Hava kuvvetlerindeki turbun büyüğü-Barış Terkoğlu (Cumhuriyet)
“Parmaklarıyla sana göğü gösterirler. Sen yıldızlara bakarken onlar düzenlerini yeryüzünde betonla kurarlar.
Aslında ben onu bambaşka bir konu için aramıştım. Konya’daki askeri üste, Atatürk’lü peç takan askerlere yapılan uyarıyı soracaktım. Ahmet Zeki Üçok, hem havacı hem de eski askeri hâkimdi. Yönergeleri de havacılık geleneklerini de iyi biliyordu. Ancak onun bana başka anlatacakları vardı.
Askeri lojmanlara Kuran kursu açılması girişimiyle başladı:
“Diyanet İşleri Başkanlığı’mız, TSK personelinin, ailelerinin ve de özellikle 4-6 yaş arası çocuklarının Kuran okumayı öğrenmeleri için kuruma bir yazı göndermiş. Personel için müftülüklerde, çocuklar için ise askeri lojmanlardaki kreşlerde Kuran kursları açmaya hazır oldukları içerikli yazı yazmış. Cevap bekliyor.”
Hırsızdan kahraman olmaz-Aydın Ünal (Sabah)
“Şeyh Galip, şiirlerinin Mevlana’nın Mesnevi’sinden çalıntı olduğuyla itham edildiğinde, o meşhur “Esrârını Mesnevî’den aldım / Çaldımsa da mîrî malı çaldım” beytini yazmıştı. Şair intihali itiraf etmekle birlikte çaldığının mîrî malı, yani, herkese ait, herkesin faydalanmasına açık bir eser olduğunu söylemek istemişti. Ne var ki, “mîrî” kelimesi aynı zamanda beytülmâl, yani devlet hazinesi anlamına da geliyordu ve büyük bir talihsizlikle Şeyh Galip’in bu güzel dizeleri 2 asır boyunca hırsızlığın bahanesi olarak kullanıldı. “Devlet malı deniz”, “su akarken küpünü dolduracaksın” ya da “çalıyor ama çalışıyor” gibi devletten çalmayı meşrulaştıran münasebetsiz ifadelerin yanına bir de Şeyh Galip’in bu dizesi eklendi.
Belli bölgelerimizde elektrik hırsızlığının sanki gayet doğal, gayet normalmiş gibi, hatta helalmiş gibi, saklamaya, gizlemeye bile gerek duyulmadan icra edilmesinin, hatta bunun kimi siyasetçiler tarafından savunulmasının altında da biraz bu ruh hali yok mu? Devletten, kamudan, beytülmalden çalmak sanki hakkını alıyor olmak gibi bir vicdan rahatlatma yöntemine dönüşmüş.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu 19 Mart’ta gözaltına alındı; ardından da İstanbul’da yapılan çok büyük hacimli yolsuzlukların detayları ortaya çıkmaya başladı.”
Yozgat’ta hak hukuk Ankara’da şalgam turp-Deniz Zeyrek (Nefes)
“Yozgat çok konuşuldu.
Yaşananlarla ilgili fazla detaya girmeme gerek yok.
Ancak detaylıca analiz etmekte fayda var.
Analiz etmek için de sorulması gereken ilk soru şu:
– Yozgat’ta toplanan kalabalık, traktörleriyle yollara dökülen çiftçiler akın akın CHP’ye mi gidecek?
Benim yanıtım tereddütsüz “hayır”…
Hatta bir sonraki seçimde Yozgat’ta CHP üçüncü dördüncü parti olursa şaşırmam.
Peki bu kalabalık ne?
Bu yollara dökülen çiftçiler ne mesaj veriyor?”
““Tuhaf zamanlarda yaşayasınız” diye zamanında hangi Çinlinin bedduasını aldıysak, sonu gelmeyeceğini düşündüğümüz tuhaflıklar içinde debelenip duruyoruz. Türkiye’ye özgü tuhaflıkların yakın zamanda son bulacağını ileri sürenler arasında ise neredeyse yakın tarihimizin her siyasi döneminde tartışmalı olmuş bir isim var; akademisyen kökenli yazar Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne.
Türköne’nin son dönemdeki analiz ve iddialarının her zamandan daha fazla dikkat çeker hale gelmesinin başlıca sebebi ise Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin metinlerinden yola çıkarak yazdıkları. Malum, çoğumuz Sayın Bahçeli’nin aynı anda pek çok şey söylediği uzun ve türlü metafor barındıran metinlerinin aslında ne anlama geldiğini çözümlemekte kifayetsiz kalabiliyoruz. Sonra bakıyoruz Mümtaz’er Türköne tek cümleyle özetliyor Bahçeli’nin meramını. Mesela Bahçeli’nin 14 Nisan tarihli İmamoğlu mesajı için herkes “Yargı süreci uzamasın, sahici deliller dosyaya ivedilikle eklensin diyor” yorumu yaparken, Türköne çıktı ve yekten “Serbest bırakılsın diyor” yazdı.”
1+1 dairelerin sırrı-İbrahim Kahveci (Karar)
“TÜİK’in “Yaşam Memnuniyeti” çalışmasına göre (2024) ülkemizin en büyük sorunları:
1-Hayat pahalılığı işsizlik ve yoksulluk %48,7
2-Eğitim %15,7
3-Adalet %8,2
Cumhurbaşkanı Erdoğan cumartesi günü KADEM 5. Olağan Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada 10 yıl sonra nüfusumuzun azalmaya başlayacağını belirterek “Bu, ülkemiz için savaştan çok daha önemli bir tehdittir” dedi.
Peki, Erdoğan’ın savaştan bile daha tehlikeli olarak nitelendirdiği bu soruna toplum neden ilgi görülmüyor?
Bu sorunun cevabı aslında çok basit: Toplumlar sorunlarla yüzleştiklerinde o sorunu algılıyor; öncesinde ise o sorunu söyleyenleri ya zindana atıyor ya da toplumdan dışlıyor. Tarih hep böyle gelmiştir ve böyle yaşanmıştır.
O nedenle aydınlar hep zulüm görmüş vasatlık ise hep kabul görmüştür.”
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: