Artık, dünyaya gelirken verilen adımız kadar, elektronik posta adımız, şirket veya kendi web adresimiz de önem taşımakta…
Ve bu sanal adlarımızı, kendi ana dilimizin alfabesiyle, bilgisayara kolayca yazıp yazamadığımız da, hangi ülkede doğduğumuzla bağlantılı. Bu çağda, her Türkçe konuşan kişi, ister kendi adını, ister şirket adını gayet kolay kendi alfabesiyle tüm dünyaya sunabilme şansını yaşarken, bir Rus, bir Arap, bir Çinli, bir Hint, kısaca dünyanın yarıdan fazlası kendi alfabesiyle bu işleri yapamamakta.
Latin alfabesiyle gelişen bilişim dünyası Türkçeye büyük bir kullanışlılık sağlarken, Atatürk’ü sadece bu nedenle dahi vefa ve gururla anmamızı gerektirmekte… Ona bugün çeşitli nedenlerle sataşanlar ve hatta bu alfabe yüzünden dahi eleştirenler, bu yüzyıl gerçeklerini göremeyen geri kafalılar olsa gerektir.
Yarattığı ek harflerle Türkçeyi son derece kolay yazılıp okunan bir hale getiren bu dâhi, 21. yüzyıl bilgi çağının en önemli aracını belki de o günlerden görerek, torunlarına ve ötesine, böyle büyük bir armağanı, o günlerden hazırlamıştı. Sonuçta alfabe, dilin bir kullanım aracından öte nedir ki? Ama işte, bugün bu alfabe ile Türkçe, bilişim çağının en işlevsel, en verimli aracına sahip.
Elbette Türkçe dilinin kısmen konuşulduğu gibi yazılması ve okunması da ona mükemmel bir aritmetik kullanış sağlarken, dünya dili İngilizcenin de neden “dis iz e buk” diye veya daha abuk Fransızcanın ve tüm Latin dillerinin de neden “bon jur mösyö” diye yazılamadığını, çocukluktan kalma öğrenme sıkıntılarıyla hâlâ çocukça düşünmeden edemiyor insan. Rusçada da, Türkçe gibi konuşulduğu gibi yazma ve okuma özelliğinin olması, bu dile aslında büyük kolaylık sağlarken, gelgelelim kendine has Kiril alfabesiyle de bu işi zorlaştırmanın bir yolunu bulmuş yine Ruslar.
Bir çırpıda, aynı klavyede Ali yazmanın zaman tasarrufu ile Kirilce İvan yazma arasında bir klavye değişimi zamanı ve Latin alfabe bilgisi gerekmekte. Çin, Hint, Japon gibi alfabelerde ise durumlarını tahmin etmek pek de zor değil. Kendi alfabeni, bilgisayar alfabesine çevirmek için yitirilen zaman, bu çağda belki de en önemli gider kalemlerinden birisi. Bilgisayar işlemlerinde, tüm dünyadaki alfabe farklılıkları yüzünden yitirilen enerji tüketimi ve zaman kaybı birkaç saniye gibi gözükse de, toplandığında dünya genelinde oldukça ürkütücü bir rakam çıkacaktır ortaya kuşkusuz.
Atatürk’ün bazısını kendisi yaratıp, dil bilimcilerle oluşturduğu ç, ş, ğ, ü, ö gibi harfler, Türkçe dilini üstün bir kullanışlılığa kavuştururken, aslında q, w, x, bile bu devrim alfabesine, bu çağın bilişim dili gereklerince hiç komplekssiz eklenebilir. Sonuçta bu ülke, istedikleri kadar çırpınsınlar, bir Atatürk Devrimleri Cumhuriyetidir ve kendi kuruluş felsefesinde zaten ileriye doğru gelişimi amaçladığından, bu harflerle dört dörtlük, eksiksiz bir bilgi çağı aritmetiksel aracına da ilk kavuşan ülke olur… Ve bu haliyle, lehçe farklarından bu harflere ihtiyaç duyan tüm Türkçe konuşan ülke ve halklarla da tam bir uyum sağlanır. Anglosakson, Latin ve bilumum diğer diller de bir gün konuşulduğu gibi yazmaya karar verseler (!), işte bu alfabe, onların da her derdine deva olur. Yani İngilizler Charles yazacağına ‘’Çarls’’, Fransızlar Charlotte’u ‘’Şarlot’’ yazıverseler fena mı olur!.. Rusların, güzelim Şarapova’yı, Kirilce yazdırmak için attırdıkları takla ise ayrı bir dert!
Aslında, dünyanın en ilginç zenginliği olan dil farklılıklarına elbette söylenecek bir şey yok ama genelde tüm dünya ülkeleri nasıl sayıları ortak kullanmakta ise, alfabeleri de neden ortak olamasın?
Tek bir ortak dünya alfabesinin sağlayacağı basitlikle, eğitimde ve bilişimde muazzam para ve zaman tasarrufu sonucu elde edilecek milyarlar ile dünyanın pek çok sorunu çözülmez mi? Esperanto ütopyasının bugünkü evrensel programlama dilleri yaratıcıları, belki de bu ortak alfabeyi yaratma çabasındalar…
Ve büyük olasılık Bill Gates bu işin peşindedir!