Kendimce Fenerbahçe’nin sorununun başkan, futbolcu ve hoca isminden bağımsız, daha derin ve tüm camiayı kapsayan bir mesele olduğunu düşünüyorum.
Aziz Yıldırım dedik Ali Koç aynı kaderi paylaştı, Aykut Kocaman dedik Jorge Jesus aynı kaderi paylaştı. Ozan dedik Arao aynı kaderi paylaştı. Tüm başarılı başkan, hoca ve futbolcuların Fenerbahçe’ye geldiğinde yaşadığı ortak sorun başarısızlık. O halde bunun isimlerin ötesinde daha yaygın, daha kapsayıcı ve daha derinde bir nedeni olduğunu düşünüyorum.
Önceki yazımda bunun Fenerbahçe’nin geniş kitlelerle bağını koparıp “seçkinler kulübü” olmasına bağladım, hâlâ da aynı fikirdeyim, “yorumum muhakkak doğrudur” demiyorum ancak isimlerden bağımsız bir sistem sorunu olduğu çok açık.
Genel olarak Fenerbahçe hakemlerden, futbol yönetiminden, iktidarın diğer takımları kayırmasından, medyadaki manipülasyondan, yayıncının bile taraflı olmasından yakınıyor ki kişisel fikrim hepsi de doğru ve haklı şikayetler ama kimse şu soruyu sormuyor: Bu kurumlar Fenerbahçe’yi nasıl bu kadar kolay karşılarına alabiliyor?
Yukarıdaki sorunun cevabı Fenerbahçe’nin sorununa da cevap oluyor. Spor kulüpleri kitlesel organizasyonlardır ve güçlerini taraftar sayısından alırlar, taraftar sayısının fazlalığı o kulübe karşı yapılan haksızlıkların toplumda sert tepkiler görmesine ve bunu yapan kişi ve kurumların yıpranmasına neden olur. Bu da aklına gelenin o kulübe gerçek dışı ve saldırgan tavır izlemesine engel olur. Bu Fenerbahçe’de olmuyor, yazıyı okuyanlar o zaman taraftar sayısı çok düşmüş diye düşünebilir.
Ama rakamlar bunu teyit etmiyor; uzun süreli kronik bir başarısızlık olmasına rağmen Fenerbahçe Passolig sayısı Galatasaray’dan sadece 100 bin geride. Zaten bizden 400 bin daha az kartı olan Beşiktaş bizden çok daha fazla taraftar kaynaklı sonuç üretiyor.
Kaldı ki yaşam da bunu teyit etmiyor, Fenerbahçe taraftar sayısında lider ama etkin ve katılımcı taraftar sayısı giderek düşüyor çünkü büyük bir bölümü kendini Fenerbahçe’ye yabancılaşmış hissediyor çünkü artık Fenerbahçe kendine benzemiyor. Ben size şu andaki klasik Fenerbahçe taraftarı tanımını aktarayım, bu taraftar profilinin halka yakın olup olmadığına siz karar verin.
Pahalı bilet ve kombine alır, hele bir 1907 tribünü var ki oradan yer almanız için servet ödemeniz lazım, bildiğin Forbes listesi Fenerbahçe tribününe inmiş, en pahalı markalardan daha pahalıya Fenerium’dan alışveriş eder, basketbol en favori sporudur. Onun gibi sadece üst yapıya hitap eden voleybol vs. de gözbebeğidir, futbol biraz da amele işidir, maçtan önce Bağdat Caddesi’nde ortalama vatandaş için pahalı sayılacak bir hesap ödeyerek sarhoş olur, yurt dışında futbol ve basketbol maçlarına gider. Topuk tesislerinde hafta sonu tatili yapar, “beyazdır”, bağnaz düzeyde CHP’lidir. Diyeceksiniz ki böyle kaç tane taraftar var? İşte Fenerbahçe’nin sorunu da bu zaten.
