Pazartesi, 16 Haz 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Köşe Yazıları

“Halluks Valgus” belasını kim yarattı?

Dr. Nevin Sütlaş
Son güncelleme: 26 Mayıs 2025 07:23
Dr. Nevin Sütlaş
Paylaş
Paylaş

Sahil yolunda yürüyüş yaparken arabasından inen bir hanımın incecik ayak bileklerinin iğne topuklu bir ayakkabının üzerine narince konumlanışı dikkatimi çekti.

O yüksek ökçelerle ceylan gibi sekiyor oluşundan gözlerimi alamadım çünkü doksanlı yaşlarda görünüyordu. Bir sahil kasabasındaki restorana gelirken bile giyimine gösterdiği özeni çok takdir ettim. Dikkatimi çeken ayakkabısı üzerine düşünürken de daldan dala atladım…  

Eski İstanbullular ayakkabı yerine “iskarpin” derlerdi. Önüne “i” ekleyerek station’u istasyon, stop’u istop yapmamız gibi scarpin’den yaptığımız iskarpinle başladı aklım dolanmaya. Sonra potini hatırladım. Fransızcadan apartma bu kelime aslen eski Yunanca potes’ten gelmeymiş. Bir de İtalyancadan apartılan kundura var ki onun da kökeni Latince imiş. Ancak potin ile kundura daha çok erkekler için kullanılırdı da iskarpin biraz daha kadınlara özgü gibiydi hatırladığım. Ancak bu ayrımdan çok da emin değilim. 

Arada Doğu’dan aldığımız isimler de var elbette. Mesela pabuç da Farsça papuş/paypoş kökenliymiş. Ancak yüzümüzü Batı’ya döndürmeyi sevdiğimizden günümüzde kadın ayakkabılarında pek çok Batılı model ve de ismi kullanılıyor. Bunlardan en önemlisi olan stiletto da scarpin gibi İtalyanca. Yüksek ve ince topuklu ayakkabıya deniyor stiletto.  

Bizim “topuklu” dediğimiz yüksek (!) ayakkabıların tarihi eski Mısır’a kadar uzanıyormuş, üstelik de erkeklerden başlayan bir modaymış. Mısırlı kasaplar akıttıkları kan bulaşmasın diye ayak tabanını yükseltmiş. Bunu okuyunca pis sulardan ayaklarını korumak isteyen Osmanlının kullandığı tahta hamam nalınlarını anımsadım. Adı Arapça kökenli olan nalın da muhtemelen eski Mısır kökenlidir diye düşündüm.    

16. yüzyıla gelindiğinde Venedik’te platform ayakkabılar “Chopin: Şopen” adıyla çok moda olmuş. Başlangıçta yerdeki çamurdan korunmak içinmiş ama sonra onlar da statü gösterisi olmuş. Ancak öyle yüksekmiş ki şopenler, üzerinde yürümek marifet istiyormuş. İnternette baktım pek acayip  şeyler.

17. yüzyıl Fransa Kralı 14. Louis statüsünü belirtmek için kıpkırmızı apartman topuklular giyermiş. Kadınların da yüksek ayakkabı giymesi onun döneminde başlamış. Bir anlamda kadınlar da statü (!) sahibi olmaya başlamış diyebiliriz. Yükselmek isteyen kadınlar günümüzde de kullanıyor bu modeli ve adına platform deniyor. 1970’lerde modayken ben de çok giyerdim. Epa dediğimiz sentetik bir tabanı vardı. Öyle hafifti ki bu taban ayağınızda hiç yük oluşturmuyordu. O kadar hafifini bulsam bu yaşımda da giyerim. O zamanlar biz “apartman topuk” diyorduk adına. İspanyol paça dediğimiz etek gibi yayılan uzun paçalı pantolonların altına giyildiğinde insanın boyunu da bayağı uzun gösteriyordu.

Aslında kadın açısından işler 18. yüzyılda değişmiş. Kadınlar hâlâ yüksek ayakkabılar giyiyorsa da önleri sivrilip sıkışarak aşağı inerken topukları yukarda kalmış. Bu model “ayak kapları”nı yüksek ayakkabı diye değil de topuklu diye anmaya başlasak olur artık. Topukluları kadınların politik gücünü kaybetmesinin simgesi saysak da olur. Çünkü yüksek tabanla yürümek zaten zorken bu yarısı yüksek olanlarla yürümek daha da zor. Bu zorluk kadını sokakta koşturmak yerine dört duvarın içine ittirmenin de yolunu açmıştır aslında. 

