Yasemin Özben
Şehirlerde yaşayan insanlar genellikle tükettiği bazı besinleri marketlerin “et” reyonlarında beyaz plastik ambalajında, üzerinde kuşbaşı, kıyma, biftek, bonfile, flato, pirzola, kanat vs. isimlerle, gram ve fiyatlarının yazılı olduğu, beyaz etiketlerle karşılaşarak seçer ve evinin yolunu tutar. Aldıklarını çeşitli pişirme teknikleri, çeşni ve soslarla masalarda tabaklara kadar getirir.
Peki, yemeğimiz henüz bir canlıyken neler yaşıyor? İşte, sizlere bu hayatlardan bahsetmek istiyorum…
Buzağı doğduğunda sadece bir veya iki gün annesiyle beraber kalabiliyor. Neden? Çünkü anne inek buzağısını besleyecek sütü yavrusuna değil süt endüstrisine vermeye başlatılacak.
Annesinden koparılan bir günlük bebek anne şefkati, sıcaklığı ve kendisi için en doğal hakkı olan sütü bile emmeden dehşet içinde tek başına bir kafese konuluyor. Bu kafese “buzağı yetiştirme tesisi” adı verilmiş. Bu bölme içinde dönmelerini bile engellemek için boyunlarından zincirle bağlanıyorlar. Hareket kasları geliştirip, vücudunun sertleşmesine neden olacağından mümkün olduğunca hareketsizlik yumuşak et demek “et endüstrisi” için…
Tutsak edildikleri bölmenin zemini dışkı alt kısma düşsün diye aralıklı tahtalardan dizayn edilmiş. Oysaki toynaklı hayvanların ızgara zemin üzerinde rahat etmeleri mümkün değil. Normal bir buzağı öncelikle neredeyse bir yıl annesiyle birlikte kalır ve ayrıca yediği otlardan ve diğer yemlerden demir alır ama sınai çiftliğinde bunları yemesine asla izin verilmiyor. Demir etinin rengini koyulaştırır. Süt danası eti çok yüksek fiyatlardan alıcı bulabildiği için kasıtlı olarak anemiye yakalanması sağlanıyor. Çünkü açık renkli dana eti oldukça pahalı fiyatlarda lüks mekânlarda çok revaçta… Ona yağsız süt tozu, vitamin mineral ve büyümeyi hızlandıran maddelerden oluşan sıvı gıdalar verilerek anemi yaratılmış oluyor. Eskiden danalar demir eksikliğini giderebilmek için kafeslerinin demirlerini yalarmış lakin şimdi kafesleri tahtadan yaparak endüstri kendi sorununu çözmüş. Süt buzağılarına hiç su verilmez. Çünkü amaç susayan hayvanın daha çok yemesini, kısa sürede hızla kilo almasını sağlamak ve eti mümkün olduğunca soluk renk tutup bir an evvel en yüksek kârla satmak.
Et endüstrisi danaları kıpırdamasınlar diye sürekli karanlık ortamda tutar. Ahırlar genellikle penceresizdir. Yapacak hiçbir şey olmamasından dolayı can sıkıntısı had safhada, karanlıkta diğer buzağıları görmeleri bile engellenerek, hatta kendilerini yalayıp temizleme dürtülerine bile ket vurularak erkek danalar 4-5 aylık ömürlerini soluk renkli ve yumuşak dana eti yemek isteyen insanların zevkine hizmet etmiş olarak bu şekilde tamamlar. Dişiler ise annelerinin hayatları gibi süt endüstrisine hizmete alınırlar. Dişilerin ayrıca öncelikle daha 6 haftalıkken kuyrukları kesilir hem de tüm acıyı hissetmelerine rağmen… Ardından 6 aylık olduklarında boynuzlara dönüşecek kemikleri yakılarak kesilir. Neden? Çünkü dar alanlarda yaşatılacaklar aman birbirlerine zarar vermesinler!
