İran’daki Azeriler ABD’nin ya da Türkiye’nin kışkırtmalarına gelir mi?
ABD ve İsrail’in Suriye’yi “hallettikten” sonra İran’la daha yoğun uğraşmaya başlayacağından kimsenin kuşkusu yok. Ancak bunu nasıl yapacakları belli değil. Doğrudan ABD’nin bonkörce destekleyeceği İsrail’in hava gücüyle mi yapacaklar yoksa İran’daki etnik azınlıklar eliyle mi? Hatta bu azınlıkların en büyüğü olan Azeriler eliyle mi yapacaklar? İsrail’in İran’daki Azerileri kışkırtması çok zor bunu ancak Türkiye ve Azerbaycan becerebilir. Ancak Türkiye’nin de diyelim ki Kürt sorununu çözüm yoluna sokmasına rağmen buna girişmesi epey zor çünkü Türkiye’de İran’a olmasa bile Şiilere sempatiyle bakan bir Alevi kitlesi var. Tabii Türkiye’deki 11 milyonluk Alevi kitlesinin tamamının böyle düşünmediğinin altını çizmekte de yarar var.
Geriye bir tek Azerbaycan Cumhuriyeti’ndeki Azeriler kalıyor ki onların da buna ne kadar sıcak yaklaşacağını kimse bilemez. Ayrıca İran’daki Azerilerin böyle bir durumda nasıl tavır alacağı da meçhul. Anlayacağınız bu karmaşık işi bilmiyoruz.
Ama bazı şeyleri biliyoruz.
Örneğin İran’daki Azerilerin Anadolu’dan gittiğini biliyoruz. Azerice konuşan Alevi Türkmen boylarından Şah İsmail’in 1500 yazındaki çağrısına Erzincan’da Ustaclu, Şamlu, Rumlu, Tekelü, Dulkadir, Avşar, Kaçar ve Varsak Türkmen aşiretlerinden 7.000 Kızılbaş olumlu karşılık verdi.1, 2
Sonra İran toplumunun Fars olmayan bölümünün neredeyse nüfusun yarısını oluşturduğunu biliyoruz. Yani İran çok uluslu bir devlet. 20. yüzyılda Türk kökenlilerin İran nüfusunun dörtte biri ile üçte biri arasında olduğu varsayılıyordu.3
İran’daki Azerilerin çoğu İran’ın kuzeydoğusundaki Doğu Azerbaycan, Batı Azerbaycan ve Erdebil vilayetlerinde yaşıyor. Tahran ise çok uluslu bir başkent ve nüfusunun yaklaşık yarısının Azerilerden oluştuğu tahmin ediliyor. Azerbaycanlılar İran’da Azeri nüfusun yoğun olarak yaşadığı bölgeleri çoğu zaman Güney Azerbaycan, daha önce Rus İmparatorluğu’na ait, şimdi bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti’ni oluşturan Aras nehrinin kuzeyindeki toprakları “Kuzey Azerbaycan” olarak adlandırır.3
11. yüzyıldan başlayarak Pehlevi rejimi kurulana kadar geçen dönemde İran siyasi liderliği çoğunlukla Türk etnik kökenine sahipti; Türk ve Fars unsurlar rejimin elit tabakasını oluşturuyordu.3

1510 yılındaki Merv Savaşı’nda İsmâ‘il Safevî’nin ordusunda savaşan Kızılbaşlar.
Ancak Pehlevi’nin yürüttüğü politika Azeri kimliği ile İran kimliğinin kısmen çatışmaya girmesine neden oldu ve bu durum İslam Cumhuriyeti döneminde de yer yer sürdürüldü.
19. yüzyılın ortalarından daha önceki dönemde, bu bölgede yaşayan halklar arasında ayrı bir “Azeri” kimliğinin varlığından bahsetmek güç; bunun yerine Azeriler ve İran’da yaşayan diğer Türk toplulukları Türk olmayan halklardan ayıran bağımsız bir Türk kimliği mevcuttu.3
1828’de İran-Rus Savaşı’nı bitiren Türkmençay Anlaşması imzalanana kadar Azeriler İran egemenliği altında yaşadı. Ancak bu antlaşmayla Azerbaycan ikiye bölündü. Yine de İran’daki Azerilerin çoğunluğu kimliklerini korumayı başardı.
Zaten İran yönetici sınıfının önemli bir kısmını oluşturanlar arasındaki Azeriler, İranlı ve Müslüman olmayı kendilerinin birinci kimliği olarak tanımladı. Aslında hem İranlı hem Türk kimliği taşımak çelişkili gibi görünse de.
