Hafta içinde önemli bir olayın, Türkiye’nin ilk siyasi suikastlerinden sayılan Ali Şükrü Bey’in cinayete kurban gitmesinin 102. yıl dönümüydü.
1884 yılında Trabzon’da doğan Ali Şükrü Bey, Heybeliada’daki Bahriye Mektebi’nde öğrenim gördü. Okulu 1904 yılından tamamladı ve Bahriye Erkan-ı Harp subayı oldu. 1909 yılında kurulan Donanma-yı Osmanî Muavenet-i Milliye Cemiyeti’nin kurucuları arasında yer aldı ve bir süre ikinci başkanlık görevini üstlendi. Cemiyetin Osmanlı donanması için almak istediği nakliye gemilerini teslim almak üzere Liverpool’a gönderildiğinde eğitimini tamamladı ve çok iyi düzeyde İngilizce öğrendi. İngiltere’de bulunduğu dönemde Türkiye aleyhine yapılan propagandalara karşı çalıştı, Liverpool Times gazetesinde çeşitli makaleleri yayımlandı.
Wikipedia‘da yer alan bilgilere göre, yüzbaşı rütbesindeyken askerlikten istifa edip siyasete atılmaya karar verdi. İttihat ve Terakki aleyhtarı görüşlere sahipti. 1920’de Osmanlı Meclis-i Mebûsan’ında Trabzon mebusu seçildi. İstanbul’un işgalinden sonra Meclis-i Mebusan’ın kendini feshetmesi üzerine Ankara’ya giderek ilk Türkiye Büyük Millet Meclisine Trabzon milletvekili olarak girdi.
Muhafazakâr bir yapıda olan Ali Şükrü Bey mecliste, Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğindeki Birinci Grup’a muhalif milletvekillerinin toplandığı İkinci Grup’un liderlerinden biri oldu. 28 Nisan 1920’de içki yasağı konusunda meclise yasa teklifi verdi ve yasalaşması için büyük çaba sarf etti.
İkinci Grup’un görüşlerini açıklamak ve yaymak üzere Mustafa Kemal Paşa’nın Hâkimiyet-i Milliye gazetesine karşı Tan gazetesini yayımlamaya başladı. 68 sayı çıkabilen gazetenin hemen hemen tüm başyazılarını Ali Şükrü Bey yazdı. Lozan görüşmelerinden sonra yapılan meclis oturumlarında; İsmet Paşa’nın hariciyeci olmadığı için Lozan’da acemice işler yaptığını ve TBMM’nin kendisine verdiği yetki sınırlarının dışına çıkarak müzakereleri sürdürdüğünü savundu. Lozan’da devam eden müzakerelerin durumu hakkında TBMM’ye açıklanan resmi bilgiler ile dış kaynaklı haberler arasında çelişkiler bulunduğunu savundu.
27 Mart 1923 günü ortadan kayboldu. İki gün sonra kardeşi Şevket (Doruker) Bey kayıp olduğunu hükûmete bildirdi. Ali Şükrü Bey’in cesedi üç gün sonra Ankara’nın Mühye köyü civarında bulundu; boğularak öldürüldüğü anlaşıldı. Hükûmet, olayın failinin Gazi Milis Yarbay Topal Osman Ağa olduğuna karar verdi ve tutuklattı.
Cinayeti araştırmak üzere kurulan komisyon, Ali Şükrü Bey’i Topal Osman’ın Ankara’da, Papazınbağı’ndaki evinde öldürdüğünü tespit etti. Teslim olmayı kabul etmeyen Topal Osman, 1 Nisan’ı 2 Nisan’a bağlayan gece Muhafız Taburu jandarmaları ile kendi adamları arasında yaşanan çatışmada yaralı olarak ele geçirildi, başı kesilerek infaz edildi ve defnedildi. Ali Şükrü’nün katillerinin Meclis önünde asılması teklifi yasalaşmış olduğu için Topal Osman’ın başsız cesedi sonradan mezardan çıkarıldı ve ayağından darağacına asıldı.

Topal Osman
Ali Şükrü Bey’in cenazesi Hacı Bayram Camii’nde cenaze namazının ardından Trabzon’a gönderildi ve Boztepe’de defnedildi.
Atatürk Ansiklopedisi’ne göre, çeşitli iddialar ortaya atılan cinayetle ilgili olarak Mahmut Goloğlu, “kara cahil” ve “adam öldürmekten zevk alan” benzetmesi yaptığı Topal Osman’ın tamamen kendi inisiyatifini kullanarak Ali Şükrü Bey’i Meclis’teki muhalefetinden ötürü öldürdüğünü belirtir:
“Mustafa Kemal Paşa’ya muhalif düşüncede bulunan, Topal Osman’ın anlayışına göre kafa tutan bir kimseyi herhangi bir emir ve işaret almaya lüzum görmeden ve gözünü kırpmadan öldürebilirdi…”
Tarih Dergi’nin değerlendirmesine göre ise, o günden günümüze kadar bu cinayet nedeniyle Topal Osman üzerinden Atatürk’ü yıpratma ve suçlama çabaları sonuç vermeyerek iddiadan öteye gidemedi.
Sonuçta Ali Şükrü Bey cinayeti, Türkiye’nin ilk siyasi suikastlarından biri olarak tarihe geçti.