“Kitle psikolojisi” ya da “sürü davranışı” denilen olguyu çarpıcı bir biçimde anlatan çok hoş bir fıkra vardır…
Bir petrol arayıcısı cennetin kapısında Aziz Peter’le karşılaşır ve içeri girmek istediğini söyler.
Aziz Peter ise, “Bak şu iç kapıdaki kalabalığı görüyor musun, onların hepsi petrol arayıcısı ve cennete girmek için bekliyorlar. Orada bir kişilik bile yer yok, burada beklemelisin” der.
Bunun üzerine petrol arayıcısı, “İzninizle oradakilere bir şey söyleyebilir miyim” diye sorar.
Aziz Peter, “Peki” der.
Petrol arayıcısı kalabalığa doğru, “Cennette petrol bulundu” diye bağırır. Bunu duyan kalabalık hızla koşarak kapıyı zorlar ve içeri girer.
Aziz Peter petrol arayıcısına dönerek, “Bunu beğendim, zekiceydi, şimdi gidip orada bekleyebilirsin” der.
Petrol arayıcısıysa, “Ben de gidebilir miyim, belki de gerçeklik payı vardır” der ve kalabalığın ardından koşmaya başlar…
Bu fıkra; sürü psikolojisinin gücünü, bireyin bağımsız iradesini adeta silerek onu kitleye benzetmesini, kitlenin inandığı açık bir yalanın bile nasıl yalan olmaktan çıkacağını gösteren çok ince bir anlatı.
Kişilerin çoğunluğu açısından önemli bir ihtiyaç olan kabul görme ihtiyacı ve onaylanma beklentisi, bireyin kitleye uymasındaki asıl itici gücü oluşturmakta. Ayrıca kitleyle birlikte olmanın, bireye sunduğu güven duygusu ve rahatlık karşılığında bireyin özgür iradesini feda etmesi, çoğu kişi açısından pahalı olmayan, ödenebilir bir bedeldir.
“Herkes aynı şekilde davrandığına göre mutlaka bir bildikleri vardır ya da ben herkesten iyi mi bileceğim” yolundaki ve örtülü bir irade zayıflığını bünyesinde taşıyan düşünme biçimleri de, sürü psikolojisinin ateşine odun taşıyan öteki unsurları meydana getirir.
Gerek insan psikolojisi ve gerekse de kitle psikolojisi alanındaki çözümlemeleri ve ileri sürdüğü görüşleriyle, henüz aşılamamış bir zirve olan Sigmund Freud’un da söylediği gibi:
“Kitlenin, hareketinin nedenlerini mantık süzgecinden geçirmesine gerek yoktur, olabildiğince güçlü imgelere başvurup aynı şeyleri sürekli tekrar ederek amacına ulaştığını sanır.”
1950’li yıllardan itibaren ilk önce liberal kapitalist dünyanın, sonraki süreçte de dünyanın hemen her noktasının hızlı ve sistemli bir biçimde “kitle toplumu”na dönüşmüş olması, sürü psikolojisinin birey üzerindeki gücünü muazzam ölçüde arttırmış oldu.
Öyle ki; günümüz bireyi, sosyal davranışlarından tutun da siyasi seçimlerine, ekonomik davranışlarına, yeme içme tercihlerinden giyim kuşam alışkanlıklarına kadar yaşamın her alanında ve her an kitle psikolojisinin ağır baskısı altında.
Özgür iradesini rafa kaldıran, kendisinin aslında ne istediğini çoğu zaman düşünmeyen günümüz bireyi, “Herkes böyle yapıyorsa ben de yapmalıyım” diyerek, uymacılığın (konformizm) risksiz ve son derece güvenli sularında yüzmekte.
İşte bu ortamda, birey olarak kalmayı ve özgür iradesiyle çoğunluğa uymamayı becerebilen ender insanların cılız sesleriyse, kitlenin kulakları sağır edercesine gür çıkan sesinin karşısında kaybolup gitmekte.
Halbuki tıpkı Daniel Defoe’nin dediği gibi; ‘Bir insanın bir konuda herkesin yanıldığını iddia etmesi kuşkusuz çok zor ama ya gerçekten de yanılıyorlarsa o ne yapsın?..”