Feminist yanımın dürtüklemesiyle bu mevzuya ökçeli erkek ayakkabılarını, mesela Kasımpaşalı fiyakalı abilerin arkasına bastıkları yumurta topuklu ayakkabıları falan ekleyivereyim. Mesela Pers askerleri de üzengide ayağı sabitlemek için topuklu ayakkabılar giyermiş, oradan kalmış günümüz kovboy çizmelerinin havalı topukları. Çingenelerin efsanevi dansları Flemenko için erkeklerin topuklu (!) giymelerini de unutmayalım, sosyal medya fenomeni dansçı ikizler “Gardiner   Brothers”ların metal ökçelerini de es geçmeyelim… 

Kadın ökçelerine dönersek, 20 yüzyılda yüksek ökçelere Dior damgasını basmış. Dior, 1947’de stilettoları ile piyasayı süpürmüş. Stiletto da Latince kökenli İtalyanca bir kelime. Dior’un ürettiği, bizim iğne topuklu onların kalem topuklu dediği stilettolar 1950’lerden itibaren kadın şıklığının simgesine dönüşmüş. (Ötekilerin “kalem gibi” dediğine bizim “iğne gibi” deyişimiz de kadınların yapıp ettiği işlerle alakalı değil mi?)

Eteklerin bilek boyundan başlayıp aşama aşama yukarı doğru kısalarak dize kadar yükseldiği 20. yüzyılda kadın bacağının daha ince ve güzel görünmesi için yaratılan illüzyonun bir parçası olarak topuk havada yürümek de “femme fatale” yani afeti devran imajına önemli bir katkı.  

Daracık parmak yatağı ve havaya kalkmış topuğuyla anatomiye ters ve dolayısıyla kadının yürümesini zorlaştıran bu ayakkabılara kadınların bayılmış olması da acayip bir durum. Süs bebeği olalım diye yakılan ateşe bizzat körükle koşturmamız değilse nedir bu? Günümüzde bazı iş yerlerinin kadınlara resmi giysi diye topuklu ayakkabı giymeyi dayatması bir yana, zorunluluk olmadığında bile kadınların iş toplantılarına mutlaka topuklu ayakkabı ile katılmaları da ilginç değil mi?  

“Penguen Adası” diye 1920’lerde yazılmış bir roman okumuştum. O romanda erkek yazar, asil (!) kadınların topuklarını 15-30 derece yükselten ayakkabılarının kalçalarını havaya kaldırarak onları nasıl seksi yaptığından dem vurduktan sonra, bu seksapelden haberi bile olmayıp ayakları dümdüz yerde yürüyen köylü kadınlardan acıyarak söz ediyordu…

Bu eril bakış açısı ve de satış tarihçesi kapsamında bakınca, kadın ayak parmaklarının minik üçgen bir kabın içine tıkıştırılması ve üstelik topuklar havaya kaldırıldığı için bütün vücudun yükü parmakların üstüne bindirilerek yürümeye çalışılması akla ziyan bir durum olarak görünüyor. 

Dior ve benzerleri sayesinde 1950’ler bu konunun miladıdır dersek 75 senedir kadın kısmının o garip nesnenin içine hapsolmaya gösterdiği rıza için “el insaf!” demekten başka ne denir bilemedim. 

Bu cümleme kızan hemcinslerim, haklısınız bana kızın, hem de iki kere hatta bilmem kaç kere kızın. Çünkü ben var ya ben, 17 yaşımdan beri her gün topukluyla gezmekteyim. Üstelik de reklamcılığını da yapar, topuklularla ne kadar rahat ettiğimi de anlatır dururum. Üstelik “asla uymam” dediğim moda canavarı beynimi o kadar yıkamış ki yaşlılığın en büyük belasının düşmek olduğunu bilen bir hekim olarak doksanını aşmış bir kadının stiletto ile gezmesini alkış kıyamet destekliyorum…  

Hekimliğimi hatırlamışken, “Hallux Valgus” tıbbi bir terim, daha doğrusu tıbbi bir sorun. Ayak parmağı çıkıntısı falan diye geçiştirdiğimiz bu durumun Türkçede adı bile yok. İngilizcede “bunyon” diye adlandırılan bu sorun yaşını başını almış kadınların başının belası. İşte bu belanın hikayesini yukarıda okudunuz. 