Bir fabrika ineği anne ilk bebeğini iki yaşında dünyaya getiriyor. Tıpkı insanlar gibi 9 ayda doğum yaparak kavuştuğu bebeğinin kendisinden koparılışının acısıyla günlerce bağırarak duygularını dışa vuruyor. Araştırmalara göre inekler zeki, duygusal, sosyal canlılar… O bağırış-ağlayışlarına karşılık ise memelerine buz gibi sağma makinaları takılıyor. Bu da yetmezmiş gibi 3 ay sonra “tecavüz askısı” denilen makineye uyuşturularak, başı aşağıda kalacak iki bacağı yukarıya doğru açılarak bağlı şekilde insan eliyle yeniden hamilelik durumu oluşturuluyor. Tabii doğumuna yakın zamana kadar sağılıp yine bebeği elinden alınıyor. Bu şekilde bir süt kölesi makine gibi kapalı ortamlarda ancak zar zor oturup kalkabilecek kadar daracık bölmelerde, yapay ışık altında, yüksek süt alınabilmesi için mesela soya fasulyesi, balık unu, bira yapımında kullanılan yan ürünler hatta kümes hayvanı dışkısından yapılan yemlerle beslenerek vücudu tükeninceye kadar yaklaşık 5 yıl boyunca sağılmaya devam ediliyor. En sonunda güçsüz kalan, posası çıkmış ağır vücudu, hareketsizlikten dolayı bacaklarında yürümeye dermanı olmadığı halde et endüstrisine hamburger olma hizmeti için kamyonlara istiflenme için sopalarla vurularak, itiliyor. Kamyona çıkan eğilimde sendeleyip düşen ineklerin ayağı kırılıyor. O acıya rağmen ayağa kalkıp yürümeleri dayatılıyor. Bir görüntüde şunları izledim: 4 kişi ineği yere yığıyor bacaklarını bükerek. Ayaklarını bağlıyorlar. Bir vincin o tırtıklı taşıma kısmına yanlamasına alıyor vinç operatörü. Kaldırıp kamyona bırakıyor. Sonra da tıklım tıkış nakliye ile kesime gönderiliyorlar. (Nakliye kısmı, ayrıca ülkeler arasında ithalat-ihracat, uzun kilometreler çok acı, ızdırap dolu şu an o konuya girmek istemiyorum.)
Aynı kaderi paylaşan diğer ineklerin gözlerinin önünde o ağır gövdeleriyle bacaklarından asılı baş aşağı, kimi yerde de yere yatırılmış boğazına bıçak dayanmış öldürülürken sıranın kendisine geleceğini bilen korku ve acı içindeki arkadaşlarına, kan kokulu, leş gibi mezbaha ortamında hayatları sona ermeden gırtlaklarından çıkan son bağırışlarıyla sesleniyorlar. Acaba ne diyorlardır?
Gerçek şu ki inek, dana, boğa, öküz koyun, kuzu, keçi yerine isimleri but, pirzola, biftek, et, bonfile daha birçok isim olarak vitrinlerde sunuma konulan kısa süre öncesi canlı olan bu hayvanların doğumlarından öldürülmelerine kadar aşırı derecede eziyet ve acıya maruz kalarak mutsuz hayat sürdürdükleri…
Ve…
Tavuklar neredeyse her gün yumurtlar ama sadece tutsak edildiklerinde… Tarihe dönüp bakınca kadınlara benzer hormonal yapılarından dolayı tavuk bir yıl içinde sadece 12 yumurta yumurtlarmış. Tıpkı kadınların her ay regl döneminde olduğu gibi… Ancak şimdi bir tavuk makineleşmiş köle gibi yılda yaklaşık 300 yumurta üretir hale getirildi.
Bir sonraki yazımız kümes hayvanları ile ilgili olacak…
Kaynaklar:
-Hayvan Özgürleşmesi-Peter Singer
-Cowspiracy (Sürdürülebilirliğin Sırrı) Belgesel
-Hayvan özgürlüğü söyleşisi-Zülal Kalkandelen, Cumhuriyet gazetesi
-Yeşil Gazetesi -Çiftlik hayvanları ile ilgili makale
-Vegan Gazetesi-Çiftlik hayvanları ile ilgili yurt dışı kaynaklı bilgilerin çevirileri, makaleler
-İnternet kaynakları