Silah bırakmanın zaman ve koşullarını İmralı ve PKK belirledi-Orhan Bursalı (Cumhuriyet)
“İktidar yetkilileri ve medyaları “Uzun süreli mücadelemizle PKK silah bırakıyor ve kendini feshediyor” anlamında açıklamalarda bulunuyor. Bu saptamada haklılık payı var mı?
Kısmen. İktidar PKK’ye karşı savaşı Irak ve Suriye topraklarına taşıdı. Suriye’de PKK/YPG’ye karşı, kontrol ettiği “Suriye Milli Ordusu” adını taktığı “ordu”yu kullanıyordu aynı zamanda. YPG ile SMO arasında yoğun çatışmalar da yaşandı.
Fakat PKK’nin Türkiye’de hareket edemez duruma geldiği ve gücünün sıfırlandığı konusunda görüşler çok da doğru değil. TUSAŞ’a suikastta görüldüğü gibi yer yer sabotaj veya saldırılar yapabilirler.
Ama bu tür eylemlerin PKK (ve DEM’e de siyasal alanda) hiçbir kazanç sağlayamayacağı da açık. TUSAŞ saldırısı “Biz buradayız” mesajıydı sadece.
Şimdi baştaki soruya gelelim: İktidar mı PKK’nin feshini zorladı ve başardı, yoksa İmralı ve PKK Türkiye’de artık silah ile herhangi bir zemin kazanamayacağını gördü ve yeni bir aşamaya, siyasi, sivil mücadele aşamasına geçme kararı mı aldı?
Daha önceki bir yazımda bu saptamayı İmralı’nın birkaç aydır yapmış olacağını ve devlet yetkililerine PKK’yi feshedebileceğini ve silahları bıraktıracağını söylemiş olacağını yazmıştım. Sürecin bu şekilde gelişmesi, “hayatın normal akışına” uygun gözüküyordu.
Nitekim Öcalan’ın DEM’lilere yaptığı geniş açıklama da bunu gösteriyor. Yani inisiyatif PKK ve liderinden geliyor.”
Erdoğan’ın muhalefete jesti-Abdulkadir Selvi (Hürriyet)
“PKK’nın silah bırakma ve fesih kararından sonra gözler Cumhurbaşkanı Erdoğan’a çevrilmişti. O nedenle Erdoğan’ın AK Parti grubundaki konuşmasını dikkatle takip ettim.
Erdoğan konuşmasına tek parti dönemini sona erdiren ilk serbest seçimlerin yapıldığı 14 Mayıs’ı hatırlatarak başlattı. Ben de burada başka bir hatırlatmada bulunmak istiyorum.
27 Mayıs’tan sonra darbeciler, Menderes’le Yassıada’da tek bir görüşme yapıyorlar. Darbeciler bir süre sonra asacakları Menderes’e, “10 yıl boyunca Güneydoğu bölgesini nasıl huzur içinde idare ettin? Ayaklanmalar yaşanmadan bölgeyi yönetmeyi nasıl başardın?” diye soruyorlar. Menderes, demokrasi prensipleri ve eşit vatandaşlık anlayışıyla yönettiği için başarılı olduğunu anlatıyor.
Ama 27 Mayısçılar, Kürt ileri gelenlerini Sivas kampına toplayarak, “Kürt’üm diyenin yüzüne tükürün” diye kampanyalar düzenleyerek acılar çekmemize neden olan sürecin tohumlarını atıyorlar.
Tekrar Erdoğan’ın konuşmasına dönecek olursak; PKK’nın silah bırakma kararıyla birlikte Erdoğan tarihi bir başarının altına imzasını attı. Kürt sorununu çözen ardından da PKK’yı tasfiye eden lider olarak tarihe geçti. Meclis kürsüsünden “Terörün, silahın, şiddetin devri artık kapanmıştır” dedi. Ancak başarıyı kendi hanesine yazmadı, başarıyı millete mal etti, muhalefeti de sürece dahil eden bir yaklaşım sergiledi. Bunlar çok sağlıklı yaklaşımlar. Bizim buna ihtiyacımız var.”
Terörsüz Türkiye’nin ekonomik boyutu-Levent Yılmaz (Yeni Şafak)
“Hafta başı itibarıyla Türkiye yeni bir sürece girdi. PKK’nın kendisini feshetmesinin sağlanması ile beraber terörsüz Türkiye yolunda çok ciddi bir aşama da geçilmiş oldu. Elbette bu bir süreç yönetimi gerektiren uzun ve meşakkatli bir iş. Henüz her şey tamamen bitmiş değil. Son derece titiz ve dikkatli yönetilmesi gereken bir dönemdeyiz. Ancak gelinen noktanın son derece kıymetli olduğunu da unutmamak gerekiyor.
Türkiye terörle mücadelede çok ciddi bedeller ödemiş bir ülke. Konunun ekonomik boyutuna değineceğim ancak başlarken hemen terörle mücadelede hayatını feda etmiş aziz şehitlerimiz ve kahramanca mücadele etmiş gazilerimizi minnetle hatırlatmak istiyorum. Bu süreçte şehit olan asker, polis, öğretmen, sağlıkçı ve siviller de dahil olmak üzere kayıplarımız var. Bu kayıpları ekonomik herhangi bir değer ile ölçmek gibi bir hadsizlik elbette olamaz. Dahası onların kanının bir damlasına karşılık gelecek herhangi bir para miktarı da yok. Bu bakımdan terörün Türkiye’ye maliyeti konusundaki hesaplamalarda bu kısmı hariç tutuyoruz.
Gelelim işin PPK terörünün ekonomik boyutuna. 1984 Eruh saldırısı ile başlayan süreçten bu yana Türkiye’nin terörle mücadelede harcadığı rakamın 400 milyar dolar civarında olduğu tahmin ediliyor. Ancak bu rakam doğrudan yapılan harcamalardan oluştuğu için bu hesapta dolaylı maliyetler yok. Dolaylı maliyetleri işin işine katarsak da oluşan maliyetin 1 trilyon dolar civarında olduğunu görüyoruz. Bu da neredeyse bir Türkiye daha inşa edecek kadar kaynağı terörle mücadeleye harcadığımız anlamına geliyor.”
Polis, kendi vatandaşına düşman mı?-Mehmet Y. Yılmaz (T24)
“Türkiye’de bir protesto gösterisine katılmanın sonuçlarından biri de polis şiddetine maruz kalmak.
Şanslıysanız sadece bir iki cop yiyerek kurtulabiliyorsunuz.
Gözünüzün içine doğru direkt biber gazı sıkılması, tazyikli su ile yerlere düşürülmeniz de bunun mütemmim cüzü.
Ön sıralardaysanız, karşılaştığınız haksız şiddete gençlik heyecanıyla direniyorsanız daha da ağır.
Yere yatırılıp ters kelepçe takılması, boğazınıza basılması, sırtınıza taban dayanması, ekip otosunda hakaretlere ve sopaya maruz kalmak sıradan bir durum.
Daha sonra savcının karşısına çıkarıldığınızda uğradığınız şiddet ise fiziki değil, “hukuki” sınıfına giriyor.
Savcının karşısına çıkana kadar polis merkezinde şiddete uğrama ihtimalini de unutmayın.
“Gösteriyi dağıtın” emri hukuksuz filan ama artık ondan geçtik, toplantıyı dağıtmanın daha ötesinde bir şiddet gösterisi var.
Saraçhane’deki mitingler dağılırken, evine gitmek üzere sakin şekilde dağılanlara bile polisin şiddet uyguladığına tanık olduk.
O günlerde Instagram’da izlediğim bir videodan bu köşede söz etmiştim.
Saraçhane’deki miting dağılmış, tek başına genç bir kadın metroya ya da otobüse doğru yürüyor. Derken polis üniformalı bir yaratık, genç kadına elindeki copla vuruyor. Durduk yerde. Ortada hiçbir şey yokken. Vurmakla kalmıyor, yüzünden anlaşıldığı kadarıyla pek kibar sayılmayacak şeyler de söylüyor. Sonra dönüyor, yeni avlara doğru atak yapıyor.”
Piyasalar hapse atılabilir mi?-İbrahim Kahveci (Karar)
“Bahçeli “Şak” dedi PKK derhal silah bırakıp kendini feshetti. Artık terör olmayacak; canlarımız güven altında.
‘Terörsüz Türkiye’ büyük ekonomik güce ulaşacak. Uçacağız yani…
Peki, bu sevince piyasalar neden sevinmiyor?
Bakınız bugün terörsüz Türkiye’ye sevinmeyeni acayip suçluyorlar. Adeta vatan haini noktasına taşınma durumu söz konusu. Hatta sevinmeyip bir de sorguluyorsanız işte orada zindan riskiniz de kapıya dayanmış demektir.
PKK’lıların boşaltacağı hapislere yeni hainlerin atılması neden yadırgansın ki? Zaten “Cumhuriyet tarihinin
İroni bir yana yeniden ifade edelim: Terörün bitirilmesine kim sevinmez ki? 2023 seçimlerinde tam da bunu savunduğu için muhalefete yakın duruyordum. Gerçi o günlerde bugün Erdoğan ve Bahçeli’nin verdiği pozların yarısını verenleri Zillet İttifakı-haiz-terör seviciler vs diye suçluyorlardı.
Sanırım siz DEM’lenmeyin bize bırakın biz DEM’leniriz demek istediler. Bizim taban dönüşlere çok alışıktır; öyle de deriz bizi alkışlarlar böyle de deriz yine bizi alkışlarlar diye düşünmüş olabilirler.
Ancak böyle bir taban, taban tabana zıt hareket ve söylemleri sindirebilir.
Ortada gerçekten cevaplandırılması gereken bir soru duruyor.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek şu sıralar Londra’da para arıyor. Orada diyor ki “PKK’nın silah bırakması kredi notu açısından olumlu. Artık enerjimizi ve kaynaklarımızı teröre harcamayacağız.”
Çok doğru… İyi de Mehmet Şimşek’in bu iyimserliğini piyasa neden görmüyor?”
Dilerim barış gelir-Fikri Sağlar (BirGün)
“PKK’nın silahları bırakma ve kendini feshetme açıklamasını yurttaşlar, Türkiye’nin barışa gidiş yolunda önemli bir adım olarak değerlendirdiği için sevinçle karşıladılar… İlk gün çeşitli illerde davullar çaldı, insanlar halay çekti. Siyasi partiler ve STK’lar çeşitli açıklamalar yaptılar. Kısaca Toplum, bu müjdeli haberi mutlulukla karşıladı… İktidar sözcüsü Ömer Çelik açıklamasında şunları dile getirdi: “İmralı’dan yapılan çağrı sonrasında PKK’nın kendini feshetme ve silah bırakma kararı alması, terörsüz Türkiye hedefi açısından önemli bir aşamadır. Terörün tamamen bitmesi halinde yeni bir dönemin kapısı açılacaktır.”
İktidar adına yapılan bu açıklama önceki günden beri, çeşitli kişi ve kurumların farklı konuda düşünmemelerine karşın, ortaklaştıkları bir soruyu beraberinde sormalarına neden oldu… Abdullah Öcalan’ın kurucusu ve yönlendiricisi olduğu KCK ve diğer örgütler, Öcalan’ın Şubat bildirisindeki talimatlarının gereğini yapacaklar mı?
PKK kendini feshetti. Ancak PKK’nın da bağlı olduğu KCK ve onun alt kuruluşları da kendilerini feshedecekler mi? Örneğin PYD, YPG ya da PJAK silah bırakacak mı?”
TL’nin değerlenmesinin görülmeyen sonuçları-Öner Günçavdı (Dünya)
“Son günlerde TL’nin “aşırı” değerli olup olmadığı kamuoyunda tartışma konusu ediliyor. Evet… Doğrudur. Mevcut ekonomik göstergeler bir “değerlenmeye” işaret ediyor.
Peki, “aşırı” mı? Eğer öyleyse, neye göre aşırı?
Bunlar iktisat biliminde de önemli tartışma konuları. Ama bu konuyu mevcut yazıda ele almadan şimdilik başka yazılara bırakmakta yarar var. Ekonomik gelişmeler bu şekilde devam ederse, zaten ileride böyle bir yazıyı yazmak zaruri hale gelecektir. Şimdi çok daha önemli bir konuyu ele almak lazım. İktidara geldiğinden beri Ak Parti TL’nin değerlenmesi sayesinde toplumun çok büyük bir kesimine “fazladan” refah sağlamış oldu. Uzun yıllar yüksek seyreden enflasyonu da bu sayede düşürebildi. Bunu yaparken de uluslararası piyasalardan akan sermayenin oluşturduğu TL talebinin sağladığı olanakları kullandı. Güçlü TL, Ak Partinin 2018 yılına kadarki refah modelinin ana unsuru olmuştur. Ancak bugün böyle TL’nin değerlenmesini sağlayacak yurtdışından o günlerdeki gibi sermaye akımları yok. O yüzden TL’nin kendi kendine, serbest piyasa koşullarında değer kazanmasının olanakları yok.
Bu kez aynı refah modelinin uygulanabilmesi için TCMB’nin sahip olduğu rezervlerle piyasaya müdahale etmesine ve TL’nin cazibesini arttırmak için faizlerin yüksek tutulmasına ihtiyaç var. Lakin geçmişte sonuç alınan bu yöntem, bugün aynı sonucu vermiyor. Öncelikle dışarıdan sermaye girişi yok. Enflasyon ise geçmiş yıllardan çok fazla. Hatta bu kez TL’deki artışlar enflasyonun kontrol edilebilmesi için sınırlandırılmak zorunda.”
Yandaşın tatlı hayatı: Geliri milyarlar, vergisi sıfır!-Bahadır Özgür (halktv.com.tr)
“İktidarın vergi adaletinden anladığı şu: Bakkala, lokantaya, berbere filan denetim var ama kamudan her yıl milyarlarca lira garanti gelir aktarılan büyük müteahhitlere yok. Otoyol, köprü, havalimanı, hızlı tren hatlarını yap-işlet-devret modeliyle yapan ve Hazine’den gelir garantisine sahip olan inşaat şirketlerinin çoğu, 2024 yılında yine sıfır (0) vergi ödedi. Tıpkı 2019, 2020, 2021, 2022 ve 2023’te olduğu gibi.
Oysa Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek geçen yılın Haziran ayında hazırlanan ‘vergi reformu’ çalışmalarında büyük mükellef olan ve yap-işlet-devret ihalelerini kazanan şirketlerin Kurumlar Vergisi oranını yüzde 25’ten, yüzde 30’a çıkarmıştı. Bu şirketlerin hiç vergi vermedikleri de bizzat Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından hazırlanan bir çalışmada ortaya çıkmıştı.
Konuyu kısaca bir hatırlayalım…
Gelir İdaresi Başkanlığı’nın hazırladığı ve bir bölümü kamuoyuna da sızan çalışmada özellikle 3996 sayılı Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile 6428 sayılı Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel İş Birliği Modeli ile Tesis Yaptırılması ve Hizmet Alınması Hakkında Kanun kapsamında bulunan şirketlerin Kurumlar Vergisi’nin yüzde 25’ten, yüzde 30’a çıkarılması öneriliyordu. Önerinin altında da şöyle bir bilgi notu bulunuyordu:
“Hali hazırda bu kapsamda 44 mükellef bulunduğu tespit edilmiş olup, 2023 yılında bu mükelleflerden 7’si 12.6 milyar lira matrah beyan etmiş ve bu tutar üzerinden 2.8 milyar lira Kurumlar Vergisi tahakkuk etmiştir. 37 mükellef matrah beyan etmemiştir.”
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: