20.3 C
İstanbul
25 Nisan 24, Perşembe
spot_img

Kiminin çiçeği kiminin böceği

Dr. Nevin Sütlaş

Alışıldık bir şeydir ama akraba olmayanlara “teyze”, “amca” denmesini hiç doğru bulmuyorum. Bu hitaplar yakınlık gösterme gibi kabul ediliyor ama bence abes. O yüzden, pazarcının bana “abla” demesiyle benim bir doktor olarak hastaya “amca” demem arasında hiç fark olmadığını düşünüyorum. Akrabalık sıfatları akrabalara sınırlı kalmalı. Hekimler de hastalarının adlarına “bey” ya da “hanım” ekleyerek hitap etmeliler. Bunu züppeliğimden söylemiyorum, hasta-hekim ilişkisi akrabalık diline dönüşürse, nesnelliğini kaybeder. Akraba olmayanları akrabaymış gibi isimlendirdikçe kişisel sınır ihlalleri de olağanlaşır.

Kızımın arkadaşlarının bana “teyze” demesine ise çok alışkınım. Ancak bir tanesi “çiçeğim” diyor, işte ona çok bozuluyorum. Hem bana hem de herkese çiçeğim diye hitap ediyor. “Çiçek dediğin şey aslında bitkilerin üreme organıdır. Eğer sevdiğin sana “çiçeğim” diyorsa bu ikinizin arasında güzel bir hitap olabilir. Ancak ben, senin çiçeğin olamam. “Sen nasıl benim yemişim, meyvem olamazsan tam olarak o nedenle ben de senin çiçeğin olamam” demek istiyorum ama çenemi tutuyorum. Çünkü biliyorum ki onun derdi başka. Bu genç hanımın tersine yaş almış bir başka hanım da bana ve herkese “şeycim” diyor. Şeysi olmak, çiçeği olmaya göre daha kabul edilebilir geliyorsa da yaş farkına rağmen her iki hanımın derdinin de aynı olduğunu biliyorum. İsim hatırlama zorluğu yüzünden herkese aynı uyduruk isimle hitap ediyorlar. Bu uydurukçulukta ipi göğüsleyen bir başka tanıdığım var. Bu erkek meslektaşım, adını hatırlamadığı bütün erkeklere Lütfü, kadınlara Lütfiye diye hitap ediyor. Benim adım Lütfiye değil Pakize demem işe yaramıyor, o gülümseme maskesi ve şaka kılıfı ile bana Lütfiye demeye devam ediyor.

Ah şu isim hatırlama meselesi ahhh… Kimseye diyecek lafım olamaz. Ben isimleri o kadar hatırlayamam ki. Aslında hatırlamamak ne kelime, hiç öğrenemiyorum ki kime ne diyeceğim. Hatırlayamadıkça kıvranıp duracağıma, ben de bir şey uydurup onun arkasına mı sığınsam acaba?

Bizde büyüklere ve saygı duyulanlara, daha doğrusu saygı göstermek gerekenlere adıyla hitap edilmez ya, Amerikalılar ya da Avrupalılar bunu anlayamıyor. Adı neyse o,  zaten bir insana ismi hitap etmek için konmuyor mu, niye başka bir şekilde hitap etmeniz gerekiyor ki diyorlar. Üç yaşındaki bebişin 73 yaşındakini adıyla çağırmasını normal buluyorlar. Anormallik bizde mi sahiden?

Bana nasıl hitap edildiğiyle aslında hiç ilgilenmem. Zaten iki adım var diye işim çetrefil. Soran olursa da canın ne demek istiyorsa öyle de, derim. Ne fark eder ki? Adımla hitabı bırak, olumsuz bir lakap takıp onunla hitap etse bile önemsemem. Ben neysem oyum, o öyle dedi diye öyle olacak değilim ya. Sonuçta seçtiği söz onu bağlar, bana ne bundan. Kötü laf sahibine aittir, diye bir deyişimiz de yok mu?

Sözüm ona bana nasıl hitap edildiğine aldırmıyorum ya, onlu yaşlarını süren Amerikalı dostlarım (!) arkamdan Neviiiinnn diye seslendiklerinde sevinçle dönüyorken, benden genç bir Türk kadın adımla hitap ediyor diye çaktırmadan bozuluyorum. Amerika’da Amerikan usulü yaşıyor olmamıza rağmen onun her Nevin deyişinde hâlâ irkiliyor olmama da alışkanlıkların gücü diyorum. Alışkanlıkların getirdiği duygular böyle bir şey işte. Düşüncelerinizden bağımsız olarak sizi etkiliyorlar. Kesinlikle aldırmam diye düşünüyorum ama çiçeğim diyene de şey diyene de Nevin diyene de bozuluyorum. Geldik mi gene düşünce ve duygu ikilemine…

Bir de “aşşşkımmm” deme modası var biliyorsunuz. Köpeğine de bana da “aşkımmm” diyen bir dostum da var. Hani erkek olsa neyse de, bu hemcinsim bana aşkım dedikçe “vallahi billahi lezbiyen değilim” diyesim var da dilimi tutuyorum. O ender bir örnek değil, kedisine köpeğine, kızına oğluna, anasına babasına, halasına dayısına “aşşşkımmmm” diyen diyene. Aşkım lafını her duyduğumda dilimin ucuna kadar gelip yuttuğumu işte şimdi huzurunuzda çıkarıyorum:

“Aşk, sevginin cinsel olanının adıdır. Seks yapmayı planlamadığınıza aşkım demek olmaz.” 

Herkes diyor ama gene de olmaz. Ben yaptım oldu diyenlere sesleniyorum; olmadı ve de olmaz. Bir yanlışın yaygınlaşması onu doğru yapmaz. Kediyle köpekle ,anayla babayla, çocukla akrabayla seks olmazsa, aşk da olmaz, aşkım da olmaz.

“Ben o anlamda kullanmıyorum ki, sevgimin yoğunluğunu dile getirmek istiyorum” diyenler o kadar çok ki onların yarattığı yaygın kabulde benim gibi itirazcıların sesi boğuluyor. O yüzden ben de bas bas bağırmak istiyorum:

OLMAAAAAZ.

Beynimizde düşünceleri üreten yer ile duyguları üreten yer bambaşkadır. Üstelik de çoğu zaman duygular bir yönü, düşünceler öte yönü hedefler. Böyle bir ikilik çıktığında, düşüncenin yani aklın yönünü seçmek selamete erdirir. Duyguların peşinden sürüklenmenin nereye götürdüğünü de herkes defalarca görmüştür. Düşünce duygu ikilemindeki seçimlerimiz hayatımızın bütün seyrini etkiler.

Konumuza dönersek, özellikle ona buna aşkım demeyi huy edinenlere sesleniyorum: Bu konuyu bir kere de “his”lerinizi bir kenara bırakarak “düşünün”.

Hiç kimse sevgisiz, çiçeksiz ve de isimsiz kalmasın diyerek, bu hitap meselesini muhataplarına havale ediyorum.

Medya Günlüğü

Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, dilediği konuda özgürce yazmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Medya Günlüğü
Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, dilediği konuda özgürce yazmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

İlginizi Çekebilir

4,757BeğenenlerBeğen
666TakipçilerTakip Et
11,281TakipçilerTakip Et

Popüler İçerikler