Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1 Ekim’de TBMM’nin Yeni Yasama Yılı açış konuşmasında, İsrail’in Filistin ve Lübnan’a yönelik saldırılarına da yer vermişti..
Erdoğan, “İsrail, Netanyahu isimli Hitler benzeri kişinin yönetiminde soykırım işlemiştir. Utanç verici bu tabloya rağmen bazı ülkeler İsrail’e destek sağlamaya devam ediyor. Diğer ülkeler de susarak bu vahşete ortak oluyor. Ne yaparsa yapsın İsrail, er ya da geç durdurulacak” demişti.
İslam ülkelerini “İsrail’in saldırılarına sessiz kalmak”la suçlayan Erdoğan, İsrail’in bir sonraki hedefinin Türkiye olacağını söylemiş ve Filistin davasına sahip çıkma konusunda mutabakat içinde hareket eden Meclis ve siyasi partilere de teşekkür etmişti.
Erdoğan’ın “İsrail’in bir sonraki hedefinin Türkiye olacağı” yolundaki beyanı ülke içinde tartışmalara neden oldu. İsrail’in Türkiye için bir tehdit olup olmadığı tartışılmaya başladı. Bu tartışmalar TBMM’nin 8 Ekim’de kapalı bir oturum yapmasına yol açtı. TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş tarafından yöneltilen oturumda, İsrail’in saldırıları ile Orta Doğu’daki gelişmelerin ele alındığı anlaşılıyor.
Kapalı oturumda Erdoğan’ın beyanı üzerinde neler söylendiğini bilmiyoruz. Ancak, İsrail ile ilişkilerimizde son yıllarda kaydedilen gelişmeleri anımsamakta yarar var…
Türkiye, 2022’de dış politikada restorasyon dönemine girmişti. Dış politikada ihtilafları azaltma, dostlukları güçlendirme, sorunlar yaşanan bazı bölge ülkeleriyle ilişkileri normalleştirme çabasına girilmişti. Bu çerçevede İlişkilerde normalleşmenin sağlandığı bir bölge ülkesi de İsrail olmuştu.
İsrail ile ilişkilerimiz 90’ların başından itibaren her alanda gelişmeye başlamıştı. İki ülke, siyasi, ekonomik, teknik, savunma, güvenlik vs. alanlarında yapıcı bir iş birliği içindeydi. Çeşitli konularda toplantılar yapılıyor, ziyaretler gerçekleştiriliyordu. Filistin sorununa farklı bakış açıları bu ilişkilere engel görünmüyordu. Ancak Filistin sorunu bağlamında İsrail’in izlediği politikalar kimi zaman Türkiye’nin sert tepkisini çekiyor ve Türkiye Tel Aviv’deki büyükelçisini geri çekme yoluna gidiyordu. Örneğin, Mavi Marmara krizi nedeniyle bozulan ilişkiler, 5 yıl aradan sonra 2016‘da ikinci katip seviyesinden büyükelçi seviyesine yükseltilmişti. 2018’de İsrail’in Filistinlilerin gösterilerine orantısız güç kullanmasına, gösterilerde can kayıplarının ve yaralanmaların yaşanmasına tepki olarak Türkiye ilişkileri tekrar maslahatgüzar seviyesine düşürmüştü. Ancak bu durum ülkelerin çıkarlarına ters düşüyordu. İki ülke arasında normalleşmenin sağlanmasına yönelik bir dizi temastan sonra ilişkiler 2022’de tekrar büyükelçilik seviyesine yükseltildi.
Bu gelişme normalleşme sürecinin tamamlanması açısından önemli bir adım olarak nitelenmişti. Karşılıklı çıkara dayalı ilişkilerin her alanda daha gelişmesi bekleniyordu. Ancak, normalleşmenin Türkiye’nin Filistin davasından vazgeçtiği anlamına gelmediği bu arada vurgulanıyordu.
Hamas’ın 7 Ekim 2023’teki terör eyleminin ardından İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği katliam ve halen devam eden saldırıları, Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin gelişeceğine dair beslenen umutlara darbe vurdu. Eylül’ün son günlerinde Azerbaycan’a vaki ziyaretinin ardından Türkiye’ye dönerken Erdoğan uçakta gazetecilere İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Ekim-Kasım aylarında Türkiye’yi ziyaret edeceğini, ondan sonra da kendisinin İsrail’i ziyaret edeceğini beyanla iki ülke arasında birçok alanda iş birliği yapılacağını söylemişti.
Erdoğan’ın 7 Ekim 2023 öncesi iki ülke ilişkilerine bakış açısı böyleydi. “İsrail’in hedefinde Türkiye’nin olduğu” şeklinde bir konu yoktu. İki ülke arasında iş birliğinin daha geliştirilmesi gündemdeydi.
Diğer yandan, Filistinlilerin bir devlete sahip olması gerektiğini öteden beri savunan Türkiye, bölgede kalıcı, adil bir barışın gerçekleşmesini her daim dilemiştir. 7 Ekim’den sonra da Türkiye, bölgede çıkan insani sorunların çözümü, sükûnetin sağlanması ve tarafları güç kullanmaktan vazgeçirmek için yoğun çaba harcamıştır. Gerilimin sona erdirilmesi amacıyla arabuluculuk dahil her türlü desteği sağlamaya hazır olduğunu duyurmuştur. Çatışmanın bölgeye yayılma ihtimaline karşı da teyakkuzda kalmıştır.
Çatışmanın giderek tırmanması ve kaygı verici boyutlara ulaşmasının ardından Türkiye’nin İsrail’e karşı tutumu giderek sertleşmeye başladı. Düzenlenen mitinglerde, partilerin grup toplantılarında, İsrail saldırıları kınanarak, Hamas’ın terör örgütü değil, ulusal kurtuluş hareketi olduğu yolunda beyanlar yapıldı, İsrail’e karşı daha sert bir tutum izlenmesi gereği vurgulanmaya başladı. Türkiye’nin daha dengeli bir tutum izlemesi gerektiğini savunanlar ise, Ankara’nın barışçıl çabalarını köstekleyecek, diyalog kapıları kapatacak söylem ve eylemlerden kaçınılması gereğine işaretle, izlenecek daha sert politikaların Filistinlilere pek yarar sağlayamayacağını ifade ettiler. Bu uyarıları dikkate almayan iktidar, Uluslararası Adalet Divanı’nda açılan “İsrail’in soykırım işlediği’ davasına müdahil oldu, İsrail ile ticareti kesti.
İktidar, iç politik saiklerle gündemi değiştirmeye yönelik hamasi beyanlarda bulunmayı sürdürüyor. Yapılan beyanların ileride dış politika açısından başını ağrıtabilecek gelişmelere yol açabileceği hiç hesap edilmiyor. Örneğin, Uluslararası Adalet Divanı’nda açılan davaya müdahil olunmasının ileride dış politika alanında olumsuz yansımaları olup olmayacağı belirsiz. İsrail ile ticaretimizin kesilmesi kararının dış ticaretimize etkileri de pek tartışılmıyor. Üçüncü ülkeler üzerinden ticaretin devam etmesi eleştiriliyor. İzlenen politikanın da etkisiyle Türkiye çözüm sürecinin dışında bırakılıyor, etkin bir rol oynaması istenmiyor.
Oysa, Türkiye sorunun çözümünde önemli katkılarda bulunacak konumda. Bu konuda dikkatli davranılması gereken en önemli hususlar ise, dış politika konularının iç politikaya malzeme yapılmaktan kaçınılması, daha dengeli bir tutum takınılması. Bu konulardaki konuşmaların, açıklamaların daha özenle kaleme alınması. Hamasetten uzak durulması.
Öte yandan, önümüzdeki süreçte uzun süreli ateşkesin sağlanacağı umulmakta. Barış sürecine tekrar dönüleceği öngörülmekte. Böyle bir gelişme Türkiye-İsrail ilişkilerini de etkileyecektir. Temelde dostane ilişkilere sahip olunması, ilişkilerde normalleşmenin sağlanması her iki ülkenin de çıkarınadır. Cam evlerde oturanlar birbirlerini taşlamaktan kaçınmalı. Türkiye’nin Filistin davasına öteden beri verdiği destekten vazgeçmesini kimse beklemiyor. Bu noktada taraflardan beklenen, eylem ve söylemlerine daha dikkat etmeleri, kullandıkları sözcükleri daha özenle seçmeleri. Gün gelecek tokalaşma durumunda kalacaklarını unutmamaları…
Fotoğraf: Cumhurbaşkanlığı