bulabiliyordu ama jüri sadece 4 saatte karara varmıştı bile.
Sonuç?
Eldiven fiyaskosu bir yana, eski eşi Nicole Brown’la Ron Goldman’ın kan izlerinin arabasında bulunması da dahil sayısız kanıta rağmen jüri, hem de oybirliğiyle “O. J.”in suçsuz olduğuna karar vermişti.
Her ne kadar jüri üyeleri ırka dayalı bir karar almadıklarını savunsa da Amerikan toplumundaki kutuplaşma ve siyahların genlerindeki mağduriyet duygusu davanın ve hukukun önüne geçmişti. Belki “O. J”in masum olduğunu düşünmüyorlardı ama bu siyahların kaybetmemesi gereken bir savaştı.
Karar açıklandığında sisteme karşı ender bir zafer kazandıklarını düşünen siyahlar sevinçten ağlıyor, beyazlar ise öfke içinde isyan ediyordu.
Ama kısa süre sonra işler tam tersine döndü, “sistem” intikamını aldı.
Ceza davası için artık yapacak bir şey kalmamıştı ama Brown ve Goldman aileleri, çocuklarının ölümünden sorumlu tuttukları Simpson aleyhine tazminat davası açtı. 5 Şubat 1997’de mahkeme eski futbolcuyu ailelere 33.5 milyon dolar tazminat ödemekle mahkum etti ki o sırada toplam serveti 11 milyon dolardı. Bu iflas demekti, öyle de oldu, evini kaybetti, değerli eşyaları açık artırmada satıldı.
Ama onu daha da kötü günler bekliyordu…
Kendisinden çalındığını ileri sürdüğü sporculuk geçmişe ait eşyaları silahlı arkadaşlarıyla almak için düzenlediği baskın nedeniyle yeniden mahkemeye çıktı. 5 Aralık 2008’de tümüyle beyazlardan oluşan jüri tarafından 33 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Aralık 2021’de iyi halden serbest bırakıldı ama bu sefer de kansere yakalandı. 10 Nisan 2024 tarihinde hayatını kaybetti.
İşte, Netflix’teki belgesel bütün bunları duruşma görüntüleri eşliğinde, savunma avukatları ve savcılık görevlilerinin tanıklığında gayet ayrıntılı şekilde anlatıyor.
Simpson gerçekten katil miydi?
Dizide bu konuda kesin bir yargıya varılmıyor ama uzun süre menajerliğini yapan Mike Gilbert Simpson’ın kendisine, “Nicole o gece bana kapıyı elinde bıçakla açması bugün hayatta olurdu” diyerek cinayetleri işlediğini ima ettiğini söylüyor. Yanlış zamanda yanlış yerde bulunan genç garson ise ya cinayeti gördüğü için ya da Nicole’ü kurtarmak isterken öldürülmüştü.
Sonuç olarak “İnsan Avı: O. J. Simpson”, ünlü bir kişinin yargılanmasının çok ötesinde Amerikan toplumunun röntgenini başarıyla çeken bir belgesel.
***
Medya Günlüğü’nde yayınlanan diğer Netflix değerlendirmeleri için tıklayın