Cumartesi, 28 Haz 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Günlük

Köşe yazılarından seçmeler

Medya Günlüğü
Son güncelleme: 25 Mayıs 2025 07:55
Medya Günlüğü
Paylaş
Paylaş

Lokantalar pahalı değil, siz fakirsiniz-Mehmet Y. Yılmaz (T24)

“Yaşamak için çalışması gerekmeyen, “hali vakti yerinde” bir arkadaşım var.

Gerçi onun durumunu, “hali vakti yerinde” diye tanımlayacak olursam, memleketin gerçek “hali vakti yerinde” olan insanları kendilerini nasıl hissederler, bilemiyorum.

Çünkü bu tanım normal bir ülkede düzenli bir gelire sahip, çocuklarının eğitimine, sosyal, kültürel ve sanatsal faaliyetlere bütçe ayırabilen orta sınıflar için kullanılır.

Yani uzun lafın kısası, arkadaşımın hali vakti, Ataköy’deki yüksek apartmanlardan birinde yaşayan herkese yetecek kadar yerinde!

Arada bir Türkiye’ye geldiğinde memleketin halini gördüğü için çok mutlu oluyor.

“Dış Türklerin” bir bölümünde görülebilen bir sendrom bu.

Türkiye’ye geliyorlar, kısa süre kaldıkları için haberleri filan da izlemiyorlar, sadece belli bir çevrede takılıyorlar ve sonra uçağa biniyorlar, ver elini “evim, evim güzel evim”!

Durumları turist olarak gittikleri Roma’da iki gün geçirdikten sonra İtalyan günlük yaşamı ve kültürü üzerine her türlü bilgiye vakıf olduklarını zanneden insanlara benziyor.

Laf aramızda böyle bir “turist tipi” -ki kendisi eskinin büyük gazetelerinden birinin logosunu kullanan gazeteyi yönetiyor- geçenlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Roma’ya gittikten sonra şunu yazmıştı:

“Pizza/Makarna/Espresso. Başka bir numara yok… Roma bitmiş abi. Bir daha da gitmem Roma’ya.”

“Bitmemiş Roma’ya” ne zaman gitmişti ki Roma’nın bittiğine karar verebilmiş, bu da ayrı bir mesele.”

İslamcılığın kökenleri: Osmanlı ve İttihad-ı İslam fikri-Yasin Aktay (Yeni Şafak)

“Belki İslamcılığın arkeolojisi demek daha doğrudur. İslamcılık hakkındaki tarihsel ve sosyolojik çalışmalar genellikle onu 19. yüzyılda Batılılaşmaya karşı ortaya çıkmış bir ideolojik hareket olarak tarihselleştirmeye fazla iştahlıdır. Bu tanımda İslamcılık Batı’ya bağlı veya bağımlı bir tepki olarak, biraz da onun grameri ve etki alanı içinde kalan bir hareket.

Böyle olunca onun bütün iddialarını, önerilerini, söylemlerini göz ardı etmek ve yine batı dili içinde onu karşılamak çok kolay olabiliyor. Oysa İslamcılığın batılılaşmaya veya sömürgeleşmeye karşı olduğu kadar İslam’ın kendi içindeki sorunlara karşı da bir cevap boyutu vardır ve bu cevaplar 19. Yüzyılla başlatılabilecek kadar yeni değil, İslam’ın özüne ilişkin her dönem tekrarlayan bir söylem ve harekettir.

Nedir İslamcılığın arkhesi? Bu arkhe 19. Yüzyılda ortaya çıkmışsa, içinde 1450 yıllık bir geleneğe sahip olan İslam’a ait bir şey de yok mudur? Mesela İslamcılığı niteleyen, hatta bütün İslamcıların adeta üzerinde ittifak ettikleri bir değer olarak İttihad-ı İslam fikri arkhe olarak düşünülemez mi? Düşünülebilirse bunun doğumu 19. Yüzyıl gibi İslam’ın doğumundan 12 asır sonraya mı denk düşüyor?

İttihad-ı İslam fikrinin özellikle II. Abdülhamid döneminde, Halifelik kurumunun kullanımıyla İslam dünyasında bir dayanışma sağlamak amacıyla biraz daha öne çıktığına dair genel bir görüş vardır. Bu elbette kısmen doğrudur, ancak bu, daha önceki zamanlarda İslam birliğine dair bir fikrin olmadığını, bu fikrin tamamen bu pragmatik kullanımın bir eseri olduğu tezini desteklemek üzere fazla abartılır.”

