“Soğuk Savaş”ın sona ermesiyle birlikte Orta Doğu’da ortaya çıkan çok katmanlı güvenlik ikilemleri etnik ve dini kimliklerle birlikte coğrafi kaynaklara dayalı mücadeleleri de ön plana çıkarmıştır.
Bu çerçevede İsrail’in güvenlik politikalarının merkezinde yer alan Golan Tepeleri, sadece askerî açıdan değil; aynı zamanda su kaynakları ve egemenlik stratejileri bakımından da belirleyici bir konumda yer almaktadır.
İsrail’in fiziki genişleme politikaları incelendiğinde, su kaynaklarının kontrol altına alınmasının hem tarihsel hem de stratejik düzeyde öncelikli bir hedef haline geldiği görülmektedir. Özellikle Golan Tepeleri, Ürdün Nehri’nin önemli kollarından biri olan Banyas Nehri’ne ev sahipliği yapması nedeniyle, İsrail’in su güvenliği paradigmasında vazgeçilmez bir yer tutmaktadır. Banyas Nehri aracılığıyla Taberiye Gölü’ne akan sular, İsrail’in içme ve tarımsal su ihtiyacının önemli bir kısmını karşılamaktadır. Bu durum, Golan’ın sadece askeri değil, aynı zamanda hidrostratejik bir değer taşımasına yol açmaktadır.
Benzer şekilde, 1967’de işgal edilen Batı Şeria’daki dağlık su rezervleri ve akifer sistemleri,İsrail’in yerleşim politikalarıyla doğrudan ilişkilendirilmiştir. Batı Şeria’daki Batı Akiferi, İsrail’in toplam tatlı su arzının yaklaşık %25’ini oluşturmakta; bölgedeki su kaynakları üzerindeki denetim,İsrail’in egemenlik stratejisinin önemli bir bileşeni haline gelmektedir. Bu stratejik yaklaşım, yalnızca Golan veya Batı Şeria ile sınırlı kalmamış; Gazze Şeridi çevresindeki kıyı akiferi ve İsrail-Ürdün su paylaşımı anlaşmalarına kadar uzanmıştır.
2011 yılında Suriye’de başlayan iç savaş ise, Golan Tepeleri’nin güvenlik boyutunu daha da pekiştirmiştir. İran Devrim Muhafızları, Hizbullah ve çeşitli milis unsurların Golan sınırına yaklaşması, İsrail’in tehdit algısını derinleştirmiş; bu nedenle İsrail, sınır hattında ileri gözetleme sistemleri, insansız hava araçları ve hava operasyonlarıyla desteklenen proaktif güvenlik politikalarını yoğunlaştırmıştır.
Son altı ayda ise bölgedeki güvenlik mimarisi ve İsrail’in Golan politikası açısından dikkat çeken gelişmeler yaşanmıştır. Aralık 2024’te İsrail hükümeti, Golan Tepeleri’ndeki Yahudi yerleşimci sayısını iki katına çıkarmayı hedefleyen 40 milyon şekel değerinde bir teşvik planı onaylamıştır.
Bu plan, İsrail’in bölgedeki fiilî egemenlik iddiasını demografik olarak da pekiştirme çabasının bir yansıması olarak değerlendirilmiştir. Aynı dönemde Suriye’de rejimin zayıflamasıyla birlikte Golan’a yakın bölgelerde artan güvenlik boşluğu, İsrail’in hava saldırılarını ve keşif faaliyetlerini yoğunlaştırmasına yol açmıştır.
2025 yılı Mart ve Nisan aylarında Şam ve Hama’da gerçekleşen hava saldırıları, İsrail’in İran destekli unsurlara karşı yürüttüğü sınır ötesi caydırıcılık stratejisinin bir devamı niteliğindedir. Bu operasyonların çoğu, İsrail’in Golan Tepeleri’nde geliştirdiği yeni radar sistemleri ve insansız hava aracı ağları ile desteklenmiştir.
Bu çalışmada, Golan Tepeleri özelinde İsrail’in güvenlik doktrini, su kaynakları üzerindeki kontrol stratejisi ve uluslararası hukuk çerçevesinde bölgenin statüsüne ilişkin tartışmalar ele alınmaktadır.
Aynı zamanda, İsrail’in fizikî genişleme süreçlerinde su kaynaklarının oynadığı yapısal rol ve bu durumun bölgesel jeopolitik dengelere etkisi tarihsel ve güncel gelişmeler ışığında irdelenecektir.
(Prof. Dr. Metin Duyar, tasam.org)
Makalenin devamını okumak için tıklayın
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: