Çocukken bir süt dişimizi kaybettiğimizde genellikle endişelenmeyiz. “Merak etme, yenisi gelecek.” diyen büyüklerimizin tesellisiyle, birkaç ay geçmeden yeni ve kalıcı dişimizin çıkacağını biliriz.
Ancak yetişkinlikte bir dişimizi kaybettiğimizde durum değişir. Artık çekilen veya kırılan bir dişin yerine doğal bir dişin gelmesini beklemeyiz. Bir kemiğimiz kırıldığında zamanla kendini onarıp kaynaşabilse de dişin tamamında bu tür bir yenilenme süreci gerçekleşmez.
Dişlerimizin kemiklerimiz gibi iyileşmemesinin temel nedeni, diş oluşumunda görev alan bazı özel hücrelerin diş gelişiminden sonra artık vücutta üretilmemesidir. Bu hücrelerden biri de diş gelişimini tamamladıktan sonra diş minesini oluşturan ameloblastlardır (*). Hasar gören diş minesi bu hücreler artık üretilmediğinden kendini onaramaz. Oysa kemik dokularımız, canlı hücrelerle doludur ve kan dolaşımı sayesinde kırıklarımız iyileşebilir. Bu yapısal fark nedeniyle yetişkinlikteki bir diş kaybı, kalıcı bir kayıp olur. Yetişkin bireyler, kaybettikleri dişlerin işlevini görmek üzere protez veya implant gibi yapay diş çözümlerine başvurur.
Peki bu, hep böyle mi olacak?
Bilim insanları uzun süredir bu soruya yanıt arıyor. “Süt dişlerinden sonra gelen kalıcı dişler dışında üçüncü bir doğal diş seti geliştirilebilir mi?” sorusu bu konudaki çeşitli araştırmaların odağında yer alıyor. Umut verici gelişmelerden biri, Japon araştırmacıların DNA üzerinde yer alan ve önemli bir ipucu niteliğindeki USAG-1 adlı bir gen üzerinde yaptığı çalışmalarla gündeme geldi. USAG-1 geninin ürettiği protein, diş gelişiminde kritik rol oynayan BMP ve Wnt adlı sinyal yollarını baskılayarak yeni diş oluşumunu engelliyor. Bu hipotezi test etmek amacıyla yapılan deneylerde, USAG-1 geni devre dışı bırakılan farelerde normalde çıkmayan ekstra dişlerin geliştiği gözlemlendi. Yani bu gen devre dışı bırakıldığında vücut yeni bir diş oluşturma sinyali alabiliyor.
Aynı araştırma grubu, bir başka deneyde USAG-1 genini siRNA adlı küçük RNA molekülleriyle lokal olarak baskılamayı denedi. Bu yöntem, genetik olarak diş gelişimi durdurulmuş farelerde bile etkili oldu ve yeni bir diş tomurcuğunun oluştuğu gözlendi. Bu sonuç, doğuştan yani genetik sorunlar nedeniyle diş oluşmayan bireylerde bile yeni diş oluşumunun tetiklenebileceğini gösteriyor.
Bu önemli gelişmelerin ardından bilim insanları, USAG-1’i etkisiz hâle getirerek yeni diş oluşumunu başlatmanın yollarını araştırmaya başladı. Kyoto Üniversitesi’nden araştırmacılar, 2021 yılında USAG-1 proteinini hedef alan özel bir monoklonal antikor geliştirdi. Normalde kanser tedavilerinde kullanılan bu tür bir antikorla USAG-1’in BMP molekülleriyle etkileşimini engelleyerek diş gelişiminin önündeki engeli ortadan kaldırmayı amaçladılar. Farelerde yapılan deneylerde, tek bir doz antikorun bile normalde gelişmeyen bir dişin tamamen oluşmasını sağladığını tespit ettiler. Aynı yöntem, diş dizilimleri ve desenleri insanlardakine benzeyen gelinciklerde de sonuç verdi.
Hayvan deneylerinde elde edilen bu başarı, şimdi insanlarda yeni umutların kapısını aralıyor. Kyoto Üniversitesi’ndeki bilim insanları, USAG-1’e karşı geliştirilen monoklonal antikoru bir ilaç formuna getirerek 2024 yılında ilk klinik denemelere başladı. Devam eden klinik çalışmalarla 30-64 yaş aralığında ve en az bir dişi eksik olan 30 yetişkin gönüllü üzerinde tedavinin güvenliği ve etkinliği test ediliyor. Bu aşama başarıyla sonuçlanırsa bir sonraki adımda tedavinin dört veya daha fazla dişi doğuştan eksik olan 2-7 yaş arası çocuklara uygulanması planlanıyor.
Bir bireyde doğuştan bir veya daha fazla dişinin gelişmemiş veya hiç çıkmamış olmasına konjenital diş eksikliği denir. Konjenital diş eksikliği genetik bir durumdur. Bu durum nadir görülse de geliştirilen bu yenilikçi yöntem, söz konusu bireyler için doğal ve kalıcı bir çözüm sunabilir.
Araştırmacılar, bu tedavi yöntemini 2030 yılı civarında genel kullanıma sunmayı hedefliyor. Böylece önce doğuştan dişleri çıkmayan bireyler, ilerleyen süreçte ise çeşitli nedenlerle diş kaybı yaşayan herkes, vücutlarındaki biyolojik mekanizmalarla kendi doğal dişlerine yeniden kavuşabilir. Kulağa bilimkurgu gibi gelse de kendi kendini yenileyen dişler artık hayal olmaktan çıkıyor olabilir.
(Akın Karahasan, bilimgenc.tubitak.gov.tr)
(*) Ameloblast: Sadece diş gelişimi sırasında bulunan ve mine olgunlaştığında mine epitelinin bir parçası hâline gelen hücreler. Diş çıkmasından önce veya sonra apoptoza uğrayarak yok olurlar.
Görsel: vecteezy.com
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: