Home Serbest Kürsü Kızıl Goncalar

Kızıl Goncalar

0

Çook uzun bir aradan sonra izlenesi, üzerinde düşünülmeye değer, felsefesi, derdi olan bir dizi düştü önümüze.

Sürekli, kasıtlı olarak açık tutulan bir yaraya parmağını öyle bir bastı ki dizinin yaratıcısı, izlemek acılı bir yemek yemeye benziyor. Bu yemeğe olan iştahınız hiç azalmıyor ancak ağzınızın yanacağını da biliyorsunuz. Tek çare üfleye üfleye yemek. Her pazartesi öyle geçiyoruz ekranların başına. Yaramızı acıtan bir bakış, bir söz, bir sessizlik, bir kördüğüm hem var. Yaraya basılı parmak acıyı çok güzel ayarlıyor ama. Asla ezim ezim ezilmiyorsunuz. Asla umutsuzluğa, yeise kapılmıyorsunuz. Karanlığın ardındaki ışığı ama mum alevi, ama saman alevi hep görüyorsunuz. Gerçeği, gerçeğimizi kolumuzu kanadımızı kırarak, bizi taşlayarak koymuyor önümüze. İnsan olmanın tüm halleriyle koyuyor. Alçalan insanı, kötülüğü, kendi zihninde yitip gideni, para, post hırsında kendinden geçeni, umudu asla kaybetmeyen insanı, yılmayanı, sadece kendini değil kendi derdinden muzdarip diğerlerini de düşüneni, çıkarı için insanlıktan çıkanı, insanlıktan çıkmamak için köşesine sığınanı… İnsanın alçağını, hainini, insanın güzelini, sevilesi olanını… Hepsini görüyoruz.

İki karakterden, özellikle beni etkileyen iki oyuncudan söz etmem gerekiyor. Birincisi Naim karakteri ve onu oynayan Mert Turak. Onu “gogıllamak” ihtiyacı duydum. Dedim ki kim bu adam arkadaş? Baktım ki Mert halinde Naim’den eser yok. Büyük oyuncu. Önemli yetenek. Hayran oldum. İkincisi Arif. Arif’in yüzünde dolaşan ifadeler… Konuşması çok az ama yüzü sürekli anlatıyor. Onu da “gogılladım”. Kim bu Arif yahu? Yakup Turgut. Onun da Arif’le zerre ilgisi yok. Oyunculuk da zaten bu demektir. Ben, bunu kimseden özür dilemeden söyleyeceğim, Metin Akpınar gibi mesela, her bir karakterinde gene Metin Akpınar olan, her hali aynı olan oyuncuların oyunculuğunu başarılı bulmam, keyif de almam. İşte bu dizide kimse oynadığı karaktere benzemiyor gerçeğinde. Arif başka biri, Yakup Turgut bambaşka biri. Naim Efendi başka biri, Mert Turak bambaşka biri. Bana göre oyunculuk bu.

Elbette Cüneyd’den söz etmeli. Mistik havayı sarsıcı bir şekilde estiren, kendi de adeta yaşayan ve bize de yaşatan oyuncu Mert Yazıcıoğlu. Ama Cüneyd zaten bir başrol karakteri. O bağlamda Arif ile Naim’i yaşayan karakterler haline getirmek daha zor. Bu anlamda onları ete kemiğe büründürenleri yürekten kutluyorum. Özgü Namal sade oyunculuğuyla göz dolduruyor. Bir de Sadi Hüdayi Efendi var. Erkan Avcı. Sadi Hüdayi hinoğlu hinliği, hırsı, çıkarları tehlikeye girdiğinde bir çırpıda insan harcaması, bur harcamalarda akraba, eş, dost tanımaması ile bizi kendinden tiksindirirken, bir taraftan da tatlı dili, yüz ifadesi, bilgece gibi görünen o yüzden de aldatıcı olan ama aslında bilgiççe olan sözleri ile baştan çıkarıcı da olabiliyor. Kim bilir kaçıncı bölüme kadar “Acaba mı?” sorusunu bize sordurtmuştur. Harika bir oyuncu Erkan Avcı.

Ya Müyeser hanımanne. Ona hayat veren Asiye Dinçsoy. Oyunculuğuyla bizi Müyesser’den öyle bir nefret ettirdi ki. Bir kaşık suda boğulacaklar listesinde kendisi. Müyeser’i oynayan Asiye Dinçsoy’u yürekten kutluyorum. Kimseye haksızlık etmek istemem. Dizi olduğu gibi başarılı ve tüm oyuncular iyi. Ama işte bazıları en önce hakkı teslim edilmesi gerekenler olarak yer ediyor içimizde.

Sırf bu yeni yüzler, bu yeni karakter canlandırmaları, derinlikli anlatım, katmanlı öykülendirme açısından başlı başına Türk dizi tarihine önemli bir katkısı olacaktır bu dizinin. Keyifle izliyorum. Bu keyfin içinde insan olmaklığımızdan kaynaklanan mahcubiyet, üzüntü, keder, sevinç, can yakanın canı yandığında duyduğumuz o çok da güvenilir olmayan şaibeli sevinç, ohh deme hali… Hepsi var.

Tijen Zeybek, Lefkoşa

Medya Günlüğü

Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, dilediği konuda özgürce yazmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Exit mobile version