Cuma, 4 Tem 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Günlük

Köşe yazılarından seçmeler

Medya Günlüğü
Son güncelleme: 9 Haziran 2025 19:33
Medya Günlüğü
Paylaş
Paylaş

Biz seni anladık Nihat abi-Barış Terkoğlu (Cumhuriyet)

“Dünya delilerin cehennemidir. Bilanço okumayı öğrenenler, ihaleleri takip edenler, annesinin uygun bulduğu kızla evlenenler akıllıdır. Düzenin, ahlakın, inancın kurallarının ötesine geçenler delilikle sınanır. İşte bu yüzden bilinmeyen kıtaları keşfetmeye çıkana, atomu parçalamaya yeltenene ya da dev düşmanlarla mücadele etmeye karar verene “Deli misin” derler.

1956 yılının Nisan ayında Trabzon’da doğdu. Doğduğu gün bilinmiyor. Babası Maçkalı Şoför Sabri, Volkan Konak’ın köylüsü. Annesi Erzurumlu Saliha Hanım.

Çocukluğu Trabzon Gülbahar mahallesinde geçti. Dördü aynı anne-babadan, toplam 13 kardeşlerdi. Birlikte büyüdüler. 

Kara kuru bir çocuk olduğu için lakabı “Gara” idi.

Trabzon Ticaret Lisesi’nde Daktilo bölümünde okudu. İlk yazılarını daktiloyla yazdı. On parmak değil yirmi parmak, ayaklarıyla da daktilo kullanabiliyordu.

17-18 yaşına kadar en büyük tutkusu futboldu. 

Sonra siyaset… 

Ülkücü harekete katıldı. Alparslan Türkeş, daktilo yeteneği nedeniyle onu ülkücü yayınlara yönlendirdi. Yayıncılığı da orada öğrendi.

Siyasi nedenlerle yarım bıraktığı okulun ardından Hacettepe’de Sağlık İdaresi bölümüne girdi ve bitirdi.

Üniversite yıllarında Ulucanlar Cezaevi karşısında bir evde yaşadı. Evin sorunu, gerçek bir kapısının olmamasıydı. Kapanmıyor, kilitlenmiyordu. Haliyle, gelen kişi çalmadan girebiliyordu. ‘Cezaevinden kaçan eve girerdi’ diye anlatırdı o günleri.

Dört kardeşinden üçü Fransa’ya yerleşti. Ona da ‘gel’ dediler. Ama vatanımdan ayrılamam diye hep reddetti. Abisi yoksulluk çekmesin diye ona döviz yollardı. O parayı aldığı gibi kilolarca muz alır, her gün gittiği kahvedekilere dağıtırdı.

12 Eylül sonrasında ülkücü hareketten ayrıldı. Düzenle kavga eden ulusalcı bir çizgi izledi. Antiemperyalist fikirleri öne çıktı. Ayağı hep yurduna bastı, fikirleri toprağından beslendi.”

Ekrem İmamoğlu iki konsey kurmuş-Abdulkadir Selvi (Hürriyet)

“Ekrem İmamoğlu eğer Napolyon’dan önce yaşasaydı; “Para, para, para”yı daha önce söylerdi. Ama Putin’den sonra geldiği için “Para ve güç” demiş.

Liderlerin otobiyografilerini ya da onların siyaset merdivenlerini nasıl tırmandıklarını anlatan kitapları okumaya özen gösteririm. Putin, St.Petersburg Belediyesi başkan yardımcısı olduğu dönemde Rus istihbaratında birlikte çalıştığı isimlerden “oligarklar” yaratmış. Siyasi geleceği için sermaye altyapısı oluşturmuş. Komünist Partisi ve KGB  içinden bir “konsey” oluşturup siyasi kariyerini hazırlamış. St. Petersburg’da oluşturduğu güçle önce Yeltsin’in özel kalem müdür oldu, sonra Rusya’nın başına geçti. Para ve güç…

Söz konusu Putin olunca bir anekdotu aktarmak istiyorum: Tansu Çiller, etrafına pırıltılar saçan bir başbakandı. Çiller, Moskova’da Yeltsin’le görüşüyor. Görüşme bittikten sonra iki lider açıklama yapacaklar. Ancak açıklama yapacakları kürsüye basamakla inmeleri gerekiyor. Tahmin edeceğiniz gibi Yeltsin yine alkol almış, iri vücuduyla sallanarak merdivenlerden inmeye çalışıyor. Ha düştü ha düşecek. Tansu Hanım göz ucuyla Yeltsin’in arkasında buzdan kule gibi duran özel kalemine bakıp yardımcı olması yönünde işaret ediyor. Ama özel kalem müdürü kılını bile kıpırdatmıyor. Çünkü kendi ikbal kapılarının açılması için Yeltsin’in düşmesini bekliyor. O özel kalem müdürü tahmin edeceğiniz gibi Vladimir Putin. Rus derin devleti Yeltsin’i tasfiye etmek için hakkında her gün olumsuz haberler yayıyor. Sonunda Yeltsin’i tasfiye edip yerine Putin’i getiriyorlar. Putin o süre zarfında oligarklarla parayı ve KGB içindeki adamları ile siyasi gücü elde etmişti. Ekrem İmamoğlu da gücü elde edince önce Kılıçdaroğlu’nu tasfiye edip CHP’yi ele geçirdi. Ama Türkiye Cumhurbaşkanlığı’nı ele geçirmesine izin verilmedi.

Putin dünya çapında bir lider. Ekrem İmamoğlu onunla kıyaslanmaz. Ama para gücünü kullanmak için Putin’in kullandığı yöntemleri kullanması beni bu benzetmeyi yapmaya itti. Az ileride Ekrem İmamoğlu’nun kurduğu Putinvari iki yapılanmayı açıklayacağım.

Ekrem İmamoğlu parayla ve güçle önce CHP’nin İstanbul İl Kongresi’ni satın aldı. Bu konu yargıda. Sonra CHP Kurultayı’nı kazandı. O nedenle “Şaibeli kurultay” deniliyor. Elde ettiği güçle Kemal Kılıçdaroğlu’nu tasfiye edip Özgür Özel’i getirdi. Sonra para ve güçle Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanlığı’nı satın almaya kalkıştı. Ama ona izin verilmedi. Sorun bu.”

İlker Canikligil: Hakkımda suç duyurusunda bulunan Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığıymış-Cansu Çamlıbel (T24)

“Bayram nedeniyle malumunuz hayat yavaşladı ama siyaset durmadı. Liderlerin bayram mesajlarında esenlik vurgusundan ziyade Türkiye’nin gebe olduğu yeni siyasi süreçlere dair ima ve temenniler öne çıktı. Bayramın bu son gününde, siyasetin bize dayattığı gündemin kendisini değil ama bu olağanüstü dönemin ruhunu konuşmak için yönetmen ve YouTube yayıncısı İlker Canikligil’i davet ettim.

İlker Canikligil, yaklaşık altı sene önce kurduğu FluTv’deki bir programda 24 Mart’ta sarf ettiği sözler nedeniyle 25 Mart’ta tutuklanarak Silivri Cezaevi’ne konulmuştu. Bir ayı aşkın yattıktan sonra adli kontrol şartıyla salıverildi ancak davası devam ediyor. Star Wars serisindeki bir kavrama atıfta bulunarak alt sınıf eleştirisi yaptığı için önce sosyal medyada linçlendi, sonra hükümet gazetelerinin manşetine taşındı, sonra da kendisini savcı karşısında buldu. Önüne koyulan dosyada ‘siyasal İslam’ konusunda X hesabından yaptığı bazı paylaşımlar da vardı. İddiaya göre Canikligil, zincirleme olarak Adalet ve Kalkınma Partisi seçmenlerini hedef alarak, ‘suç işlemeye alenen tahrik’ ve ‘halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik’ etmişti.

Tam olarak ne olduğunu, kendisinin ne söylediğini, diğerlerinin kendisini ne söylediğini sanarak hedef haline getirdiğini kendisi anlatsın istedim.

Dilinizin ucuna gelen espriyi bile hassas kantarda tartmadan dile getirmemeniz gereken zamanlardasınız. Canikligil’in yaşadıklarının kabaca özeti bu olabilir. Ancak siz ne kadar dili çok iyi kullandığınızı sansanız da devasa bir propaganda makinası, herkesi sizin aslında başka bir şey söylediğinize ikna edebilir. Bunun karşısında yapabileceğiniz çok da şey olmayabilir, kendinize inanmaya devam etmekten başka.”

Yeni sürecin şifreleri-Fikret Bila (halktv.com.tr)

“Türkiye’de iktidarın başlattığı “terörsüz Türkiye” sürecini Suriye’deki gelişmelerden bağımsız düşünemeyiz.

Bu süreç Suriye’deki gelişmelerle yakından ilişkilidir.

ABD ve İsrail’in uygulamaya soktuğu Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamındadır.

MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin davetiyle terör örgütü PKK’nın kurucusu Abdullah Öcalan’ın yaptığı çağrıyla PKK silah bırakma ve fesih kararı aldığını açıkladı.

İktidar “terörsüz Türkiye” sürecinin hedefini “terörün sonlandığı, silahın geride bırakıldığı bir barış ve kardeşlik” olarak açıklıyor ancak Öcalan-PKK-DEM’in açıklamaları çok farklı hedefler içeriyor.

Öcalan, hedefini PKK’nın fesih kararı aldığı toplantıya gönderdiği mesajla şöyle açıkladı:

“Başarıya dair inancım ve umudum yüksektir. Bunun başarıya ulaşması sadece Kürt, Kürdistan için değil bölge için de önemli başarılara yol açacaktır. Burada ulaşılacak bir başarı; Suriye, İran ve Irak’a da yansıyacaktır. Türkiye Cumhuriyeti için de hem kendisini yenileme, demokrasiyle taçlanma hem de bölgede öncülük yapma şansı olacaktır.
Bölge konfederalizmi mutlak bir gereklilik olarak ön plana çıkıyor. İsrail-Filistin çatışması, mezhep çatışmaları, ulus devlet çelişkilerinin panzehiri demokratik konfederalizmdir.”

MHP Lideri Devlet Bahnçeli’nin “kurucu önder” diye hitap ettiği Öcalan’ın hedefi “demokratik konfederalizm” kurmak.

Öcalan bu hedefini ilk kez açıklamıyor.

Kurucusu olduğu Kürdistan Topluluklar Birliği’nin (KCK) sözleşmesinde bu hedef çok açık biçimde belirtiliyor.

Öcalan’ın kaleme aldığı KCK Sözleşmesi’nde hedefin Türkiye, Irak, Suriye ve İran’dan koparılacak dört coğrafyayı kapsayan konfederal bir devlet kurmak olduğu yazıyor.

PKK’nın belgelerinde de yer alan bu amaç Türkiye’de mahkeme kayıtlarına da geçmiş durumda.”

Kim korkar radardan-İbrahim Kahveci (Karar)

“Çok iddialı söyleyeceğim: AK Parti’nin Ülke yönetme kabiliyeti neredeyse yok denecek düzeye gerilemiştir.

Neden diye sorduğunuzda cevabı belli: AK Parti entelektüel sınıfını çoktan kaybetti. Parti kadroları yoldan buldukları ile doldu ve iş bilenler ya kenara çekildi ya da dışarıya atıldı.

Bir şehri düşünün (mesela Samsun): O şehre az eğitimliler gelip iyi eğitimliler göç edip gidiyorsa o şehirde ne refah olur ne de huzur.

Benzer durumu bir ülke için düşünün (mesela Venezuela ve yeni yeni Türkiye): O ülkeden iyi eğitimliler gidiyorsa geride kalanların kalkınma ve refaha erişimi artık imkansızdır.

Böyle yerlerde ‘bilgi değil slogan işler.’

Doğrular değil, sesi gür çıkan yalan hüküm sürer.

Gerçeklik yok olur

Yasalar da topluma refah getirmez, tersine yıkımdan yıkıma giden bir sürecin yamalarından öteye geçmez.

2023 seçimlerine giderken EYT diye bir şey çıkarttılar. O günlerde dedim ki, “bizim emeklilik sistemimizde kaç yıl pirim ödediğin var, ne kadar pirim ödediğin de hesaplamalarda yer alıyor; ama kaç yıl emekli maaşı alacağın hiçbir hesaplarda yer almıyor. O nedenle erken emekli olanlar yüksek maaş alıyor; gelin bunu düzeltelim.”

Bilgi yok ki düzeltsinler. Dönemin Bakanı’nın konudan haberi yoktu. Pat diye yaptık oldu diye yasayı geçirdiler. Sistem berbat ve alt-üst olmuş durumda. Şimdi yama üstüne yama yapmaya çalışıyorlar. Ne adalet ne de hakkaniyet var…”

Grev okulundan dersler-Aziz Çelik (BirGün)

“İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde (İzBB) DİSK üyesi Genel-İş sendikası tarafından 29 Mayıs ile 4 Haziran 2025 arasında uygulanan ve 23 bin işçiyi kapsayan 7 günlük grev sadece sendikacılık, emek mücadelesi açısından değil, toplumsal muhalefet, siyaset ve gazetecilik açısından da derslerle dolu, Türkiye’nin yakın tarihinin en önemli grevlerinden biri oldu.

Sosyalist literatürde grev işçi sınıfı için bir “okul” olarak tanımlanır. Ancak İzmir grevi sadece işçiler için değil, aralarında sosyal demokratların ve sosyalistlerin de olduğu farklı siyasal ve toplumsal kesimler için de bir okul oldu. Bir bölümü ne yazık ki grev okulunda sınıfta kaldı.  Grev günümüz Türkiye’sinin toplumsal muhalefetinin kırılgan yapısı, sendika siyaset ilişkileri, gazetecilik, kamu yöneticiliği, kitle psikolojisi gibi pek çok alanda derslerle doluydu. Bu kadar yaşamsal bir grevin ardından önemine uygun, soğukkanlı, dezenformasyondan ve manipülasyondan uzak yapıcı değerlendirmelere ihtiyaç var.

Başından beri grevin esas nedenini ve uyuşmazlık konusunu belirgin hale getirmeye çalıştım. Sosyalist bir akademisyen ve emek hareketi içinde uzun deneyimi olan biri olarak dünya görüşüm gereği grev sırasında işçilerin ve sendikanın haklı taleplerinin yanında durdum ve bunların kamuoyunda doğru anlaşılması için çaba harcadım. Uyuşmazlık konusu “eşit işe eşit ücret” meselesiydi, çeşitli nedenlerle kamuoyunda bunun yerine başka tartışmalar yaşandı ve çarpıtmalar yapıldı. Bu yazımda bunların yanında grevin etkilerine ve grev sonrasına da değineceğim.

İzmir grevi büyük bir kuşatma altında yaşandı. Denebilir ki Türkiye’nin yakın tarihinde hiçbir grev bu kadar tartışılmadı, bu kadar iftiraya uğramadı ve bu kadar hedef tahtasına konulmadı. Bu grev üstüne konuşulacak şey var: Emek okuryazarlığının düşüklüğü, çalışma ilişkileri konusunda bilgisizlik, greve tahammülsüzlük, işçiyi hakir görme, nobranlık, siniklik, utanç… Ne ararsan var. İşçilerle muhalefetin bir bölümü arasındaki kırılma, sendikalarla toplum ilişkilerindeki fay hatları, sendika-siyaset-parti ve yerel yönetimlerin çalışma ilişkilerindeki sorunlar grevle birlikte gün ışığına çıktı.”

***

Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:

X

Bluesky

Facebook

Instagram

EtiketlendiMedya
Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
Önceki Makale Bir Milliyet beyefendisi
Sonraki Makale KRT direnişine TGC desteği

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

GünlükManşet

TGC’den RTÜK açıklaması

Medya Günlüğü
4 Temmuz 2025
GünlükManşet

Bugünkü köşe yazıları

Medya Günlüğü
4 Temmuz 2025

Mehmet Şüküroğlu çiziyor

Mehmet Şüküroğlu
4 Temmuz 2025
EditörGünlük

Suriye Rusya’dan uzaklaşıyor

Medya Günlüğü
3 Temmuz 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?