Oy verdikleri parti seçimleri kaybeden bazıları Türkiye’nin hızla demokrasiden uzaklaşacağını, koyu bir taassuba gireceğini ve din ağırlıklı bir topluma dönüşeceği endişesini taşıyor.
İktidar ise seçim sonrası yaptığı bazı uygulamaları ile sanki bu düşüncelere çanak tutuyor, son olarak ilköğretimdeki okullara imam tayin etme projesi bunun örneklerinden biri.
Bir dost meclisindeki sohbette aramızdaki kadınlardan biri, “Galiba yakında İran gibi olacağız” dedi. Bununla, iktidarın yaşantımıza daha sık müdahale edebileceği, hayatın her evresinde modern dünya yasaları yerine İslami inanç ile değerlendirmeler yapabileceğini söylemek istiyordu ama “İran gibi olmak” ifadesi yanlıştı, hemen itiraz ettim, “Olamayız” dedim.
Çünkü….
İran 2500 yıllık Pers medeniyetine sahip, haksızlıklara karşı tepkilerini koymaktan çekinmeyen cesur kadınların ülkesidir.
İran’da 1979 yılında Şah rejimine karşı yapılan devrime aktif olarak en büyük destek kadınlardan gelmişti.
Ancak kadınlar sayesinde devrimi gerçekleştirip İran İslam Cumhuriyeti’ni kuran mollalar getirdikleri yeni düzenlemeler ile kadınların günlük yaşamlarını yakından ilgilendiren bir dizi kararlar almışlardı. Kadınların kılık kıyafetine yeni düzenlemeler getirilmiş, kamusal alanda bazı kısıtlamalar uygulamaya konulmuş, bu durum da kadınların haklı tepkilerine neden olmuştu.
İranlı kadınların devrim sonrası akıllarda kalan bazı protesto hareketleri şunlardı:
İlk tepkilerini 8 Mart 1979 Dünya Kadınlar Günü’nde gösterdiler ancak o sıralar başlayan İran-Irak savaşı nedeniyle bu protestolar uzun sürmemişti.
Savaşı bahane eden mollalar kadınların bu uzun sessizliklerinden istifade edip onların devrim öncesi elde ettikleri birçok haklarını gasp etmişti.
2005 yılında cumhurbaşkanı seçilen Ahmedinejad, 2009 yılında kadınların üzerindeki baskıyı daha da artırmış, onları kamusal alandan uzaklaştıracak, örneğin gece çalışmalarını yasaklayan kararlarla eve kapanmalarını amaçlayan düzenlemeler getirmeye çalışmıştı. Kadınlar bu ve benzeri kararları protesto etmek amacı ile “Yeşil Hareket”i başlatmış, sokak gösterilerine çok sert müdahale eden devlet güçleri ile çıkan çatışmalarda 20’den fazla kadın hayatını kaybetmişti.
2014 yılında Masih Alinejad isimli bir kadın gazeteci, başörtüsüz araç kullanırken çektiği fotoğrafı sosyal medyaya koyunca tutuklanmış, İranlı kadınlar da bu tutuklama üzerine saçlarını kazıtıp, fotoğraflarını sosyal medyada paylaşarak tepkilerini koymuşlardı.
2017 yılında Tahran’ın en ünlü caddelerinden birinde Vida Mohammed adlı genç bir kadın elektrik kutusu üzerine çıkıp elinde tuttuğu bir sopanın ucuna bağladığı beyaz başörtüsünü sallayarak yeni bir kampanya başlatmıştı. O günden beri her çarşamba beyaz başörtüsü veya beyaz bir kıyafet giyerek “Beyaz Çarşamba Hareketi” ile kadınlar resimlerini sosyal medyada paylaşmaya başlamışlardı.
Son olarak 16 Eylül 2022 tarihinde hepimizi bildiği olay; Tahran’da 22 yaşındaki Mahsa Amini ismindeki genç kadının baş örtüsünü düzgün takmadığı için karakola götürülüp darp edilmesi sonucu ölmesiyle bütün İran coğrafyasında kadınlar birleşmiş, daha önce kadın protestolarına ilgisiz kalan hatta karşı çıkan erkekler de bu harekete katılarak protestolarını sürdürmüş ve sonunda mollaların kadınlar üzerindeki baskıların gevşemesini sağlamıştı.
Peki gelelim Türkiye’ye….
Türkiye’de kadın hareketleri denilince aklımıza son 21 yılda kaç protesto veya toplu gösteri geliyor acaba?
AKP’nin iktidar olduğu 2002-2022 yılları arasında en az 7 bin 186 kadın, erkekler tarafından öldürüldü, 2013’ten günümüze en az 1184 kadın iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi (*) ama hükumeti bu konuda uyaracak, ülke çapında toplu bir kadın hareketi görülmedi.
Kadınların Türkiye’de yaptıkları protestolar İstiklal Caddesi’ndeki yürüyüşten ileri gidemiyor. Erkekler ise kadınların her türlü sivil itaatsizlik hareketine kayıtsız kalıyor.
Sonuçta Türkiye’de kadın hareketleri sınıfta kalıyor.
Türkiye’nin Iran gibi olabilmesi için Türk kadınlarının daha kararlı ve erkeklerin de onlara destek vererek yanlarında olmaları gerekir.
“Türkiye İran gibi olamaz” derken kastettiğim şey buydu işte..
(*) Küresel Cinsiyet Eşitsizliği 2022 Raporu.