İran’daki Azeriler için bu bir çelişki oluşturmadı.3
İran’daki Azerilerin tarihleri boyunca İran’a hiç başkaldırmadığını söylemek de doğru değil.
1905 Rus Devrimi, İran’da 1906 Anayasa Devrimi ve 1908 Jön Türk Devrimi Azerilerin kendi etnik kimliklerini araştırmaya başlamaları için sanki bir vesile oldu. Hatta bazı Azeriler bu devrimlerin bazılarında rol bile aldı.
Çok kısa bir dönem varlığını sürdüren Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’nin (1918-1920) kurulmasını bu devrimlere bağlayanlar bile vardır.
Daha önce 1908’de Türk asıllı Kaçar hanedanından Şah Muhammed Ali Anayasa Devrimi’nin getirdiği hakları geri almak ve baskıcı yönetimi yeniden kurma girişiminde bulundu. Şah’a ilk karşı çıkan ise Settar Han ve Tebriz halkı oldu. Settar Han Azeriydi.
Settar Han’ın ordusu, Tebriz’i ele geçirdi ve İran bayrağı yerine Tebriz Meclisi’nin bayrağını çekti. Settar Han Azerbaycan milletinin Muhammed Ali Şah’ın egemenliğini tanımadığını ve Tebriz’in İran’ın geçici başkenti olduğunu ilan etti. Ancak bu isyan Tahran tarafından bastırıldı.3
Nisan 1920’de Muhammed Hiyabani İran Azerbaycanı’nda özerk bir Azadistan (Özgürlük Ülkesi) hükümeti kurdu. Hiyabani, Azerbaycan dilinin vilayette kullanılmasına izin verdi, halkın kendi (Türk) dilini kullanma hakkını destekledi. Fakat Hiyabani bunu yaparken Otmanlı etkisine de karşı çıkıyordu. Yani bir yandan Azeri kimliğini diğer yandan İran kimliğini savunuyordu. İran’dan kopmak gibi bir amaç taşımıyordu. Yine de Hiyabani’nin isyanı Eylül 1920’de Rıza Han tarafından bastırıldı ve Hiyabani idam edildi.
Azerilerin dil konusundaki isteklerinin İran devletini tedirgin ettiği anlaşılıyor. Belki biraz da bu yüzden 1937’de, İran Azerbaycanı’nın çoğu iki ayrı vilayete (ostan) bölündü.
Öte yandan Azeriler İslam Devrimi’ne de isyan etmedi değil, Azeri eylemciler 1979 Aralık ayında, bir aydan daha uzun bir süre Tebriz’i fiilen denetimleri altında tuttu. İran’ın vilayetlerine daha fazla kendi kendini yönetme hakkı tanınması, Azeri isyancıların talepleri arasındaydı. 12 yıl sonra SSCB’nin çöküşüyle Azerbaycan Cumhuriyeti Aralık 1991’de bağımsız bir devlet olarak ortaya çıktı. Bu gelişme İran Azerilerinin kimliklerini yeniden araştırmalarına yol açtı.
Bazıları İran’a bağlılıklarını ilan ederken, Azerbaycan’daki Azerilerin okullarda ana dillerini kullanmaları ve sosyal ve kültürel hayatlarının bütün boyutlarını Azerice ile sürdürmelerinden etkilendi ve benzeri talepleri dile getirmeye başladı. Ancak yine de istemlerini anayasal bir talep olarak görerek ayrılıkçı bir istem dillendirmediler.
Televizyon kanallarının etkisi
1992 yılıyla beraber Türkiye’nin televizyon kanalları İran’da yaygın olarak izlenebilir hale geldi ve birçok İranlı Azeri uydu antenleriyle bu yayınları izlemeye başladı çünkü konuşmaları anlayabiliyorlardı.
Bu da İslami rejimi huzursuz etti. Ekim 1992’de Doğu Azerbaycan vilayeti ikiye bölündü, Erdebil bölgesinde yeni bir vilayet kuruldu. Yeni vilayete hangi adın verileceği de tartışma konusu oldu ama bu kez tüm Azeriler ortak davranarak adın içinde mutlaka Azerbaycan sözcüğünün geçmesini istedi.
Görüldüğü gibi İranlı Azerilerin ülkeden kopmak gibi bir istemleri pek olmamış, varsa da çok cılız kalmış. Ama İran devleti yine de her an tetikte ve böyle bir isteği önlemede kararlı. Örneğin Azerbaycan Cumhuriyeti’nin kendi Azerileri için bir çekim merkezi olmasından korktuğu için Azerbaycan Ermenistan anlaşmazlıklarında Ermenistan’ı destekleyen bir tutum almasının arkasında da bu korku yatıyor sanki.
