Psikoloji bölümlerinde çok bilinmez ama psikolojik antropoloji diye bir alan var.
Adı üstünde, antropoloji konularına psikolojik açıdan yaklaşıyor. Aslında bu tarihsel bir okuldu. 1930’larda ve 40’larda antropoloji üzerinde yoğun bir psikanaliz etkisi vardı. Ulusal psikoloji çalışmaları almış başını gidiyor; kişilik, kültür ve çocuk yetiştirme pratikleri arasındaki ilişkiler inceleniyordu. Psikolojik antropoloji, benlik, duygular, düşler, bilinç durumları, psikolojik rahatsızlıklar, biliş vb. kavramlara kültürel açıdan yaklaşıyor.
Örneğin, falanca ilkel toplumda rüyaların yorumlanma biçimi bir psikolojik antropoloji konusu. Konu yalnızca ilkel toplumlarla kısıtlı değil: Örneğin, Almanya’da ve Tunus’ta rüyaların yorumlanmasındaki farklar inceleniyor. Bir Psikolojik Antropoloji Derneği var, yayın organı Ethos. Dergide çeşitli konular öne çıkıyor. Psikolojik antropoloji daha sonra gelişerek farklı alanlara evrildi: Bir kol, bilişsel antropoloji oldu, bilişsel süreçlere kültürel açılardan yaklaştı. Bir kol, etnopsikoloji oldu, psikolojiye yerli bakışını getirdi. Bir başka kol, psikanalitik antropoloji olup psikanaliz kavramlarının evrenselliğini ve kültürel özgüllüğünü tartışmaya açarken, bir başka kol ise psikiyatrik antropoloji adı altında psikiyatriye yönelik kültürel bir bakış açısı geliştirdi. Bugün psikolojik antropoloji, kültürel psikoloji ve kültürlerarası psikolojinin konuları ve yöntemleriyle çakışıyor ama eskisi kadar anımsanmıyor.
Bilişsel bilimler
Bilişsel bilimler, konuşma dilinde genellikle bilgisayar bilimleriyle karıştırılıyor. Doktoram ODTÜ’den bilişsel bilimler alanında olduğu için bu duruma çok rastladım. Nedir bilişsel bilimler?
Doktora programında psikoloji, dil bilim, felsefe ve bilgisayar mühendisliği dersleri aldık. İki tane dal seçip uzmanlaştık; iki alandan yeterlilik sınavına girdik. Ben psikoloji ve dil bilim seçtim. Felsefe de seçebilirdim, Boğaziçi’nde lisans yıllarında çift ana dal olacak kadar çok felsefe dersi almıştım ama çift ana dal programı yoktu. Bilişsel bilimlerle tanışmam da Boğaziçi’nde oldu. Dördüncü sınıf düzeyinde ilk kez bilişsel bilimler dersi açıldı, her hafta bu dört bölümden başka bir hoca ders veriyordu. Beni heyecanlandırmıştı. Böyle yöneldim bilişsel bilimlere.
Bundan önce, yaz okulunda değerli hocam Güven Güzeldere’den zihin felsefesi dersi almıştım; ilk ‘bilişsel bilimler’ sözünü ondan duydum. Kendisi zaten üretken bir bilişsel bilimci… ODTÜ’de ve Boğaziçi’nde bu 4 bölüm (psikoloji, dilbilim, felsefe ve bilgisayar mühendisliği) vardı; aslında bilişsel bilim, kuruluşu itibarıyla 6 bölüme dayanır: Dörtlüye ek olarak, antropoloji ve sinir bilim.
Antropolojinin bilişsel olan alt dalı daha sonra başka bir yöne gitti, o yüzden zayıf kaldı. Sinir bilimsel çalışmalar ise her gün artıyor. Nedir peki bilişsel bilimler: İnsan, yapay ve hayvan zekâlarını karşılaştırmalı ve disiplinler arası olarak inceleyen bir bilim topluluğu. Tek bir bilim değil; tek bir bilim olması çabası vardı, ama bu gerçekçi değil. Disiplinler üstü olması çabası da vardı ama hâlen disiplinler arası. Türkiye’de bilişsel bilim alanında ilk doktorayı almıştım. Peki mutlu muydum? İlk başta çok mutluydum; ama Türkiye’de yeterince tanınmayan bir bölüm olduğu için atamalarda sıkıntı çektiğim oldu. “Daha fazla yaygınlaşsın” desek nasıl olur ki, zaten bölüme girenlerin genelde ancak yüzde onu falan mezun olabiliyor. 4 bölümden birden ders almak zor. Bilişsel bilim bugün, yapay zekâ çalışmalarının temelini oluşturuyor. Bu nedenle, sonradan yapay zekâ araştırmalarına yönelmem herhalde garip karşılanmamalı.
Sosyal psikoloji
Sosyal psikolojiyle tanışmam, değerli sosyal psikolog Çiğdem Kağıtçıbaşı’nın kitaplarıyla olmuştu. Sonra Boğaziçi’nde 2. sınıfta Diane Sunar hocamızdan sosyal psikoloji dersini almıştık. Sevgili Diane hocam daha sonra sosyal psikoloji yüksek lisansında tez danışmanım olacaktı. Sağ olsun, var olsun. 4. sınıftayken, sosyal psikoloji yüksek lisans derslerini almıştım, değerli hocam Bilge Ataca’dan. Onların bende yaktığı ateş yıllarca yandı; yıllarca sosyal psikoloji araştırmalarını izledim. Muzaffer Şerif’ten güç aldım.
Bugün sosyal psikoloji dersi veriyorum. Okulda İngilizce, kamuya ise Türkçe. Bir katılımcı sormuştu, “sosyal psikolojinin uygulama alanı var mı?” diye. “Olmayan alanı yoktur” desek… Hepsi uygulamalıdır. Sosyal psikolojiyi çıkarırsak, bir kere politik psikoloji diye bir alan kalmaz. Uyma davranışları araştırmaları (neden başkaları gibi yaşarız, davranırız, düşünürüz vb.) tek başına ayrı bir dünyanın kapılarını aralar. Ama bu güzel psikoloji alt dalı, onunla da kalmaz, aşkın psikolojisini de açıklamaya niyetlenir. Sosyal psikolojide, ünlü bir aşk üçgeni vardır. Üç öğeden oluşur buna göre aşk… Gençlik klinik psikolojiyi tercih ederken, o çok para getirirken, kim uğraşır sosyal psikolojiyle?.. İnsanın biraz idealist olması gerekir sanırım…