Eski HDP Milletvekili Garo Paylan’ın Carnegie Uluslararası Barış Vakfı’nın sitesinde yayınlanan “Trump Ermenistan-Azerbaycan barışının anahtarını elinde tutuyor” başlıklı İngilizce makalesinin çevirisi:
“Beklenmedik bir gelişmeyle, Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, geçen Perşembe günü Abu Dabi’de bir araya geldi.
Bu görüşme, diplomatik müzakerelerde aylardır süren çıkmazı sona erdirdi ve 13 yılı aşkın süredir devam eden düşmanlığı bitirebilecek nihai bir barış anlaşması için karşılıklı taahhütleri yeniden teyit etti.
Perde arkasında ise, ABD Başkanı Donald Trump yönetimi, her iki tarafı da bir barış anlaşması imzalamaları için uzun süredir teşvik ediyor. Bu çaba Trump’a, iki liderle birlikte Beyaz Saray’da bir fotoğraf fırsatı ve Nobel Barış Ödülü’nü hak ettiğini savunmak için bir başka koz sağlayabilir. Beyaz Saray’daki son toplantıda, Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Ermenistan-Azerbaycan barış sürecini Trump yönetiminin öncelikleri arasında gösterdi; süreci Hindistan-Pakistan ve Ruanda-Kongo arasındaki ABD arabuluculuk yaptığı barış çabalarına benzetti.
Bu iyi niyetli girişimlere rağmen, taraflar kapsamlı bir barış anlaşmasından hâlâ oldukça uzakta. Beş saat süren müzakerelerin ardından, ikili görüşmelere ve güven artırıcı önlemlere devam edilmesi konusunda uzlaştılar. Süreci ilerletmek için Trump’ın her iki liderle de telefon görüşmeleri yapması ve onları Beyaz Saray’a davet etmesi olası.
Son yıllarda ABD, Güney Kafkasya’daki barış görüşmelerine tutarlı bir destek verirken, Trump yönetimi bu sürece başka aktörleri de dahil etme fırsatı buldu. Hem Türkiye hem de Azerbaycan, Trump yönetimi altında bir anlaşmaya daha istekli görünüyor. Türkiye’nin de artık sürece destek verdiği düşünülüyor: Son ikili görüşmelerde Aliyev ve Paşinyan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan geçmişi geride bırakma ve bölgesel bir düzen kurma zamanının geldiği mesajını aldılar.
Eğer taraflar kararlı adım atmaya karar verirlerse, aslında hazır bir anlaşma metni var. Mart 2025’te, iki ülke toprak bütünlüğünün karşılıklı tanınmasını içeren bir barış anlaşmasının metni üzerinde uzlaşmıştı. Ancak bu metne rağmen müzakereler tıkanmıştı; bunda, askeri olarak daha güçlü olan Azerbaycan’ın süreci yavaşlatmasının etkisi büyük. 2020 savaşındaki zaferlerin ve 2023’te Dağlık Karabağ’ın ele geçirilmesinin ardından kendine güveni artan Azerbaycan, Ermenistan Anayasası’ndaki Karabağ’la ilgili ifadelerin çıkarılmasını talep etti. Ayrıca, Azerbaycan’ın Nahçıvan’a neredeyse engelsiz geçiş talebi nedeniyle, Ermenistan’ın güneyindeki Sünik (*) bölgesinden geçiş meselesi de çözülememişti.
Şimdi ise iki taraf, bu ticaret koridoru üzerinden ulaştırma ve lojistik için çeşitli formülleri tartışıyor. Tartışmalar, Rusya hariç tutularak oluşturulabilecek uluslararası bir konsorsiyum üzerinden geçişin kolaylaştırılması fikrine odaklanıyor. Eğer bu konuda anlaşmaya varılırsa, daha siyasi açıdan hassas olan anayasa değişikliği gibi meseleler sonraya ertelenebilir.
Böylesi bir anlaşma, Güney Kafkasya’da ekonomik karşılıklı bağımlılığı artıracak ve yalnızca Ermenistan ile Azerbaycan arasında değil, aynı zamanda Azerbaycan’ı askeri olarak destekleyen Türkiye ile Ermenistan arasında da normalleşmenin önünü açabilecek yeni bir bölgesel düzenin temelini oluşturabilir. Ayrıca, Ermenistan, Azerbaycan ve Türkiye arasında Avrupa’yı Orta Asya’nın kaynaklarına bağlayacak kârlı bir ulaşım koridoru açılmış olacak.
