Tabakhanedeki derileri işlemek üzere taptaze yetiştirilmesi gereken köpek kakasından bu yana İstanbul’da ve diğer deri kentlerimizde köpek nüfusu bir sorun olmuş ve hız yaparak kazaya neden olanlar için kullanılan “Tabakhaneye b… mu yetiştiriyorsun’’ lafı vecizelerimiz arasına yerleşmiş.
Çünkü dericilere en taze temiz köpek kakasını hızla yetiştirmek gerekmekteymiş ve sokaklarda birçok insan geçimini bu işten sağlamaktaymış.
Aynı şekilde Londra’da da 1800’lerin sonlarına kadar dericiler köpek kakası toplama işini örgütlemiş ve köpek sahiplerine bedelini ödemişler.
Derinin ilk temizleme aşamasında kullanılan bu yöntem, Fas’ta halen güvercin kakası ile sürdürülse de, bu işlem dünyada ve bizde çok şükür yerini artık modern kimyasallara bırakmış durumda.
Türkiye’de herhalde dericilik ile başlayan köpek nüfusu artışını bir türlü kontrol edemeyen devlet, Osmanlı’dan bu yana iki kez itlaf yöntemine başvurmuş.
ABD’li yazar Mark Twain’in (*) 1867 yılında yaptığı İstanbul gezisiyle ilgili yazılarında ve kitabında, İstanbul’daki köpek nüfusu ve padişahın köpekleri itlaf etme konusu gayet net anlatılmakta. İlgili kitaptan alınan bu bölümün tamamı daha önce Medya Günlüğü’nde Ayasofya anlatımı ile yer alsa da bu sefer sadece köpek paragrafı ile aşağıda sunulmakta:
“… Konstantinopol’ün köpekleri ise yeterince anlatılmamakta. Sokakları, takımlar, müfrezeler halinde bloke edecek kalınlıkta, her istediklerini almakta ve gece, çevreye her türlü ürkütücü sesleri çıkartmaktalar. Bütün sokaklar, şehrin her yerinde köpeklerle dolu. Hepsinin kendi bölgesi var ve otelimi bile onlara bakarak bulmaktayım.
Türkler, hayvanların canını almıyorlar ama bağlıyorlar, tekmeliyorlar, taşlıyorlar ve sefalet içinde yaşamaya bırakıyorlar.
Sultanın biri, tüm köpekleri öldürmeye karar verir ama çıkan itirazlarla bunların hepsini bir gemiye doldurup Marmara’da bir adaya gönderir. Ancak her nasılsa köpekler adaya varmaz ve gece karanlığında tekneden düşüp yerlerine dönerler ve bu nakliyat planı da halkın itirazlarıyla uygulanamaz bir daha.”
Bir başka İstanbul köpekleri toplama hikayesi ise 1910’larda yine Osmanlı’da yaşanmış. 12 yıl Türkiye’de yaşayan Fransız akademisyen Catherine Pinguet’nin Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan “İstanbul’un Köpekleri” kitabı da işte böyle bir toplu katliamla başlıyor:
“1910’da, Sultan II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden ve Jön Türkler’in iktidara geçmesinden bir yıl sonra, İstanbul’daki sokak köpeklerinin kökünün kazınmasına karar verilir. İlk iş yavrular yok edilir. Arkasından bu iş için özel olarak ayarlanmış ekipler yaklaşık 30 bin köpeği toplayıp Sivriada’ya götürür. Burada köpekler, açlıktan ve sıcaktan birbirlerini parçalamak suretiyle ölürler… İşin enteresan tarafı, bu toplu katliama rağmen bugün İstanbul’un sokak köpeklerinin sorununun hâlâ sürüyor ve bir yandan köpeklerin toplu olmasa da teker teker öldürülüyor olması.”
Yazarla yapılan sohbetteki aşağıdaki satırlar konuyu toparlayıp yazıyı kapatmaya sanırım yeter de artar bile:
-Batılı gelişmiş ülkelerde hiç sokak hayvanı yok. Sadece sahipli hayvanlar var. Ama bir yandan siz kitapta, ’Fransa, en çok köpek terk edilen ülke,’ diyorsunuz. Ne oluyor peki o köpekler, yani nasıl hiç sokak hayvanı olmuyor bu ülkelerde?
– Fransa’da 150 senedir sokak köpeği yok.
-Toplu katliamla mı yok edilmişler?
– 1845’te hayvanlara vergi uygulanmaya başlandı. O zaman pek çok insan köpeğini ya öldürdü ya sokağa attı. Ve tabii o sokağa atılan köpekler de öldürüldü.
-Peki 1910’daki katliamdan sonra İstanbul’da neden sokak köpeklerinin soyu tükenmedi?
-Böyle bir şey yapacaksan, sistematik olması lazım. 5-10 tane bile kalırsa köpekler kısa sürede yeniden çoğalabiliyor.
-Bugün de pek çok toplu zehirleme vs. oluyor. Neden tamamen yok edilemiyorlar?
-Çünkü Türkiye’de hayvanların boş dolaşmasına karşı olan bir yasa yok. Hayvanların korunmasına yönelik yasa var ama o da doğru uygulanmadığı için sokak hayvanları ne korunabiliyor ne de tamamen ortadan kaldırılabiliyor. Fransa’da sahibi olmayan ya da dövmesi olmayan bir köpek ölü bir köpektir artık.
Fotoğraf: calakalem.com
(*) Ünlü “Tom Sawyer” kitabı ve birçok eseriyle ABD’nin 1 numarası ve belki de Amerikan edebiyatının öncülerinden kabul edilen yazar Mark Twain (asıl adı Samuel L.Clemenes, 1835-1910), 1867 yılında bir Amerikan gazetesi adına Akdeniz gemi seyahatine katılır. Fransa, İtalya Yunanistan, Türkiye ve o zamanki Filistin’i (kutsal topraklar) içeren bu seyahati ”The Innocents Abroad or The New Pilgrim’s Progress” adlı bir kitapla 1869 yılında yayınlar ve kitap 70.000 satışla dönemine damga vurur. Türkçe adı internette her nasılsa ”Saflar Yabancı Ülkede” diye geçen kitabın Türkçe çevirisi, baskısı, tüm aramama rağmen sanırım yok. Internette, Virginia Üniversitesi kütüphanesinde o dönem İstanbul resimleriyle birlikte tam kopyası bulunan kitabın 33. ve 34. bölümde yer alan 20-30 sayfalık İstanbul kısmından özetleri sunmak ve 1867 yılı İstanbul’unu Mark Twain bakışıyla göstermek yararlı olacaktır. Kitap, Mark Twain’in genel tarzındaki mizahi yaklaşımlarıyla da ünlüdür.