Dün yine Köy Enstitüleri’yle ilgili, Demokrat Parti ve Menderes’i suçlayan tweetler atıldı. Tweet atanlar, muhtemelen Atatürk’ten geçinmeli tarihi çarpıtmak için çırpınan esnafın tekinin uydurduğu bilgilerden, kibarca söyleyeyim, etkilenenlerdi.
Köy Enstitüleri gibi bir kurumun gerçek tarihini bilmeden yöneltilen suçlamaların asıl amacı, Menderes’i kötülemek değil, gerçeklerin üzerini örtme çabasıdır.
Köy Enstitülerinin temeli Atatürk’ün son Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan (10.6.1935-28.12.1938) döneminde atıldı. İsmail Hakkı Tonguç’u Saffet Arıkan göreve getirmişti. Önce bazı deneme ve girişimlerden ve ara düzenlemelerden sonra 3803 sayılı Köy Enstitüleri Kanunu, Hasan Ali Yücel’in Milli Eğitim Bakanlığı döneminde 17 Nisan 1940’da çıkartıldı. Kısaca, Köy Enstitüleri bir Atatürk devrimiydi. İlk dönemlerde Milli Şef İnönü de, desteklemek bir tarafa bağrına basıyordu. Hatta, İnönü 25 Ağustos 1941’de Samsun’da şöyle demişti: “Öğretmenler ve enstitü müdürleri Türk köyünün geleceğini sağlam temellere istinad etmek için aşk ile çalışıyorlar.”
Köy Enstitüleri’nin kaderi 1945-50 arasındaki “karşı devrim” yıllarında belirlendi. İnönü ilk iş olarak Hasan Ali Yücel’i istifaya zorladı. Yücel, 5 Aralık 1946’da istifa etti. Yücel, CHP içerisinde saldırılara uğradı, partisi onu yalnız bıraktı. İsmail Hakkı Tonguç da görevden alınarak, önce Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu’na üye olarak atandı, daha sonra, 2 Nisan 1949’da resim–iş öğretmeni yapıldı.
İnönü’nün bakan yaptığı Reşat Şemsettin Sirer’den beklenen, Köy Enstititüleri’ni, Köy Enstitüsü olmaktan çıkartmaktı. Bu görevi başarıyla yaptığını ifade edelim.
İnönü, Atatürk’le yıldızı barışmayanları, onun devrimci davasına ayak uyduramayanları hatta ona ihanet edenleri, kırgınlıkları ortadan kaldırmak için yeniden etkin görevlere getirmişti. Dönemin TBMM Başkanı Kazım Karabekir, CHP iktidarının son başbakanı olacak ve gericiliğe en büyük ödünleri verecek olan Şemsettin Günaltay ve Feridun Fikri Düşünsel ile Kemal Cemal 1946 seçimlerinden sonra Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nü denetlemeye geldiler. Geliş amaçları denetlemek değil, adeta öğretmenleri ve öğrencileri terslemekti.
Bir ara Meclis başkanı seslendi, “dinlediklerimiz iyi güzel de bir de Hakkı Tonguç marşınız varmış sizin, şimdi onu söyleyin” Salon durgunlaştı, kimse böyle bir marşı hatırlamıyordu, herkes birbirine bakıp kaldı. Başkan tekrar sordu; “Canım, içinde köylü efendimiz filan lafları geçiyormuş”. Eğitimbaşı Hürrem Arman bağırdı: “Ziraat marşı çocuklar, ziraat marşı” Ölüyü bile canlandıracak güçlü bir ses yükseldi salondan. Atatürk’ün adının geçtiği bir yerde yerinden fırladı Karabekir, “kesin yeter” dedi.
Sonra Köy Enstitülerine karşı acımasız kıyım başladı. Önce Enstitülerin yöneticileri ve öğretmenlerinin yeri değiştirildi, 200 öğrenci okuldan uzaklaştırılıp, ailelerine tazminat davası açıldı.
9.4.1947’de Köy enstitüsü yönetiminde öğrencilerinin söz sahibi olmalarına son verildi.
9.5.1947’de, Enstitülerde kız ve erkek öğrenciler ayrıldı, karma eğitime son verildi.
20.5.1947’de, Köy Enstitüleri kitaplıklarında sakıncalı kitaplar ayıklandı, yakıldı.
4.9.1947’de, Yüksek Köy Enstitüsü kapatıldı.