Başımıza Çorap Öreyemeyecekler-Işık Kansu (Cumhuriyet)

“Siyasi dinciler, etnikçi Turancılar ve etnikçi ayrılıkçılar, Türkiye’yi bir “sayım, suyum yok” mızıkçılığına doğru sürüklüyorlar.

1923 Cumhuriyet Devrimi’nden intikam alma soyundan gelen üç hareketin, ulusal egemenliği, ulus istenci, dolayısıyla demokrasiyi askıya alacak bir oyun içindeler.

Büyük babaları tarafından evlat edinilmiş, yedirilmiş, içirilmiş, büyütülerek sadık birer hareket olarak yetiştirilmiş üçlü bağlaşıklar, aralarında toplaşıp “O, piti piti, karamela sepeti” diye sayıştırarak işaret parmağının son gösterdiği Saray’da karar kıldılar. Çünkü Saray rejimi, halkın tepesinde boza pişirerek küresel egemenlerinin karar düzeneği olarak onlara güvence sağlamaktadır.

Çünkü Saray rejimi, demokrasi aracılığıyla ulusal egemenliğe sahip olan halka boyun eğdirmenin en kısa yoludur.

Üstelik, emperyalizmin yeni masalı küreselleşmeci egemenlikte, sömürülecek olan uluslarda bağımsızlık anlayışı çok tehlikelidir. Huzur ve kardeşlik içinde yaşamaları kabul edilemez. Mutlaka birbirleriyle didişmeliler ki rahat yönetilebilsinler. Birlik içinde bütün olmaları büyük tehdittir. Aykırılıklar öne çıkarılmalı, bütün parçalanmalı, küçük küçük lokmalar haline getirilmelidir ki kolay yutulsunlar.

Bağlantısızlar hareketinin öncüsü Tito’nun Yugoslavya’sı bu yüzden neredeyse 10 parçaya bölünmüştür.”

Demokratikleşme talebi de ne yanlış bir zamana denk geldi!-Mustafa Karaalioğlu (Karar)

“Hem büyük iddiaları olan, hem ekonomik krizden çıkmak için yol arayan ve hem de sistem sorununu bir türlü çözememiş hangi ülke demokratikleşmekte bu kadar nazlanabilir? Başka yolu mu var, başka seçeneği mi var?

Açık ki demokrasisi zayıf bir ülkede ekonomi, refah ve güvenlik olmaz. Hal böyleyken orası büyük ülke hiç olamaz. Zira, insanlarının mutlu olmadığı, kendilerini güvende hissetmediği, siyasetin, medyanın, akademinin rahat konuşamadığı bir ülke büyüyemez. Nasıl sadece Kürt meselesinin çözümsüz kalmasının Türkiye’yi hak ettiği yerin gerisinde bıraktığını tecrübeyle biliyorsak, demokrasi ve hukuk eksikliği ülkenin tamamı adına daha da büyük kayıpların temel sebebidir. Bunlar yoksa, eksikse yahut zayıfsa küçük ve kırılgan bir ekonomiye mahkum olmak kaçınılmazdır. Beş altı yıldır ekonomik kriz içinde yaşamanın, dünya ile rekabetten geri kalmanın ve bütün istatistiklerde en kötü yere demir atmanın sebebi de en başta demokrasi ve hukuk sisteminin zayıflığıdır.

Bugünlerde, demokrasi talebi bir kez daha gündemde ve bu talebe çözüm süreci eşlik ediyor. Ya da tersinden çözüm sürecine demokrasi eşlik etsin isteniyor. Yani, Türkiye büyük bir problemden kurtulmak üzereyken en büyük problemi olan demokrasi eksikliğini gidermek fırsatını kaçırmasın, talebi. Çözümün de anahtarı budur. Aksi halde çözüm süreci sağlıklı yürümez ve ömrü kısa olur. Ülkenin büyük kesiminin kendini baskı altında hissettiği ve mutsuz olduğu ortamda çözüm mekanizması işlemez. Son derece isabetli ve doğal bir analiz… Bir süreç olmadan da gerekli olan şeyi hiç olmazsa sürecin hatırına yapmayı düşünmekten ve bunu istemekten daha mantıklı ne olabilir?”

Bahçeli tarihe geçmiştir-Fuad Bol (Hürriyet)

“Ailesi isim koyarken geleneksel davranmamış ve ‘Devlet’ diye özenle seçilmiş, farklı bir ismi çocuklarına vermiş. Taşınılan bu ‘büyük kavram’ kişiye zamanla yapışmış, asla yük olmamış, doğal bütünlük arz etmiş.

Sayın Bahçeli Türk siyasi tarihinin Başbakan veya Cumhurbaşkanı sıfatı taşımadan dahi ‘dönüştürücü’ temel kişilerinden biri olmuştur. Tarih bu ‘saygın’ konumu pekiştire pekiştire teslim edecektir.

Merhum Alparslan Türkeş gibi karizmatik ve kurucu kimlikten sonra Türk ülkücüleri 1997 Nisan’ından sadece 2 yıl sonra TBMM’nin en büyük grubu olduklarında dahi Bahçeli milim değişmedi. ‘Taçlanan baş akıllanır’ denir ama Devlet Bey her daim aklın, sağduyunun ve stratejik davranışın zirvesi olarak davranıyordu zaten.

Bülent Ecevit’i kişisel ‘zimmetiyle’ birçok yerden kopuk yaşatan Rahşan Ecevit’in anlamsız ve yakışıksız çıkışında dahi edep ve haya, nezaket ve zerafetten ayrılmadı.

Ecevit’in hasta olmasından faydalanarak koltuğu altından çekmedi. Kemal Derviş’in entrikalarını ‘kesmek’ için mecbur kalınan erken seçimi takvimleyerek Türkiye’nin siyasi beşikte sallanmasının önünü aldı.

Cem Uzan’ın Türk vatandaşlığından çıkartılmasına ve Genç Parti’nin seçime katılmasının engellenmesine karşı çıktı.

Bu son iki hareketi hem partisini baraj altına itti hem de hükümeti kaybetti. Ancak Devlet Bahçeli’nin davranışındaki öncelik sadece Türkiye menfaatiydi, bu konuda asla taviz vermedi.”

Yerli ve milli dolandırıcı holding-Timur Soykan (BirGün)

“Kaan Sarıaydın Beyaz TV’de program yapıyordu. Bu sayede sosyal medyada çok sayıda takipçiye ulaştı. Sosyal medya hesabında profil fotoğrafında süper kahraman şeklinde resmedilmişti. Tarkus Ticaret Analiz Danışmanlık Strateji isimli şirket kurdu.

Kaan Sarıaydın, Youtube videolarında 3. Dünya Savaşı’nın başladığını, milyarlarca insanın öleceğini ve kendisinin Türkiye’yi küresel savaştan karla çıkaracağını iddia ediyordu. Milliyetçi senaryolarına dini söylemleri de eklemişti. Kendisini ‘Metasof’ ilan eden Kaan Sarıaydın, “Metasophie ilmi aslen Hz. Ali Efendimize bahşedilmiş bir ilimdir. Hz. Ali Efendimizin ilmin kapısı olduğu Hz. Peygamberimiz tarafından vurgulanmıştır. Büyük finans kuruluşları bunu kullanıyor ve büyük sır olarak saklıyorlardı. Ben 25 yıl başarılı şekilde çalışınca bu sırrı bana verdiler ve Metasof oldum” diyordu. Bu ilimi Türkiye’ye karşı oynanan oyunları bozmak için kullanacağını savunarak şöyle devam etti:

“Bu Çanakkale’de savaşmış olmak kadar değerlidir. Metasofi yaşamda başarının anahtarıdır. İlimlerin en kadimidir… Rahmana götürür insanı.”

Kaan Sarıaydın daha sonra ‘Anadolu Hareketi’ni başlattığını duyurdu. Kimse onun büyük bir dolandırıcılık havuzu oluşturduğunun farkında değildi. Medyada tanınıp sonra sosyal medya üzerinden temas kurduğu insanları ağına çekmişti. Artık elinin altında dolandırabilecek yüzlerce kişi vardı.

Kaan Sarıaydın, Metasofi ilmi sayesinde çok büyük kar edecekleri sistemi açıkladı:

Mavi Platform.

Türk devrimi yapacaklarını, Türk markalarının dünyaya yayılacağını anlatıp ‘Oğuzoğulları’, ‘Bozkurtlar’ vurgularından sonra “Türk’ün şahlanışında hep birlikte rol alacağız” diyordu”

***

Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:

X

Bluesky

Facebook

Instagram

EtiketlendiMedya
Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
Önceki Makale Kilise, engizisyon, katliamlar
Sonraki Makale Basketbolun kare ası

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

GünlükManşet

Tanımadığımız Cüneyt Arkın

Cenk Başlamış
28 Haziran 2025

Mehmet Şüküroğlu çiziyor

Mehmet Şüküroğlu
28 Haziran 2025
Günlük

Sedat Ergin Oksijen’de

Medya Günlüğü
27 Haziran 2025
EditörGünlük

“Haber alma hakkını engellemeyin”

Medya Günlüğü
27 Haziran 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?