Aslında bu korku için hiçbir neden de yok değil. İran Meclisi’ndeki Azerbaycan vilayetleri milletvekilleri Azerbaycan Ermenistan arasındaki Karabağ anlaşmazlığında Ermenistan ile ilişkilerin asgari düzeye indirilmesini istedi ve hatta bu konuda kampanyalar yürüttü ve Tahran’ın doğrudan Bakü’den yana tavır almasını istedi. Tabii İran devleti bunu duymazlıktan geldi.
Gelelim baştaki soruya…
Azerileri kışkırtarak İran’daki rejim devrilebilir mi? Çok zor görünüyor. Çünkü Azeriler de Farslar da Şii inancında. Bir kere böyle bir “zorluk” var. Turgut Özal Azerbaycan’a soğuk bakardı, nedenini de “onlar Şii” diye açıklardı. Türkiye’deki halkın büyük çoğunluğunun da Sünni olduğunu biliyoruz.
Türk milliyetçiler bir yandan Azeri kardaşlarına her an göndermede bulunur ama iş mezhebe gelince örneğin Alevilerin tıpkı Sivas’taki gibi tıpkı Maraş’taki, Çorum’daki gibi katledilmesini sevinçle karşılar. Hiç düşünmezler ki Azeri kardaşlar da onlarla aynı inancı paylaşır. Belki de bu yüzden Türkiye’nin Azeriler üzerinden İran’ı karıştırması kendisinin de karışması gibi bir sonuç doğurabilir. Hakan Fidan’ın bir gazetecinin kışkırtıcı bir sorusuna heyecanla yanıt verirken “başka birileri de sizin camınıza taş atar” demesi pek uygun kaçmadı doğrusu. İranlının içine düştüğü çukura düşmeyerek daha “akıllı” davranmalıydı. Zor durumda olan şu anda Türkiye değil İran ne de olsa. Tehdit dili geleceği ipotek altına almamalı. Bunu bir dışişleri bakanına söylemek de komik kaçıyor doğrusu, onun bu konuları bizden çok daha iyi bilmesi gerekiyor çünkü.
Herkese keyifli günler.
Manşet fotoğrafı: Tebriz’de Humeyni resimlerin yırtan göstericiler. mepanews.com
Kaynaklar:
1-H. Mustafa Eravcı, “Safevî Hanedanı”, Türkler, C. 6, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, ,ISBN 975-6782-39-0 s. 884.
– Faruk Sümer, Safevi Devletinin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1992, s. 15.
3-Brenda Shaffer*, İran’da Azeri Türkleri, https://tarihkitap.com/2024/07/11/iranda-azeri-turkleri/
* 1965 doğumlu Brenda Shaffer, Atlantik Konseyi ve Hayfa Üniversitesi’nde profesör olarak görev yapmaktadır. Shaffer, Harvard Kennedy Okulu’ndaki Hazar Araştırmaları Programının eski araştırma yöneticisiydi ve Amerikan Siyaset Bilimi Derneği Dış Politika Bölümü’nün eski başkanıydı. Hazar bölgesindeki uluslararası ilişkiler ve enerji politikalarında enerji konusunda uzmanlaşmıştır ve “enerji politikaları” ve “kaynak lanetinin ötesinde” gibi bu konularda birkaç kitap yazmış veya düzenlemiştir. Shaffer ayrıca Kafkasya’da Azeri edebiyatı ve kültürünün keşifleri de dahil olmak üzere kimlik ve kültür konusunda bir dizi kitap yazdı. Ancak Shaffer Robert Coalson tarafından Azerbaycan için lobi yapmak ve çıkar çatışmalarını açıklayamamakla suçlanıyor.**
Avrupa Birliği’nde Lobi: Stratejiler, Dinamikler ve Eğilimler, Springer tarafından yayınlanan: “Araştırmalar, [Shaffer’ın] tüm kariyerinin Azerbaycan liderliğine bağlı kaynaklardan finansal destek aldığını gösteriyor.***
** Coalson, Robert (18 September 2014). “Azerbaijan’s Opinion-Shaping Campaign Reaches ‘The New York Times'”. Radio Free Europe/Radio Liberty.
*** Bruckner, Till (2019). “Navigating the Grey Zones of Third-Party Lobbying via Nonprofits: Transparity’s Experiences with Think Thanks and Fake News”. In Dialer, Doris; Richter, Margarethe (eds.). Lobbying in the European Union: Strategies, Dynamics and Trends. Springer. p. 331.