Açılımın iç ve dış kodları-Mehmet Ali Güller (Cumhuriyet)
“Erdoğan, Bahçeli, Öcalan ve Barrack’ın çeşitli açıklamaları, birbirini bütünleyen ve açılımın iç ve dış kodlarını ortaya koyan mesajlardan oluşmaktadır.
Açılımın bu dört aktörünün mesajlarının analizinden, şu çıktılara ulaşıyoruz:
1) Açılımın Suriye’de rejim değişikliğiyle paralel dış boyutu, Türkiye’de rejim değişikliğini “tamamlama” hedefli iç boyutu var. Washington açılımın iç boyutunda Ankara’ya destek veriyor, Ankara açılımın dış boyutunda ABD’nin “yeni Ortadoğu” planına uyum gösteriyor. Böylece CHP’ye operasyon ile SDG’ye meşruiyet, iki taraflı kazanca dönüştürülüyor.
2) ABD Büyükelçisi Tom Barrack’ın beş ayrı yazıda incelediğim açıklamaları, ABD’nin bölgede İran’a karşı bir Türk-Kürt-Arap cephesi inşa etmek istediğini ortaya koyuyor. “İsrail hegemonyasında yeni Ortadoğu” inşa edebilmenin yolu bu cepheden geçiyor.
3) Tom Barrack, Lozan’ı, Sykes-Picot ve Sevr ile birlikte ele alıp “cetvelle çizilmiş” sınırların yanlış olduğuna işaret etti. ABD Büyükelçisi böylece “haritanın yeniden çizilmesi” amacını ortaya koymuş oldu. Yine Barrack’ın bölge için “Osmanlı millet sistemi”ni önermesi de o amacı bütünlüyor.
4) Erdoğan, son açılım konuşmasında, defalarca “Türk-Kürt-Arap” ittifakına işaret etti. Dahası Erdoğan bunu bir kaç defa da Türkiye sınırlarını aşarak Irak ve Suriye’yi de kapsayacak şekilde vurguladı.
5) İktidarın bir süredir “Misakı Milli’nin tamamlanması” amaçlı söylemleri ile buna paralel olarak Halep, Kerkük ve Musul dahil Irak ve Suriye’deki şehirlere Türk plakası dağıtması, ABD’nin “yeni Ortadoğu” dizaynında pay kapma amaçlıdır.”
15 Temmuz’dan 11 Temmuz’a-Aydın Ünal (Yeni Şafak)
“Yarın 15 Temmuz: Fetullahçı Terör Örgütü’nün kanlı darbe girişiminin 9’uncu yıldönümü.
FETÖ 1970’li yıllarda ortaya çıkmış, 12 Eylül darbesi sonrası güçlenmiş, başta TSK, Emniyet, yargı ve istihbarat olmak üzere Türkiye’nin en kritik kurumlarında sinsice örgütlenerek paralel devlet haline gelmişti. Cumhurbaşkanları Kenan Evren, Turgut Özal, Süleyman Demirel, Ahmet Necdet Sezer ve Abdullah Gül; Başbakanlar Yıldırım Akbulut, Mesut Yılmaz, Tansu Çiller, Necmettin Erbakan, Bülent Ecevit FETÖ’ye dokunmamış, dokunamamış, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yarım asırlık bu örgütü karşısına almış, mücadele etmiş, doğrudan darbe girişimlerine maruz kalmış ama örgütü püskürtmeyi, yok etmeyi, tarihten silmeyi başarmıştı.
15 Temmuz’un 9’uncu yıldönümüne yaklaşırken, 11 Temmuz 2025’de, yine 70’lerde kurulmuş, yanlış mücadele yöntemleri nedeniyle büyüdükçe büyümüş, 10 bin güvenlik görevlimize, 50 bin vatandaşımıza kast etmiş, Türkiye’de istikrarsızlığa neden olmuş, trilyonlarca dolar ekonomik maliyet üretmiş bir başka bölücü örgüt, PKK, kendisini feshettikten sonra silahlarını bıraktı.
Türkiye, çok ağır bedeller ödediği yarım asrın sonunda 2 büyük terör örgütünden, 2 büyük beladan kurtuldu.
Her 2 örgütün de benzer hikayelere sahip olmaları, ama daha da önemlisi, ulaştıkları son noktalar, bunların birer taşeron olduklarını artık tartışmaya mahal bırakmaksızın aşikâr etti. FETÖ’nün elebaşı Fetullah Gülen, ABD’deki terör karargahında kendisine dokunulmadan yaşadı, orada korundu, kollandı, kullanıldı ve orada Cehennem çukuruna yuvarlandı. Aynı şekilde PKK, Irak kuzeyinde kendisine ABD dokunulmazlığı sağlayarak yıllarca faaliyet gösterdi; uzantısı PYD Suriye’de ABD’nin müttefiki oldu.”
Cambaz ip üstünde-Mehmet Y. Yılmaz (T24)
““Cumartesi günü Cumhurbaşkanı çok önemli açıklama yapacak” denilerek beklentinin yükseltilmesi fikri kime aitti bilmiyorum ama doğru bir iletişim yöntemi izlenmediğini söyleyebilirim.
Beklentinin böyle yükseltilmesinden sonra yapılan açıklama zaten günlerdir bilinenlerden ibaret olunca özellikle süreç ile ilgili daha ileri adımlar bekleyenlerde bir hayal kırıklığı yaratması kaçınılmaz.
Oysa buna hiç gerek yoktu.
PKK’nın silah bırakmasının sağlanması ve sembolik bir törenle bunun ilan edilmesi yeteri kadar önemliydi aslında.
Erdoğan’ın konuşmasının en kritik cümlesi, bundan böyle AKP – MHP ittifakına DEMP’in de katılacağı ile ilgili sözleriydi:
“AKP, MHP ve DEM biz üçlü olarak beraber yürüme kararı verdik. Derdimiz var dertliyiz. El ele verdiğimize göre bu engelleri aşarız. Artık yumruk sıkmayacağız.”
Bu sözlere ilk yanıt DEMP adına Pervin Buldan’dan geldi. Buldan, ittifakın sadece barış süreci ile sınırlı olacağının altını çizdi.
Buldan’ın yanıtından daha önemli olan ise Erdoğan’ın bu sözlerinin, AKP ve Cumhurbaşkanlığı sitesindeki konuşma metninden çıkarılmış olmasıydı.
Bunun iki nedeni olabilir: Birincisi, bu sözlerin yazılı metinde yer almaması olabilir.
Erdoğan kendi sesinin gazına kolayca gelebilen bir lider.
Önündeki prompter cihazında akıp giden konuşmayı okurken coşup, bu sözleri o anda eklemiş olabilir.
Saray’ın ve partinin internet sitelerini yönetenler, ellerindeki yazılı metin ile konuşmayı karşılaştırmayı akıl etmeyince böyle bir farklılık oluşmuş olabilir.
Ancak daha büyük olasılık, “DEMP ile yürüyeceğiz” sözlerinin AKP ve MHP tabanında yaratabileceği huzursuzluğu en başından engellemek için konuşmanın sansür edilmesi olasılığı.
Nitekim sadece resmi sitelerde değil, “yarı resmi” iki gazete, Hürriyet ve Sabah’ın haberlerinde de bu sözler yer almıyordu.”
Ulus devletten çok uluslu modele mi?-Fikret Bila (halktv.com.tr)
“Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan çok merak edilen konuşmasında sık sık “Türk-Kürt-Arap” birlikteliğinden söz etti.
Selçuklu ordularını, Kudüs’ün fethini Türk-Kürt-Arap birlikteliğinin zaferleri olarak andı.
“Osmanlı” demedi ama Osmanlı coğrafyasını dillendirdi.
“Şam, Erbil, Musul, Kudüs, Diyarbakır, İstanbul bizim ortak şehirlerimizdi” dedi.
Türk-Kürt-Arap birliğine atıf yaparken ortak üst kimlik olarak da Müslümanlığa vurgu yaptı.
ABD’nin yeni Ankara Büyükelçisi Tom Barrack’ın “Türkiye için en iyi sistem Osmanlı milleti sistemidir” açıklamasını da not edelim.
Erdoğan”ın “Türk-Kürt-Arap” birlikteliğinden söz ederken Türkiye’nin içinde bir ittifaktan mı, yoksa bölgesel bir birliktelikten mi söz ettiği tam anlaşılamadı.
CHP lideri Özgür Özel bu sözleri Türkiye’nin içine verilen bir mesaj olarak algıladı ve şu yorumu yaptı:
“Hesap şu; Kürtlerin temsilcisi DEM, Türklerin temsilcisi MHP, Arapların temsilcisi kendisi, Suriyelileri doldurduğu için. Bir çatı kuracak… Çatıda vatandaşlık bilinci değil, ümmet bilinci olacak.”
PKK’nın silah bırakması, Meclis’te “Terörsüz Türkiye Komisyonu” kurulması, PKK ve DEM sözcülerinin yasal düzenlemeler ve anayasa değişikliğinden söz etmeleriyle birlikte düşünüldüğünde, acaba ulus devlet olan Türkiye’den çok uluslu bir modele geçilmesi mi amaçlanıyor, sorusu da gündeme geldi.
Böyle bir yaklaşım Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, laik, üniter, ulus devlet ilkelerine aykırıdır.”
Hükümet harcadıkça ülkenin refahı azalıyor-İbrahim Kahveci (Karar)
“Refah için ilk şart nedir diye soracak olursak sanırım çoğunluğumuz “para” diyecektir.
Lakin bu ülkemiz için doğru değil…
İktisat bilimi aynı zamanda bir tercihler bilimidir. Elinizdeki kaynağı sulama yatırımlarına mı harcayacaksınız yoksa Hazine garantili müteahhitlere mi aktaracaksınız?
Sizin tercihleriniz bir süre sonra sonuçlar verecektir. Harcamalarınız sonrası refah artıyorsa doğru tercihlerde bulunmuşsunuz demektir. Tersi durumda derhal tercihlerinizi değiştirmeniz gerekecektir. Demokraside buna iktidar değişimi deniliyor.