Açıkça söylersek, benim çakma et suyu tableti bulyonla karıştırma eğiliminde olduğum bunyon yani ayak baş parmağının diğer ayak parmaklarına doğru eğilip bükülmesi şeklindeki ayak yamulmasının nedeni stiletto tarzındaki ayakkabılar. 

Yüksek ökçeli ayakkabılar yüksekliğinden ziyade önden sıkıştırması ile sorun yaratıyorlar. Böyle tıkıştırıldığı için yöneltisi şaşan ayak baş parmak kemiği zamanla eklem yatağından iyice kayıp diğer parmakların üstüne doğru yerleşiyor. Bu durum sadece şekil bozukluğu yaratsa önemli değil de bozulan anatomik yapı çok ciddi ağrı da yaratıyor. İşin içine şiddetli ağrı girdiğinde artık bozulan bozulmuş, geri dönüşü de mümkünsüz oluyor: Tek çare cerrahın bıçağı.

Şimdilerde yaşıtlarımın çoğu acısına dayanamadıkları yamulmuş ayak başparmaklarını kestirip biçtiriyor. Kesip biçmek de sorunu tümden yok etmiyor elbette. Sadece çilenin çekilebilmesi kolaylaşıyor. Umarım yeni nesil böyle saçma sapan modalara esir düşmez de yaşlandığında da rahatça yürümeyi becerebilir. 

Kıpırtısız görünsün diye yüzlerine yılan zehiri enjekte eden, Barbie bebeğinki gibi görünsün diye memelerine silikon torbaları tıktıranların kuşağından beklentime bakar mısınız? 

Modacılardan biz paçamızı kurtarabilmişiz de sanki, hiç utanmadan şimdikilerden yakınıyoruz.

İhtiyarlık, eskiden kendi yediğin haltları unutup ha bire yeni nesilden yakınmak değil mi zaten?

Not: Adı dışında konuyla ilgisi yoksa da Leyla Tekül’ün 1990’larda yaptığı “Yüksek Ökçeler” televizyon programlarını izlemediyseniz bulup izlemenizi şiddetle öneririm. Leyla Tekül de kimmiş derseniz aşağıdaki videoda kendisi ile tanışabilirsiniz. Bu tanışıklıktan pişman olmayacağınızı garanti ederim.

Fotoğraf: ru.dhgate.com

***

Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:

X

Bluesky

Facebook

Instagram

Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanDr. Nevin Sütlaş
Takip et:
1959 yılında Adapazarı’nda doğdu, İstanbul Üniversitesinde Tıp doktoru, Bakırköy Akıl Hastanesinde Nöroloji Uzmanı oldu ve aynı hastanede 30 yıl eğitim görevlisi hekim olarak çalıştı. Beynin damar ve enfeksiyon hastalıkları, yoğun bakım, hasta beslenmesi, açlık grevi/ ölüm orucu ve Multipl Skleroz konularında çalıştı. Sağlık sisteminin özelleştirilmesi sürecinde uğradığı mobing yüzünden 2016 yılında aktif meslek yaşamını sonlandırdı. Beyin ile ilgili bilimsel bilgiler temelinde topluma yönelik kitaplar yazmayı sürdürüyor. Florida'da yaşıyor. Web sayfası: http://www.nevinsutlas.net/index.html Elektronik posta: calisal01@yahoo.com
Önceki Makale Moskova’daki ilk Türkler
Sonraki Makale Bugünkü köşe yazıları

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

*Köşe Yazıları

İsrail BOP planına sadık kalıyor

Hasan Sevilir Aşan
16 Haziran 2025
EditörKöşe Yazıları

Kayarak, koşarak ya da uçarak gelen yemekler

Dr. Nevin Sütlaş
15 Haziran 2025
Köşe Yazıları

Bir Türk’ün Tahran günlüğü…

İsmail Boy
14 Haziran 2025
Köşe Yazıları

Hayat bayram olsa

Hasan Sevilir Aşan
12 Haziran 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?