Geride bıraktığımız yıl uzun yıllardır görülmemiş küresel yüksek enflasyon, bu sorunla baş edebilmek adına dünyanın piyasa yapıcı merkez bankaları olarak FED ve ECB’nin (Avrupa Merkez Bankası) başı çekerek uyguladıkları agresif faiz arttırma politikaları sonucunda ortaya çıkan küresel durgunluk riski ve ötesine geçerek beliren somut durgunluk işaretleriyle zor bir yıl olmuştu.
Rusya-Ukrayna savaşının, enerji ve emtia fiyatlarını hızlı bir biçimde tırmandırarak küresel enflasyon ateşine odun taşımasına, dünya ekonomisinin adeta katalizörü konumunda bulunan Çin’in 2022’nin son dönemlerinde, yinelenen Covid salgını endişesiyle kapanması olgusu da eklenince, enflasyon içinde durgunluğu ifade eden stagflasyonun küreselleşmesi riski zaten zor geçen 2022 yılını iyiden iyiye zorlaştırmıştı.
Yeni yıla ise küresel ekonomi de sis bulutlarının dağılmaya, güneşin hafif hafif parlamaya başladığı bir havada girildi.
ABD’de aralık enflasyonunun uzun süre sonra eksi gelerek 0.1 oranında düşüş göstermesi ve böylece tüketici enflasyonunun (TÜFE) yüzde 6.5’e gerilemesi, faiz artışlarının olumlu sonuçlarının görülmeye başlandığı fikri yarattı. Sonraki aylarda enflasyonun daha da düşeceği, dolayısıyla FED’in faiz artışlarının hızını keseceği ve 250 baz puanlık sınırlı artışlarla yetineceği, bir süre sonra da faiz arttırma döngüsüne son vereceği algısı, en kötüsünün geride kaldığı ve ABD ekonomisinin bariz bir durgunluğa sürüklenmeyeceği düşüncesini oluşturdu.
Amerikan ekonomisinden tüm küresel ekonomiye yayılan olumlu beklentiler, euro bölgesinde aralık enflasyonunun beklenenden düşük gelmesi ve yıllık enflasyonun yüzde 9.2′ ye gerileyerek yeniden tek haneli rakamlara düşmüş olması ile birleşince, küresel ekonomiye dair iyimserlik arttı ve uzun zamandan beri olumsuz olan beklentiler bir miktar da olsa olumluya dönmeye başladı.
Savaşın uzaması ve yarattığı jeoekonomik risklerin piyasalarca bir nevi kabullenilerek fiyatlanmasının, son haftalarda uluslararası enerji ve emtia fiyatlarında belirgin düşüşleri de beraberinde getirmesi, ekonomik toparlanmanın yavaş da olsa başladığı ve ivmelenerek süreceği fikrini yaygınlaştırmış oldu.
Çin’in son günlerde yeniden açılmaya başlaması ise;ülkenin enerjide ve birçok emtiada önemli bir ithalatçı olması nedeniyle, söz konusu maddelerin talebinin artacağı beklentisini doğurdu. Bu, fiyatları bir miktar yukarılara çekmişse de, tedarik zincirlerinin yeniden oluşmaya başlaması ve küresel durgunluk riskinin zayıflaması açılarından olumlu bir gelişme ve iyimser ekonomik havayı besleyen bir unsur oldu.
Küresel ekonomide kum saatinin artık tersine döndüğünü söylemek için henüz erken olsa da, anlaşılan o ki ihtiyatlı bir iyimserlik için yeteri kadar sebep var.