Bundan yıllarca önce İngiltere Kraliçesi II. Elizabet’in 16 Mayıs 2008’de İstanbul’a gelen ve Dolmabahçe önüne demirleyen HMS Illustrious adlı gemide verdiği resepsiyon hatırlardadır.
Ülkemizde ve dünyada çok ilgi çeken bu resepsiyon Kraliçe’nin İngiltere’deki sarayında verdiği resepsiyon ile özdeştir. Tarihi boyunca İngiliz donanmasının ülkeyi birçok badireden kurtardığı bilinmektedir. Herhangi bir ülkeyi ziyaret eden İngiliz askeri gemileri, o ülkede hem devletin başı olan Kraliçe’yi temsil etmekte hem de İngiltere’nin gücünü sembolize etmektedirler.
Ayrıca, donanma gemilerinin herhangi bir ülkeyi resmen veya gayriresmi olarak ziyaret eden Kraliçe’ye refakati asırlardır İngiltere devletinde devam eden bir gelenektir. Çünkü İngiltere Kraliçesi, hem siyasi ve idari hem de finansal güç yönüyle özel bir bağımsızlık sembolüdür. Bu nedenle, donanma gemilerinin isimlerinin önünde yer alan HMS (Her Majestic Ship) kısaltmasında yer aldığı gibi donanma gemileri temsilen İngiltere Kraliçesi’nin malıdır ve ana vatanı temsil eder. Bu durum İngiltere’nin denizlerdeki çıkar sınırlarının ne kadar geniş olduğunun bir ifadesidir. Çünkü donanma gemileri yani Kraliçe’nin gemileri İngiltere’nin güç ve bağımsızlık sembolüdür.
Devletler; tarihlerine, ideolojilerine ve kültürlerine verdikleri önem oranında ortak değerleri koruyup yaşatabilir ve varlıklarını sürdürebilirler. Bu noktada İngiltere’nin sadece kaynak sömürgeciliği yapmadığı, aynı zamanda çok başarılı bir kültürel etki alanı yarattığı da görülmektedir. Dünyanın deniz ortamındaki toplumlarını, silah tesiri ile değil, kültür yolu ile eğiterek, deniz ortamını, çıkarların ve güvenliğin paylaşıldığı bir devletler camiası haline getirmeyi başarmıştır. İngilizce dili ile başlatılan kültür emperyalizmi, yaklaşık 50 yılda, eski İngiliz sömürgelerini Ortak Refah Ülkeleri (Commonwealth Countries) olarak adlandırılan büyük bir ekonomik ve politik birliğe dönüştürmüştür. Böylece İngiliz idealleri hem genişlik, hem de büyük bir güç kazanmıştır. Bu sayede İngiltere, bugün dünya ticaretinin beşte birini kontrol edebilmektedir. 53 ülkenin oluşturduğu bu topluluk, aynı zamanda dünya nüfusunun yüzde otuzunu oluşturan büyük bir pazardır.
Görüldüğü gibi İngiltere, kültürel emperyalizm sayesinde, elli yıl önce stratejik kaynaklarını sömürdüğü ülkelerin bugün politik ve ticari rantını yemeye devam edebilmektedir. Sömürge döneminde, Alman Genelkurmayı 300 milyonluk Hindistan’ı İngiltere’nin 70 bin askerle nasıl kontrol ettiğini araştırıyor ancak cevabını bir türlü bulamıyordu. Oysa cevap çok basitti, İngiltere, İngiliz dili konuşan devletler üreterek, deniz ortamını onlar ile doldurmaya ve bu devletleri ortak bir ticaret sistemi ile zenginleştirmeye, serveti; deniz ortamının ortak mülkiyeti ve diğer ortamları bu mülkiyetin düşmanları durumuna getirmeye çalışmıştı. İngiltere 1000 yıllık tarihi içinde ürettiği kültürel değerlerini koruyarak, İngiliz milletine özgü milli bir karakter yaratmıştır. Bu değerlerini dünyada titiz şekilde koruyan nadir ülkelerden biridir.
İngiltere Kraliçesi’nin Türkiye ziyareti, protokol kuralları, camide Kuran dinlemesi boyutuyla tartışıldı. Ancak HMS Illustrious adlı askeri gemide resepsiyon vermesi üzerinde durulmadı. Ada devleti olan İngiltere, dünya tarihindeki ilk deniz ve sömürge imparatorluğudur. Jeopolitik konumu, ekonomi, savunma ve güvenlik yönüyle deniz gücünü öne çıkarmış, kara gücünü ise sınırlı sayıda tutmaya mecbur bırakmıştır. Donanması, İspanya ve Fransa’nın istila girişimlerinden İngiltere’yi kurtarmıştır. Birinci Dünya Savaşı’na kadar, deniz gücünü savunma aracı olarak görmeyen tek devlet olan İngiltere, bu kuvvete, savaşı besleyici bir varlık olarak bakıyordu.
İngiliz görüşüne göre denizler, ulusların yaşamlarını refah ve mutluluğa ulaştıran bir üretim alanıdır. Zira, barış ekonomisi, yerini savaş ekonomisine bıraktığı zaman, karacı devletler bütün kazançlarını deniz devletlerine terk ediyorlardı.
(Dr. Nejat Tarakçı, tasam.org)
Fotoğraf: denizhaber.net
Makalenin devamını okumak için tıklayın