Bir Ceset, Delik Ayakkabı ve Gördüğümüz Yer
Senin gördüğün gibi gördüm ben de,
Senin gördüğün gibi uzaktan,
Beyaz örtüyü, delik ayakkabıyı,
Senin gördüğün gibi, gördüğün gibi,
Asfaltı boyayan kanı, kanı…
Deliktir ayakkabısı demokrasinin,
Silahların konuştuğu yerlerde
Mezarlıklar hep ölümle doludur,
Saz boyları hep ölümle, ölümle…
Senin gördüğün gibi gördüm ben de,
Görmüştüm aynen böyle, bundan önce de…
Görmüştüm evet evet görmüştüm,
Irmaklar taşıdı kanı Basra’ya…
Kuşatılmışızdır, kitlidir umut,
Son sesleri duyacağızdır evrende,
Kitapların üstüne düşeceğizdir,
Ömür kısa, ömür kısa, ömür kıpkısa.
Diyorsun konuşmayalım aşkı, özlemi,
Böyle bir günde, delinmişken ayakkabılarımız,
Oysa hangi gün konuşulabilir ki o zaman aşktan,
Böylesine kan sıçrarken topraktan…
Senin gördüğün gibi gördüm ben de,
Senin gördüğün gibi uzaktan,
Bendim yatan, sendin yatan, ülkeydi yatan…
Düşmüşüz yüzükoyun, yok mu kaldıran?..
Geç kalındı, geç kalındı, çok geç kalındı…
Diyorsun “saatlerce ben ağladım,”
“Teselli ettim arkadaşımı,”
Diyorsun “niçin bunca acı,”
“Bunca ölüm, bunca elem niçin niçin…”
Yakınlaştırır acı, insanları,
Uzaklaştırırken başkalarından,
Ağlama, gördük ki en azından,
Senin gördüğün gibi görmüşüm ben de,
Senin gördüğün gibi benim gördüğüm gibi,
Görenler olmuş gördüğümüz gibi,
Sokağa çıkmışlar, haykırmışlar,
“Biz de öyle gördük” demişler.
Senin gördüğün gibi gördüm ben de
Ve görmek isterim seni yanımda,
Gördüğüm yer, gördüğümüz yer,
Yaşama tutunduğumuz yer, birlikte gittiğimiz ölüme,
Artık ölmeyi gerektirmeyen bir ülkeye özlemle,
Özlemle sana, ülkeme, anneme,
Özlemle, özlemle, evet özlemle…
Ulaş Başar Gezgin, 2007