Karşı devrime baş eğmeyen köy Enstitülerinin fikir babası bir devrimci Saffet Arıkan neden intihar etti?
Arıkan, Çanakkale’de savaşmış bir kurmay yüzbaşıydı. Kurtuluş savaşının kritik günlerinde Moskova’da askeri ataşe olarak görev yaptı. 1923’de milletvekili oldu. 1925-31 döneminde CHP genel sekreterliği görevinde bulundu. Milli eğitim bakanlığı görevi sona erdikten sonra Hitler Almanya’sında büyükelçi oldu.
Berlin Büyükelçiliği görevinden döndükten sonra, Tonguç onu bir gün Hasanoğlan Köy enstitüsüne götürdü. 1945’in son pazar günüydü. Tongüç, ona onun başlattığı atılımların ne kadar geliştiğini göstermek istiyordu. Arıkan gördüklerinden çok duygulandı, öğrencilerle konuştu, konser dinledi. Bu sırada ilginç bir şey oldu. Enstitüyü gezmeye gelmiş bir Amerikalı gazeteci grubuyla karşılaştı. “Yankee’ler buraya da mı burunlarını soktular” diye sordu.
Arıkan oldukça duygusal bir kişiydi. İsmail Hakkı Tonguç onun aynı zamanda yakın dostuydu, yakından tanıyordu. İsmail Hakkı Tonguç’un oğlu Engin Tonguç, Arıkan’ın ölümünü şöyle anlatıyordu:
“1947 yılı sonlarıydı, bir sabah erkenden babamı aradılar. Acele çıkıp gitti, daha sonra bize Arıkan’ın ölüm haberini bildirdiklerini, ona gittiğini, Arıkan’ı yatağında cansız yatarken gördüğünü, yatağın yayındaki masada bazı ilaç kutuları ve bir kağıt üzerine çizilmiş bir mezar resmi bulunduğunu” söylemişti.
Tablo tipik bir intihar tablosuydu.
Ne var ki gazeteler, Arıkan’ın ölümünü kalp krizi olarak verdiler.
Ancak, Fahir Giritlioğlu, CHP’nin Atatürk’ün çizgisinden sapması karşısında, Arıkan’ın İnönü ile tartıştıklarını, buna üzülen Arıkan’ın intihar ettiğini şöyle belirtmektedir. “Eski genel sekreterlerden rahmetli Saffet Arıkan İnönü’ye, Partiyi Atatürk’ten böyle mi aldınız, Partiyi ne hale getirdiniz demiş ve sert bir karşılık aldığı için o gece intihar etmişti.”
Arıkan öldüğü gün, CHP’nin 7. Büyük Kurultayı sürmekteydi. Hani Özdemir İnce’nin, Milli görüşün ve mevcut AKP iktidarının temellerinin atıldığını belirttiği Kurultay var ya işe o 7. Kurultay.
İnönü’nün defterine düştüğü not ise sadece 2 kelimeydi, “Arıkan’ın ölümü”.
O dönem gazetelerin, basımevlerinin sopa ve balyozlarla basıldığı, yerle bir edildiği, Genelkurmay Başkanı Kazım Orbay’ın oğlunun adam öldürmekten hüküm giydiği, Kazım Orbay’ın bu nedenle görevden alındığı, Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’ın bu olay yüzünden kendisini öldürdüğü, gazetecilerin ve yazarların cezaevlerine konulduğu, Sebahattin Ali cinayeti ve Saffet Arıkan’ın intiharı… İşte çok partili düzene geçisin kapkaranlık öbür yüzlerinden birkaç kesit..
Evet, doğru Demokrat Parti ve Menderes, 27 Ocak 1954’de 6234 sayılı yasayla Köy Enstitüleri’nin yıkıntılarına da son verdi. Evet, Köy Enstitüleri’ni Menderes kapattı, dilediğiniz gibi küfredebilirsiniz ama Köy Enstitüleri denilince Saffet Arıkan’ı anmadan geçmeyiniz. Büyük haksızlık etmiş olursunuz.
(Yazının ilk iki ve son paragrafı bana aittir. Yazı, Prof.Dr. Çetin Yetkin’in, Karşı Devrim 1945-50 isimli kitabının ilgili bölümlerinden kısaltılarak alınmıştır.)
Not: Bu yazı Medya Günlüğü’nde daha önce yayınlanmıştır.