Bir de bu CHP mevzu var, sorsan insanlara derler ki “Fenerbahçeli CHP’lidir…” Yok böyle bir şey kardeşim, bu Fenerbahçe’deki oligarşik yapının yarattığı bir yanılsama. Fenerbahçe’de her kesimden insan var, belki de bu konuda en ideoloji üstü kulüp çünkü diğer bazı kulüplerin tarikatlar, siyaset vs. gibi angaje olduğu yerler var.
Böyle kaç tane taraftar var dediğiniz insanlar Fenerbahçe’yi ifade ediyor, temsil ediyor ve toplumda klasik Fenerbahçe taraftarı paralı, züppe, CHP’li ve kendinden başka kimseye değer vermez biri olarak algılanıyor. Bu imaj da ortalama vatandaş olan ve sayıları oldukça fazla olan taraftarını Fenerbahçe’den uzaklaştırıyor.
Kongre tamamen bu insanların eline geçmiş, Fenerbahçe’yi temsil yetkinliği yok, kulübün toplumla bağı kopmuş ve taraftarından uzağa düşmeye devam ediyor. Kolej, dağ oteli, basketbol salonu, voleybol gibi elitist sembolleri var, bunlar ülke insanına hitap etmiyor. Şu anda Fenerbahçe ile ilgili her şey “elitist” işaretler içeriyor ve toplumu itiyor. Oysa diğer kulüpler bizden daha popülist ve halka daha fazla şey ifade eden sembollerle aralarında mesafe yok. Zaten futbol popülist değil midir, halka ait, halka ilişkin bir davranıştır; buradan yaşama ilişkin genel bir davranış biçimi devşirmek saçmalıktır. Eğer bunu yaparsanız ulaşacağınız sonuç futbolun gereksiz bir uğraş olduğudur, oysa dar gelirlinin yaşamına renk ve heyecan kayan yegane kavramdır.
Toplumun geneline hitap etmeyen ve Fenerbahçe ile özdeşleşmiş bu semboller giderek Fenerbahçe’nin azınlık ve taraftarı olmayan bir kulübe dönüşmesine yol açıyor.
Fenerbahçe futbolu zenginler ve “beyazlar” tarafından gasp edilmiştir, kulüp bu cuntaya bir an önce son vermelidir.
Basketbol, salon, dağ oteli, voleybol gibi kitlesel olmaktan uzak dar ve elit bir çevreye hitap eden işaretlerden, pahalı bilet ve kombine gibi stadı ve salonu seçkinleştiren uygulamalardan uzak durmalı.
Ortalama Türk vatandaşını ulaşabileceği tarza yönelmelidir.
Örnek mi?
Arda Güler…
Arda Güler sadece futbolu için mi bu kadar çok seviliyor? Asla değil, Arda bu halkın yaşadığı sıkıntılardan futbol ve Fenerbahçe aracılığı ile sınıf atlamasını temsil ediyor, o yüzden de hem Fenerbahçeliler hem de diğer takım taraftarları onu seviyor.
Geriye dönelim, Cemil Turan, Alparslan Eratlı kuşağından sonra kaç tane böyle unutulmaz futbol kahramanı üretti Fenerbahçe? Üretemedi çünkü şu andaki Fenerbahçe taraftarının bir kesimi narsist, kendinden başka kimseyi beğenmeyen beyaz elitler, her sene azıcık yeşeren Fenerbahçe futbolcusunu bin parçaya ayırıyorlar.
Fenerbahçe’nin en büyük problemi, halktan kopup oligarşik bir yapıya bürünmesi ve artık taraftarı olmayan bir kulübe dönüşme yolunda ilerlemesidir.
Biraz da slogana döküp daha iyi anlaşılsın diye haplaştıralım:
Kahrolsun Kadıköy’ün Fenerbahçe üzerindeki faşist baskısı ve onun iş birlikçisi beyaz Türkler!