İlk “Her Şey Dahil” uygulaması Kemer’de 1980’lerin sonunda başlayıp 90’larda neredeyse her Antalya oteline yayıldığından bu yana tartışılmadığı, eleştirilmediği bir yıl hemen hemen yoktur… 1980’lerden beri turizmcilik yapan ve yazıp çizen biri olarak 20 yılda en az on yazım vardır bu konuda.
“Her Şey Dahil” neden Antalya’da ve sonra Bodrum’da, Marmaris’te var da, İstanbul’da yok veya karşı Yunan adasında yok ya da Fransa kıyılarında yok ama İspanya’da bazı bölgelerde var? (Dünyada ilk uygulama Club Med otelleriyle başlayıp Karayip Adalarında yayılsa da, Akdeniz’de bu uygulamayı en kapsamlı uygulayan ve ileri düzeyde geliştiren Türkiye’dir.)
Sorunun cevabı son derece basit: Karı koca çalışan ve çocukları da olan bir aile için yılda sadece 15 gün ya da 21 gün olan yıllık izninde tatile çıkıp, önceden ödediği otel fiyatı dışında, hiçbir kuruş ekstra yeme içme maliyeti olmayacağını bilerek bir otele gitmenin keyfinden daha mutlu bir tatil olabilir mi?
Peki ya Alman, İngiliz, Rus veya İsveçli bir milyonere 3-4 saat uçuşla özel havuzlu, “uşaklı” ve aşçılı villasında kalıp 24 saat ne isterse yiyip içip 10 ayrı golf sahasında “Her Şey Dahil” tatil keyfi en yakın hangi ülkededir?
İster Mercedes fabrikasının çalışanı olsun, ister bir Rus oligark olsun Türkiye kıyıları her kesimden hem Avrupa’dan hem Asya-Afrika’dan ve hatta Amerika kıtalarından tüm dünyayı “Her Şey Dahil” ile kendisine çekmeyi başarmıştır.
“Efendim, ben gezmek görmek, kültür isterim…” diyene de bol bol oda kahvaltı otelimiz var tüm kıyılarımızda…ve elbette kültürün zirvesi İstanbul’da kahvaltısız sırf oda ödeyip kalacağınız 5 yıldızdan pansiyona onlarca alternatif.
Yani Antalya’da başlayan bu furya ile Türkiye kıyıları, böyle bir ürünle mutlu olan bir tatilci kitlesini çekmiştir. Buna da hiç kimse, “Vay Antalya neden bir Simi Adası gibi değil ya da Fransız Rivierası değil’’ diyemez… Çünkü değildir ve olabilmesi de bambaşka bir yazının konusudur!
Ama Ayvalık, Urla ve kısmen Çeşme-Alaçatı’da bu potansiyel gözükmekte!
Antalya’da henüz otel yatırımlarının cılız olduğu 90’lara kadar yarım pansiyon (sadece kahvaltı ve akşam yemeği) satışlarda, oteller gün boyu, müşterinin alacağı ekstra içeceklerde ve öğle yemeğinde çeşitli satış sıkıntıları yaşamaktaydı. Müşterinin dışarıdan daha ucuz bakkaldan alıp içeri getirip içmek istediği birası veya kolası kapıda torbalar aranarak el konur… müşterinin öğle yemeğini atlatmak için kahvaltıda hazırladığı sandviçler veya akşam yemeğinden alacağı meyveler, restoran dışına çıkarılmaz ve bu tür uygulamalar her yere asılmış uyarı tabelalarıyla müşteriye her köşede maddi cezalarla hatırlatılırdı.
5 yıldız oteller genel olarak bugünkü rayiçle 30-50 avrolar civarında zar zor satılırken, gün boyu müşteriye satılacak ekstra içecek ve yemekler bir türlü oteli tatmin edecek yeterli bir gelir düzeyine ulaşamazdı. “Her Şey Dahil”le 30-50 avrolardaki ortalama satış fiyatları çok yukarılara çekilerek sisteme her şey dahil edilmiş ve başarılı bir işletmecilik dehası uygulanabilmiştir. Yani herkes de 24 saat yiyip içmemektedir! Bu hesabı doğru yapan oteller de hem %100 doluluk hem kâr sağlamaktadır!
“Her Şey Dahil”e getirilen eleştirilerde, “Turistler bu yüzden dışarı çıkmıyor, alışveriş yapmıyor, esnaf ağlıyor…’’ deniliyor. 1985’den beri Antalya’da yapılan tüm istatistiklerde, turistin bu bölgede otel dışına bir turla veya tur almadan gezmeye çıkması tüm konaklama süresince ortalama 2.5 gündür. Yani bu oran yarım pansiyon döneminde de, “Her Şey Dahil”de de değişmemiştir.
Ama bu arada otelin dışına çıktığında ona bir şey satmak için turisti 10 dilde dükkâna davet eden esnaf sistemi aynı kalmış ve üstelik sayısı da bayağı artmıştır. Şikayetçi olmalarına gerek yoktur… Turist sayısı arttıkça, esnaf da artmaktadır!
Sorunun temeli de zaten buradadır! Kıyıdaki oteller, duvarlarla çevrilmiş 7 yıldız kalelere ve 24 saat kuş sütü akan cennetlere dönüşürken, kapının dışı hâlâ 40 yıl öncesinden hallicedir.
Antalya örneğinde bir Kemer’e veya Belek’e baktığınızda otellerin arka sokaklarında tek bir marka restoran veya bir mağaza göremezsiniz. Zaten hepsi otellerin içinde konuşlanmıştır!
Aspendos’ta, Side’de veya Antalya şehrinde çeşitli kültür organizasyonları düzenlense de, otellerdeki müşteri kitlesinin büyük yüzdesinin pek de umurunda değildir.
Türkiye’ye gelen turist, ister gidip 15-21-vs. gün deniz-kum-güneş ve 24 saat yeme içme yatmakta, ister kültür turlarına katılmakta, ister yat veya araba kiralayıp kendisi dolaşmakta ve bunun gibi onlarca farklı türde turizm çeşidini satın almaktadır. Ayrıca Bodrum’da her sezon, basında görülen 100-200 avroluk lahmacunlar, binlerce dolarlık hesaplarla her sahilimizin de pek öyle “Her Şey Dahil”e teslim olmadığı ortada!
Bu açıdan bakıldığında turist için çöldeki Şarm El-Şeyh ile Antalya’nın pek de büyük farkı yoktur. Zaten Mısır’a da her şey dahili sokanlar Türk turizmcilerdir:))
Ama, aman dikkat, bizim temmuz-ağustosumuz da Mısır gibi kavrulmakta… Yeni sorun bu ısınmadır!