Abu Dabi’deki zirve, bölgedeki değişen jeopolitik manzaranın da bir yansımasıydı. Rusya’nın etkisinin azaldığı, buna karşılık Türkiye, ABD ve Avrupa Birliği’nin etkisinin arttığı bir döneme giriliyor. Rusya’nın Ukrayna savaşını başlatmasının ardından bölgedeki nüfuzunun gerilemesi ve hem Ermenistan hem de Azerbaycan ile ilişkilerinin bozulması, barış sürecinin ilerlemesini mümkün kılan temel etkenlerden biri oldu. Sovyet sonrası dönemde Moskova, iki hasım ülke arasında dikkatli bir denge kurmuş, etnik gerilimleri kullanarak Güney Kafkasya’daki varlığını sürdürmüş; her iki tarafı da silahlandırmış, ateşkesler sağlamış ve Karabağ’a barış gücü göndermişti. Ancak son yıllarda her iki ülke de Moskova’ya mesafe koymaya başladı: Azerbaycan, Türkiye ve İsrail ile güçlü askeri ittifaklar kurarak; Ermenistan ise Moskova’yla açık atışmalara girerek ve ülkedeki Rus askeri varlığını sınırlayarak.
Genel kural şu ki, Ermenistan ile Azerbaycan birbirine yaklaştıkça, Rusya’dan uzaklaşıyorlar. Ermenistan uzun zamandır, Paşinyan hükümetini devirmek için Rusya’nın ülkede darbe planladığını öne sürüyor. Son aylarda Azerbaycan da Rusya ile ilişkilerde gerilim yaşıyor. Bakü, Rusya’da gözaltında ölen iki Azerbaycanlıya misilleme olarak Rus gazetecileri tutukladı. Ayrıca Sputnik Azerbaycan gibi Rusya bağlantılı medya kuruluşlarına baskın düzenledi ve Rus kültürel etkinliklerini iptal etti.
Ancak Rusya’nın hâlâ bu sürece “çomak sokma” gücü var. Ukrayna’ya odaklanmış ve diplomatik prestij kaybına uğramış olsa da, hem Ermenistan hem de Azerbaycan için ekonomik ve iç politik sorunlar çıkarabilecek potansiyele sahip. Beyaz Saray onayı dahi alınmış olsa, her iki ülke de Rusya’nın uzun vadeli çıkarlarını göz ardı etmeden temkinli ilerlemek zorunda.
Bu özellikle Ermenistan için geçerli. Rusya uzun süredir Ermenistan’ın başlıca enerji ve ticaret ortağı. Erivan, enerjisini ve buğdayını büyük ölçüde Moskova’dan ithal ediyor. Ermenistan’ın Azerbaycan’la barış yapma ve Türkiye ile sınırlarını açma konusundaki aciliyeti, Rusya’ya olan bağımlılığı azaltma ve stratejik özerklik kazanma isteğinden kaynaklanıyor; bu da Türkiye ve Azerbaycan’ın başarıyla yürüttüğü dengeleme stratejilerine benziyor.
Rusya’nın bölgedeki düşen etkisi, ABD için bir fırsat yaratabilir. Ancak Trump yönetimi, bu süreci sadece Rusya karşıtı bir adım olarak görmek yerine, ABD’nin ekonomik ve stratejik çıkarlarına hizmet edecek sürdürülebilir bir bölgesel düzenin inşası olarak değerlendirmeli. Trump istediği kadar zafer pozları verebilir ama barış anlaşmasının sürdürülebilirliğini ve Türkiye’nin Ermenistan’la ilişkilerini normalleştirmesini sağlamak çok daha önemli.
ABD’nin bölgedeki çıkarları net: Güney Kafkasya’da kalıcı barış, Avrupa ile Orta Asya’yı birbirine bağlayacak stratejik bir koridorun güvence altına alınması anlamına geliyor. Bu ekonomik gerekçe, barış müzakerelerinin öncelikli gündem maddesi olmalı. Ayrıca, ABD ve Türkiye’ye bölgede Çin ve Rusya’ya karşı üstünlük kazandıracak yeni bir kaldıraç da sağlayacaktır.
Barışa giden yol çetin, ancak Trump bu tarihi kırılmayı gerçekleştirme anahtarına sahip. Bu kritik anda göstereceği liderlik, onlarca yıllık düşmanlığı kalıcı bir istikrara dönüştürebilir. Kararlı adımlar ve istikrarlı Amerikan desteğiyle Trump, stratejik önem taşıyan Güney Kafkasya’da güçlü bir barış mirası bırakabilir.”
(*) Azerbaycan’daki adı Zengezur
Fotoğraf: Cumhurbaşkanlığı
İlgili yazılar:
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: