24 Haziran 2024 tarihli bir çağrı aldım Citroen’den. “Takata firmasının ürettiği hava yastığı şişiricileriyle donatılmış C3/DS3 aracınıza ilişkin güvenlik uyarısıyla sizlere ulaşıyoruz” cümlesiyle başlayan çağrıyla 2011 yılında bayiden aldığım Citroen marka aracımın hava yastığının bozuk olduğu ve değiştirmem için “mümkün olan en kısa sürede, ilgili gönüllü geri çağırma kapsamına özel oluşturulmuş 0850 3992256 numaralı hat üzerinden Citroen Türkiye İletişim Merkezi’ne” ulaşmam veya en yakın Citroen Yetkili Servisi’nden randevu almam rica ediliyordu.
Tam 13 yıldır BOZUK hava yastığı ile araç kullanmıştım meğer. Citroen ürettiği araçlardaki hava yastığını kontrol etmeden satıyordu demek ki. Bunu pek aklım almadı ilkin ama düşündükçe karabasanlar üşüştü kafama. Ya bu 13 yıl içinde hava yastığının açılması gerekecek büyüklükte bir kaza yapmış olsaydım, demek ki hava yastıkları açılmayacak ve ölecektim. Ya da ailemin de içinde bulunduğu sırada bu kaza olsaydı onlar da ölecek veya ağır yaralanacaktı. Gelin de sakin kalın!
Citroen niye tam 13 yıl beklemişti bu çağrıyı yapmak için? Bu araçlar yalnız Türkiye’de satılmadığına göre acaba diğer ülkelerde satılanlardaki hava yastıklarının değiştirilmesi için de 13 yıl beklenmiş miydi? Yoksa Türkiye gibi dördüncü dünya ülkesi muamelesi çekilen ülkelere mi bu muamele reva görülüyordu Citroen tarafından?
Bu çok önemli bir uyarıydı zira, çağrı metninde aynen “Güvenliğiniz için Citroen sizden aracınızı kullanmayı derhal bırakmanızı rica etmektedir” deniyordu. Altı çizili ve kalın harflerle yazılmıştı bu sözcükler.
Üstelik bir önceki cümlede, “Bu şişiriciler içindeki kimyasallar zamanla bozulabilir ve bu durum hava yastığı şişiricisinin çok fazla kuvvet uygulamasına sebep olabilir. Uygulanan fazla kuvvet olası bir çarpışma durumunda sürücü ve yolcu için ciddi yaralanma veya hayati riske sebep olabilir” ifadesi vardı.
Citroen sorumluluğu üzerinden atmak için mi bilmiyorum, “Üretici firma, hava yastığının açılması sırasında herhangi bir yaralanma riskini önlemek amacıyla sürücü hava yastığını ve yolcu hava yastığını değiştirmemizi talep etmiştir. Bu onarım tamamen ücretsiz yapılacak olup işlem süreci yaklaşık bir saattir” diyordu çağrı metninde. Galiba Takata firması uyarıyı tam 13 yıl sonra yapmıştı veya hava yastıklarının bozuk olduğunu ancak 13 yıl sonra anlayabilmişti. Bu nokta açık değil.
Buraya kadar olanlar hikâyenin minik kısmı, asıl hikâye şimdi başlayor. Çağrıyı alır almaz bana en yakın olan Fethiye’deki servisi aradım ve bir randevu aldım. Randevu günü gittim ve hava yastığını 3 saatte değiştirdiler. Kaş Fethiye arası yaklaşık 110 kilometre. Gidiş geliş 600 liralık mazot harcıyorum. Bu bilgiyi niye verdiğimi biraz sonra anlayacaksınız.
Kaş’a döndükten birkaç gün sonra hava yastığı ikaz ışığı yeniden yanmaya ve yazılı uyarı geçmeye başladı. Yeniden aradım servisi, “Aaa ilk kez böyle bir şey oluyor getirin yine bakalım” dediler. Yine gittim ama bu kez araya sıkıştırabileceklerini söyledikleri zamanı yaratamadıkları için geri döndüm yeniden randevu aldım. Bir 600 lira daha gitti anlayacağınız. Üçüncü kez gittiğimde hava yastığını bir daha değiştirdiler. Yani hava yastığı iki kez değişmiş oldu. Üzerinden bir ay falan geçti ya da geçmedi yeniden ikaz ışığı yanmaya ve yazılı uyarı vermeye başladı araç. Bu kez sinirlenip artık servisi aramadım ve Citroen Türkiye’yi etiketleyerek bir tweet attım. Hemen benden telefon numaramı istediler ben de gönderdim. Arayacaklar diye bekliyorum ama nafile. Bana şu mesajı göndermişler: Kişisel Verilerin Korunması kapsamında (citroen.com.tr/yasal-uyari/ay…), kişisel verilerinizin işlenmesine ve ilgili iş ortaklarıyla paylaşılmasına izin veriyor musunuz?
Koyun can derdinde kasap mal derdinde örneği… Yanıt vermedim ve şu tweeti attım:
“13 yıl önce bayiden aldığım #Citroen aracımın airbagi meğer bozukmuş. Bu yıl geri çağırıp değiştirdiler, olmadı bir daha değiştirdiler ama hâlâ ikaz ışığı yanıyor. Ne yapayım, Fransız basınına yazacağım artık. @CitroenTurkiye”
Bir de Fransızcasını attım tweetin, Google Translator’da çevirterek… Hâlâ Citroen’den ses yok ve ben bozuk hava yastıklı aracımı kullanmayı sürdürüyorum. Tabii CİTROEN’in bu işte hiçbir SORUMLULUĞU YOK.
Köfteci Yusuf’un başına gelenlere bakınca kendi halime benzettim. Kendisi yayınladığı videoda “Bu ülkede yabancı bir firma olsam veya siyasi ilişkilerim olsa, onlardan besleniyor olsam o zaman dokunamazlar. Birileri bizi çok güçlü gibi anlatıyor. Benim öyle bir gücüm olsa buradan numune de alınmazdı” demiş.
Kullandığı etin ne olduğunu hiç bilmiyorum ama bu sözü çok doğru. Eğer benim başıma gelen bir Alman, bir Kanada, bir İsveç veya ABD vatandaşının başına gelseydi şu anda milyonlarca dolarlık veya avroluk tazminat davası açmıştı. Ben açamıyorum çünkü Türkiye Cumhuriyeti (T.C.) Devleti’nin vatandaşıyım. Otuz yıllık avukatıma sordum ne yapabilirim diye. “Hiçbir şey” dedi, “çünkü kaza yapıp yaralanmamışsın.” Bizim yasalar böyleymiş meğer. Yani ilkin kazada ölecek veya yaralanacaksın sonra hayatta kalırsan tazminat davası açabiliyorsun. T.C. bana bozuk hava yastıklı araç satan Fransız Citroen firmasına hiçbir şey demiyor, diyemiyor, yani acz içinde, boynu bükük, tam bir looser.
TC vatandaşı olmaktan nefret ettiğim zamanlar oluyor. Bize bu düzeyi reva görenler yasaları hazırlayanlar aslında. Nefret ettiğim onlar. Bakmayın “eyyy büyük Türk Milleti”, “Biz sizin hizmetçileriniziz” palavralarına.
Arkadaşlar, siz ilk önce yasalarla bizi yani vatandaşlarınızı dünya markalarına karşı koruyun, böyle acınacak ve çaresiz durumda bırakmayın sonra palavra atarsınız yine.
Hiç keyfim yok bu aralar…