Normal demokrasilerde A Partisinin “kandırıldık” ya da “aldatıldık” diyerek -U- dönüşleri ile ülke yönetilmez. Buna ‘bağımsız’ seçmen iradesi değil ‘bağımlı’ seçmen iradesi denir.
Bağımlı seçmen iradesi ile demokrasiler yürümez. Çünkü aynı iktidarın-liderin siyah demesi de doğrudur beyaz demesi de… Ya da muhalefet ne derse hep yanlıştır. Böyle bir akıl düzeyi sadece bağımlılık esası ile oluşur.
Erdoğan beklenen konuşmasında “terör saldırıları nedeniyle istikrarsız hale geldik, ekonomide 2 trilyon doları bulan bir faturayla karşılaştık” dedi.
Şimdi beklenti ne? Terör bitecek refah artacak… Kaynaklarımızı terör yerine refaha harcayacağız…!
atırlar mısınız? IMF Programı çerçevesinde GSYH’nın yüzde 6,5’u oranında faiz dışı fazla hedefi ile ülkeyi yönetiyorduk.
Mesela 2005 yılında bütçe 96,1 milyar dolar gelirle yönetiliyordu. Hatta bu gelire rağmen Hükümet 72,2 milyar dolar faiz dışı harcama yapıyordu. Yani gelirinden 23,9 milyar dolar daha düşük harcama yapıyordu.
Şimdi durum ne?
Gelir (yıllık) 296,2 milyar dolara çıktı. Bu gelir artışına rağmen faiz dışı harcama ise 317,1 milyar dolara fırladı. Yani gelir artışına rağmen faiz dışı harcama çok daha yükseklere çıktığı için faiz dışı dengemiz bile 20,9 milyar dolar açık vermiş durumda.”
Yeni ittifaktan yeni devlete mi?-Yaşar Aydın (BirGün)
“PKK, 40 yılı aşkın süredir sürdürdüğü silahlı mücadeleyi sembolik bir törenle tüm dünyaya duyurarak bıraktığını ilan etti. Ardından Erdoğan’ın “müjdesi” geldi. Ancak bu müjde ne Kürt sorununun çözümüne ne de ülkede atılması gereken demokratik adımlara dairdi. Görüntüler ajanslara servis edilir edilmez Erdoğan ve Bahçeli, silah bırakma sürecinden ne murat ettiklerini açıkça ifade ettiler.
Erdoğan, Ortadoğu’da Türk, Kürt ve Arap ittifakı döneminin başladığını duyurduğu konuşmasında, ülkede de bu sürecin AKP, MHP ve DEM’in birlikte yürüteceği bir ittifakla sürdürüleceğini ilan etti. Bugünden geriye doğru bakıldığında, geçen 15 ayda sürecin ABD eliyle nasıl inşa edildiği net biçimde görülüyor. Bahçeli, Öcalan ve Erdoğan bu sürecin görünen yüzleri olsa da, arka planda daha güçlü bir figürün varlığını iktidar bile saklamıyor. Cumhur İttifakı sözcülerinin her fırsatta Trump’a övgüler dizmesi ve aralarındaki uyumu vurgulamaları boşuna değil.
ABD’li yöneticiler yaklaşık 30 yıldır benzer ifadelerle Türkiye’ye yeni bir yön vermeye çalışıyorlar. Bu yön, Cumhuriyet’i kuranların hedeflediği Batı medeniyetinin tam zıttında yer alıyor. Yüzünü Ortadoğu’ya çeviren, geleceğini orada kuran bir Türkiye arzuları var. Elbette ABD ve İsrail çıkarlarının korunması gerektiğini söylemeye bile gerek yok.
Ecevit hükümetinin devrilip AKP’nin iktidara getirilmesiyle sürecin nasıl hızlandığına hepimiz tanık olduk. 1 Mart tezkeresinden BOP’a kadar, bu projeye en büyük iştahla yaklaşanlar siyasal İslamcılar oldu.
Irak, Libya ve Suriye gibi engeller Ankara’nın da yardımıyla ortadan kaldırılınca, ABD-İsrail projesinin önünde hiçbir engel kalmadı. Erdoğan-Bahçeli liderliğinde devam eden Saray rejiminin bu projeye çoktan dahil olduğunu artık açıkça görebiliyoruz. Buradaki eksik halka olan Kürtler, Öcalan üzerinden sürece dâhil edilecekti. Nitekim öyle de oldu.
Görünen o ki Erdoğan ve Bahçeli, tüm güçleriyle ülkenin rotasını Ortadoğu’ya çevirmeye çalışacaklar. Bu yönelim, tek adam rejiminin stratejik hattını oluşturmuş durumda. Erdoğan, Dışişleri Bakanı Fidan ya da MİT Başkanı Kalın’ın Ortadoğu dışında neredeyse hiçbir konuda konuşmaması, yalnızca bölgenin sıcak olmasıyla açıklanamaz.”
Not: Başlıkları tıklayarak yazıların tamamına ulaşabilirsiniz.
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: