Dilimize “gerçek ötesi” ya da “gerçek sonrası” olarak çevrilebilecek “post truth” kavramı, son yıllarda kimi siyaset bilimciler tarafından sık kullanılıyor.
Özellikle, 2016 Amerikan başkanlık seçimleri süreci ve İngiltere’de yaşanan ve ülkenin AB üyeliğinden çıkışının tartışıldığı Bretix süreçlerinde, çoğunlukla gerçek olguların değil de, popülist liderlerin gündeme getirdikleri suni ya da önemleri çok abartılmış konuların tartışılmasını ifade etmek için kullanılmış. Gerçeklerin gözden kaçırılmasını ve üzerlerinin örtülmesini çok çarpıcı bir biçimde anlattığı içindir ki akademik çevrelerde büyük ilgi çekmiş ve 2016’da Oxford Sözlüğü tarafından “yılın kelimesi” seçilmiş.
Modernizm ve ötesini ifade eden “post modernizm” akımlarından sonra “post truth”, bugün artık siyaset alanının dışına taşmış ve toplumsal yaşamın hemen her alanına sirayet ederek yeni bir akım olmuştur adeta.
Endüstri devriminin ve kapitalizmin Avrupa’dan başlayarak, toplumların geleneksel yapılarını hızla parçalamaya başladığı süreçte gündeme gelen ve yeni çıkan, yeni olan anlamlarına gelen modernizm, eskiyi değil yeniyi; klasik ya da geleneksel olanı değil yeni ortaya çıkan kurum ve kuralları referans alan bir yaklaşımı ifade eder.
Ortalama 1950’lere kadar sürdüğü söylenen modernizm, sanatta, edebiyatta, siyasette, sosyal yaşamda, kısaca hayatın hemen her alanında yeni olana sarılan ve eskiyi yadsıyan; bu arada seküler bir tavırla dini geri plana iten; bireyi topluluk karşısında öne çıkaran ve onu özgürleştirmeye çalışan akılcı, pozitivist ve maddeci bir akım olmuştur.
1950’li yıllardan itibaren ortaya çıkan bir felsefe olarak, geç modernizm ya da modernizm sonrası anlamındaki “post modernizm”, esas olarak modernizm eleştirisi üzerine kuruludur.
Modern yaşamın insana mutluluk getirmediğini söyleyen, modernizmin katı maddeci tavrına karşın kimi manevi ilkeleri ve duyguları öne süren, doğaya ve doğal dengeye büyük önem atfeden, ayrıca modern yaşamın dışa dönük bireyciliğini sorgulayarak çok daha içe dönük bir bireyciliği vaaz eden “post modernizm” aynı zamanda flu bir alan yaratmış; insanlarda ne yapacağını ve nasıl yapacağını bilememe şeklinde dışa vuran ciddi boyutlarda bir kafa karışıklığını da beraberinde getirmiştir.
Bugün geldiğimiz yeni aşamayı anlatan “post truth” ya da gerçek ötesi zaman ise, bizlere anlatılanlarla olgular arasındaki mesafenin iyice açıldığı, gerçeğin üzerinin örtüldüğü, yalanlarla gerçeklerin birbirine karıştığı, yalanın hükümdar olduğu, sanallığın hakikatin yerini almaya başladığı bir dönem olarak, post modernizm’e adeta rahmet okutacak derecede bir bilinç kaybı ve zihin bulanıklığı yaratarak insanları derin bir boşluğa düşürmüştür.
Siyaset alanında son dönemde dünyanın birçok ülkesinde popülist liderlerin, kitlelere duymak istediklerini söyleyerek, insanların duygularına hitap ederek, sürekli toplumun sinir uçlarına dokunarak politika yapmaları ve böylece rıza yaratarak kitleleri yanlarına çekmeleri, gerçekleri gizleyerek ve değersizleştirerek devamlı suni gündemler oluşturmaları, işte bu gerçek ötesi siyasetin çoğu zaman başarılı olması ne derece hakikat kaybı yaşadığımızın trajik bir göstergesidir.
Öte yandan bugün bilgi teknolojisinin sunduğu olağanüstü imkanlar da, “post truth” akımının ateşine sürekli odun taşımaktadır. Sosyal medya platformlarını kullanan herkes bir bilgi ve haber kaynağına dönüşmüş durumda. İnsanlar istediklerini yazmakta, söylemekte ve yaymakta özgür, bizler neyin ne kadar gerçek olduğunu teyit edemeyiz, bilemeyiz. Yalanın üretilip gerçekmiş gibi sunulmasının ve yayılmasının bu kadar kolay olduğu bir zaman, gerçeğin yitip gittiği ve onun peşinde olanın ısrarlı bir çabayla araması gereken bir dönem olmaktadır. Kuşkusuz ki yalan söylemek kolaydır fakat sürdürmek zordur ve gerçeğin önünde sonunda ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır. “Post truth” zamanda ise, işte o gerçeğe ulaşmak çok zorlaşmış bulunmaktadır maalesef.
Gerçek ötesiliğin bir görüntüsü de kapitalist tüketici toplumun bir üyesi olarak bizzat günümüz insanıdır. Mevcut yapı bireyin kendi gibi kalmasına izin vermemekte, onu yapaylaştırmakta, sahicilikten, samimiyetten uzaklaştırmakta ve sanal bir dünyaya hapsetmektedir. Bugün hepimizin bir ya da birkaç maskesi var, farklı ortamlarda farklı maskelerimizi takmaktayız. İş yerinde uyumlu bir çalışan maskesi, okulda iyi bir veli maskesi, sitede sorunsuz bir komşu maskesi gibi yani bizler de gerçeğin ötesinde yaşamaktayız aslında.
Düşünmek zor fakat inanmak kolaydır ve insanlar doğal bir eğilim olarak inanmaya meyillidirler, hep bir şeylere inanmak isterler ki bu kendilerini iyi hissetmelerini sağlar. İnsanların bu özelliklerinden de beslenen “post truth” dönem bizleri, neyin yalan neyin gerçek olduğunun anlaşılamadığı, hakikatin kaybolduğu bir zamanda zihinleri yalanın dalgalarında yıkanan şaşkın bireyler olarak yaşamaya mahkum etmekte.
Bundan daha kötüsü olabilir mi yaşayıp göreceğiz…