Bir milyar insan açlık sınırında, 45 milyon açlıktan ölümün eşiğinde, her gün en az 15 bin olmak üzere yılda altı milyon çocuk gıdasızlıktan ölmekte.
Pandemi dönemindeki artışla yatağa aç karnına giden nüfus 850 milyonu geçti.
Dönem dönem insanlığın geleceğini tehdit eder boyuta ulaşan kıtlık ve açlık dalgası yeni kitlesel dramlara mı gebe?
Cevabı hemen verilemeyen zor bir soru..
Knut Hamsun
Geçen yüzyılın edebi hayatına damgasını vuran başyapıtlardan, Nobel ödüllü Norveçli yazar Knut Hamsun’ın, bir dönemi derinden etkileyen sosyo psikolojik romanı ‘’Açlık’’, açlık ve sefaletin korkunç çaresizliğini anlatmıştı.
“… Sokaklarda zihin bulanıklığı içinde hayaller görerek dolaşır, yerde bulduğu portakal kabuğunu veya olmayan köpekleri için kasaptan istediği kemikleri kemirerek yaşamaya çalışır. Açlık duygusunu bastırmak için dilinin altına çakıl taşı yerleştirir, parmağını ısırıp kanını emer..”
Roman, bir kentin arka sokaklarında yaşanan bireysel açlık duygusunu tüm çıplaklığıyla işlemişti.
Günümüzde, söz konusu bireysel çaresizlik kitleleri açlık ölümlerine sürükleyebilecek boyuta ulaşmış durumdadır.
Oysa küresel açlık eğrisi, uluslararası toplumun hassasiyeti ve insani yardım kuruluşlarının olağanüstü gayretiyle yavaş yavaş azalmaya yüz tutmuştu. Eğrinin 2014 yılından itibaren yeniden tırmanışa geçtiği ve pandeminin bu tabloyu daha vahim hale getirdiği görüldü.
Pandemi koşullarının açlık eğrisine 150 milyonluk bir nüfus ilave ettiği tahmin edilmekte.
Buna göre, dünyada açlıktan her 15 saniyede bir çocuk ölmektedir. Günde 15 bin çocuk.
Bir milyara yakın insan açlık çekmekte. Bunlardan 45 milyonu açlık ölümü sınırında.
850 milyon insan yatağa aç gitmekte.
Yaklaşık üç milyar insan, yoksulluk koşullarında sağlıklı beslenme olanağına sahip değil. Bunun uzun vadede yaratacağı gizli maliyetin tahminlerden kat kat fazla olduğu tartışılmakta.
Gıda krizi
Savaşlar, iç çatışmalar, ekonomik kriz ve beceriksiz yönetimlerin yanı sıra doğa felaketleri ve kitlesel göçler, küresel üretim-tüketim zincirini zayıflatırken pandemi daralmaları gidişata tuz biber ekerek, gıda krizini had safhaya ulaştırmıştır.
Birleşmiş Milletler, açlıkla mücadeleye ivme kazandırmak yönünde, en geç 2030’a kadar yeryüzünde açlığın sonlandırılmasını öngören acil tedbirler demeti önermiş olsa da son yılların ilave olumsuzlukları bu hedefi daha ileri bir tarihe ötelemiştir.
Küresel gıda sistemlerinin kapasitesi daralırken, ziraat, gıda üretim, dağıtım ve tüketim süreçlerinin sekteye uğradığı görüldü.
Esasen pandeminin başta ekonomi olmak üzere sağlık, eğitim ve kitlesel ruh sağlığı gibi birçok alanda boyutu kestirilemeyen zincirleme sonuçlara yol açabileceği beklenmekteydi.
Nitekim Birleşmiş Milletler projeksiyonları dünyada her geçen gün daha fazla sayıda insanın açlığın pençesine düştüğü yönündedir.
BM Dünya Gıda Programı, açlık sınırındaki yaklaşık 100 milyon insana acil gıda yardımında bulunmakta.
Açlık sınırı
Afrika, gıda tedariki açısından dünyanın en istikrarsız bölgesi. Buna en büyük neden olarak iktidarların açlıkla savaşta görevini yapmaması ve siyasi irade eksikliği gösteriliyor.
Geçen yıllarda Birleşmiş Milletler Güney Sudan, Nijerya, Somali ve Yemen’de kıtlık ilan etmiş ayrıca 12 ülkenin kıtlık sınırında olduğunu kaydetmişti.
Tespitlere göre 43 ülke açlık ve kıtlıkla yüz yüzedir. Orta Afrika ve “Afrika Boynuzu” coğrafyaları açlıktan en çok etkilenen bölgelerdir.
Sadece “Afrika Boynuzu”nda 5 yaş altında 8 milyon çocuğun yetersiz beslenmeyle, açlık sınırında olduğuna dikkat çekilmekte.
Knut Hamsun’un geçen yüzyıl milyonlar üzerinde derin izler bırakan bireysel açlığı, günümüzde yüz milyonların muzdarip olduğu bir insanlık sorunu.
Uzmanlar, esasen her yıl dünya nüfusunun tamamını doyuracak kadar gıda üretildiğine işaretle, ciddi üretim-tüketim planlamaları ve israfın önlenmesiyle insanlığın geleceği açısından korkutan rakamlara ulaşan kıtlık ve açlığın üstesinden gelinebileceğini öngörmekte.
Dünyada her yıl üretilen gıdanın üçte biri israf edilmekte. Bir karşılaştırmaya göre, sadece ABD’de israf edilen gıda, açlık çeken Afrika ülkelerinin üretebildiği toplam gıdaya eşit.
Bu bağlamda, zengin fakir demeden tüm ülkelerin bu sonucu kestirilemeyecek küresel mesele karşısında dayanışma içinde, ellerini taşın altına koyması beklenmeli.
Unutmamalı ki, açlık ve kıtlık, sadece bir gıda sorunu değil, aynı zamanda insan hakları, adalet ve dayanışma sorunu olarak kabul görmektedir.
Görsel: Kevin Carter’a 1994 yılında Pulitzer Ödülü kazandıran fotoğraf.