Biz eskiler okulumuzu çok sever ve yaz tatilinin bitip okulun açılmasını sabırsızlıkla beklerdik.
Öyleydik çünkü okul evden ve mahalleden daha büyük ve daha özgür olabildiğimiz bir yerdi. Özgürlüğün mekanla ilgili olmadığını hatırlatmama gerek yok sanırım. Evde kitap yoktu, okulda vardı. Evde ilginç malzemeler yoktu, okulda vardı. Evde masallarımız vardı annemizden dinlediğimiz ama okulda hikaye kitapları vardı. Evde flüt, melodika, akordiyon yoktu ama okulda vardı. Evde beden derslerinde üzerinden atladığımız o ahşap şeyden yoktu, evde üzerinde takla kıldığımız yumuşak sünger yataklar yoktu ama okulda vardı. Evde telefon da yoktu ama okulda vardı.
Okulda törenler vardı. Şiirler vardı. Tiyatro vardı. Atatürk büstü ve bayrak ve bayrak töreni vardı. Bizi bizden alan 23 Nisan dansları, şiirleri ve dans kostümlerimiz vardı. Yoksulduk evet! Örneğin ben henüz birinci sınıftaydım ve ‘’Hep beyazdır elbiselerim, bu rengi ben pek çok severim, karları ben cicim çok sevdiğim için hep beyazdır elbiselerim. Hep kırmızı elbiselerim, bu rengi ben pek çok severim, bayrağımı cicim çok sevdiğim için hep kırmızı elbiselerim…’’ diye devam eden bir şarkı vardı.
Onunla dans edecektik 23 Nisan’da. Hepimizin kırmızı jile elbisesi ve içinden bebe yakalı beyaz, karpuz kollu gömlekleri olmalıydı. Bazılarımız için kumaş ve terzi parasını ödemek imkansızdı. Ben de onların arasındaydım. Dans edemeyeceğim diye ağlıyordum ki annem ‘’ Sakın üzülme annem. Evde kırmızı kumaş var ben sana dikerim, beyaz gömleğin de var’’ dedi. Öğretmenimle konuştu ve annem benim dans kıyafetimi kendi dikti. Ben dans provalarından, oradaki şamatadan hiç eksik kalmadım ve 23 Nisan günü uçarak gittim okula. Bir de ne göreyim, benden gayrı herkesin kıyafeti aynı renk, düpedüz kırmızı. Benimki ise daha farklı bir kumaştandı ve kırmızı değil bayağı bordoydu. Ama ne arkadaşlarım ne öğretmenlerim ne de bizi seyredenlerden en ufak bir ters bakış ya da söz duydum. Güzelce dans ettim.
İşte biz böyle büyüdük. O yüzden hikaye kitapları, masallar, 23 Nisan törenleri, okuldaki araç gereç, spor malzemeleri okulu cazip kılıyordu. Okul hayatımızı genişletiyordu. Oysa heyhat! Şimdi öyle mi? Evde dev televizyonlar, internet, cep telefonları, tabletler vs. İyi ama işte dünya çocuklarınızın avuçları içinde ve buna rağmen üniversitede “milliyetiniz ne” sorusunda dut yemiş bülbüle dönüyorlar. Ne hazin! Çünkü çocuklar okulu sevmiyor. Çünkü okul evden daha geniş bir dünya, evden daha uçsuz bir muhayyile, evden daha büyük bir evren sunamıyor. Hatta ona ev de demeyelim.
Çocuklar dünyayı avuçlarına, kendilerini de odalarına sığdırdılar. Orada adeta bir koma uykusundalar, orda adeta bir rüyasız uzun uykudalar. Kısacık fragmanlardan ibaret şeyler izledikleri ve onların da etkisi ancak uykudaki hatırlanmayan düşler kadar olabiliyor.
Yani hiç olmuyor…
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:
