Nefret ve şiddet bitmeden, nereye Payidar nereye!-Umur Talu (T24)
“Bir zamanlar öğrenciydim. Annemle oturduğumuz ev de yakındı. Ama genellikle okula gitmek yerine, ters yöne, kalbimle, hayallerimle, emeğimle deli gibi çalıştığım Demiryolu İşçi Sendikası’na giderdim. Yenikapı’ya.
Boğaziçi Üniversitesi’nin orada, başörtülü ve başörtüsüz polislere sormak isterdim: Uğruna öğrencileri hırpaladığınız, gözaltına aldığınız şahsın, esas “siz kadınlar”ın dövülmesi üzerine aklınca fetvasından haberiniz var mı, diye. Kendinizin, çocuğunuzun, kardeşinizin, bir gün belki torununuzun bu zihniyete maruz kalması içinize siner miydi? Ya da onun da şu üniversitede ya da herhangi bir üniversitede de olsa, iyi bir öğrenimle, şu gençler gibi “hayatta bir şeyler başarmasını” mı isterdiniz?
Erkek polislere de sormak isterdim: Uğruna öğrencileri hırpaladığınız, gözaltına aldığınız şahsın, anneniz, eşiniz, ablanız, kız kardeşiniz ya da kız çocuğunuz üzerine aklınca fetvalarından haberiniz var mı, diye. Onların bir gün bu zihniyetin tahakkümüne maruz kalması içinize siner miydi? Kıyabilir miydiniz kendinizden olanlara?
Bu “sıradan empati” soruları, elbette şahsi muhakemeye, vicdana davet olurdu ama esasında şu düzene dair. Kendinle hesaplaşma kadar, “emir kulu” olarak veya “o fırsatla gönüllü nefret” kusmak yerine, uzantısı olduğun, olman istenen hoyratlık ve dayatmaların kaynağına dair.
Çünkü, “barış” diyen, onca yıldır en “olmaz” deneni denemeye soyunmuş bir düzenin şiddeti, hoyratlığı, nefreti, dayatmaları bitmiyor aslında. Neden? Çünkü bir amaç gibi görünen “barış” bile araçsallaşmış. Dün dündü, bugün bugün; yarın da yarın olur!”
Türkiye’ye kurulan kumpas-Örsan K. Öymen (Cumhuriyet)
“Geçtiğimiz yılın ekim ayında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin girişimiyle ve AKP Genel Başkanı ve “Cumhurbaşkanı” Recep Tayyip Erdoğan’ın desteğiyle başlatılan sözde “Terörsüz Türkiye” girişiminin sonucunda, terör örgütü PKK, “PKK adı altındaki faaliyetlerine son verdiğini” açıkladı.
Oysa AKP ve MHP bu süreci başlatana kadar, PKK Türkiye sınırları içinde zaten aktif değildi ve büyük ölçüde bertaraf edilmişti. Zaten var olmayan bir terörün ortadan kaldırılacağını ilan etmenin, hem çelişki olduğu hem de terörü bitirmekle ilgili olmadığı baştan belliydi.
PKK’nin kendisini feshetmesi önemli bir adım olsa da, PKK’nin üst şemsiyesi olan KCK’nin ve onun altında yer alan Suriye kanadı PYD-YPG/SDG’nin feshedilmemiş olması, “Terörsüz Türkiye” hedefi doğrultusunda büyük bir adımın atılmadığının kanıtıdır.
Erdoğan ve Bahçeli, PKK’nin uzantısı olan diğer örgütlerin de feshedilmesi gerektiğini açıklamış olsalar da, KCK, PKK, PYD-YPG/SDG ve Türkiye’deki Kürt milliyetçiliğini ve Kürtçülüğü temsil eden DEM, bu doğrultuda bir açıklama yapmadılar.
Böyle bir açıklama yapılmadığı gibi, PKK bildirisinde, Türkiye’nin üniter yapısının ve toprak bütünlüğünün güvencesi olan Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasası hedef haline getirildi, ayrıca Kürtlere “soykırım uygulandığı” yalanı ve iftirası ortaya atıldı!”
İstanbul’da kurulan büyük satranç tahtası-Yahya Bostan (Yeni Şafak)
“Dün herkesin dikkati İstanbul’daydı… Önce Türkiye, ABD, Ukrayna heyetleri bir araya geldi. Daha sonra Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve beraberindeki Türk heyetin koordinatörlüğünde, Ukrayna ve Rusya ortak bir masa etrafında buluştu. Neresinden bakarsanız bakın, tarihi bir fotoğraftır. İstanbul’da kurulan büyük satranç tahtasıdır.
Çıkan sonuç da yabana atılır gibi değil. İki taraf “Bin kişiye karşılık bin kişinin” takasında anlaştı. Ruslar müzakerelerden memnun. Rus heyetin başkanı Medinskiy, “Taraflar olası ateşkese yönelik bakışlarını ortaya koyacak, müzakereler devam edecek” dedi. Sahada her geçen gün gerileyen Ukrayna, en azından esir takasıyla, motivasyon yakaladı.
Dün İstanbul’da ne yaşandığını anlamak için tablonun bütününe bakmak gerekiyor: Ukrayna Savaşı’nda karşılıklı hamlelerle önemli bir dönüm noktası yaşanıyor. Daha açık bir ifadeyle krizde yeni bir statüko oluşuyor. Bu yeni statüko barışa mı evrilecek yoksa derinleşen bir çatışmaya mı dönüşecek… Müzakerelerde biraz da o konuşuluyor.”
Lozan meselesi, siyaset ve gelecek-Ali Bayramoğlu (Karar)
“Örgütün silah bırakma açıklaması, Türkiye için bir devrin kapanmasına ve siyasetin normalleşmesine dair işaretler taşıyor.
1970’lerin ortalarından bu yana Kürt çatışmasında yaşanan kayıplar ortada. Bu çatışmanın ülke siyasetine ve demokrasisine çıkardığı fatura da öyle. Sadece son 10 yıl özellikle bu bakımdan korkunç bir bilanço içerir. Dış politikasının militerleşmesi, güvenlik ideolojisinin hükümranlığı, temsili demokrasinin özünü bozan kayyum uygulamaları, ölçüsüz terör yasaları, siyasi tutuklamalar ve keyfilikler, (FETÖ ve) “Kürt tehdidi” üzerinden dile getirildi ve gerekçelendirildi. Otoriter bir düzen buradan hareketle yapılandı. Muhafazakar-asker-milliyetçi kutsal ittifakı, bu tehdit algısı mümkün kıldı.
arış süreci nasıl ilerleyecek, henüz bilmiyoruz, ancak başlangıçlar umut vericidir.
Özellikle silahın susması son derece kritiktir.
Umut beslemeye, demokrasi istikametinde düş kurmaya, düşlere bir adım yaklaşmaya işaret eder. Silahın susması, devletin, Kürtlerin siyaset yapması önündeki engelleri kaldırması, yasal düzenlemelerle Kürt taleplerinin karşılanması, Türk-Kürt ortalığının toplumsal yeni ruh halini tanımlaması bu düşler arasındadır.”
‘İhale kralı’ Şimşek’in ortağı çıktı-Bahadır Özgür (halktv.com.tr)
“Kamu ihaleleri sayesinde jet hızıyla zenginleşmenin en çarpıcı fotoğraflarından birisini Pazartesi günü Nefes Gazetesi manşetinden yayınladı. ‘İhale Kralı’ başlığıyla verilen haberde, Ulaştırma Bakanlığı’ndan 10.9 milyar liralık yol ihaleleri alan Ek-Pet İnşaat’ın Yönetim Kurulu Başkanı Selman Reşitoğlu’nun zenginliğini sosyal medyada nasıl sergilediği anlatılıyordu.
Haber tam anlamıyla dönemin ruhunu yansıtan bir fotoroman gibiydi. Selman Reşitoğlu kah özel jetinde çiğ köfte partisi yapıyor, kah milyon dolarlık otomobilini, yatını, helikopterini, saray gibi evini sergiliyordu. Haberden sonra sosyal medya hesaplarını ‘gizliye’ çevirdi.
Ancak aynı gün sosyal medyaya çok tartışılan başka bir fotoğraf daha düştü. Selman Reşitoğlu, Londra’da akşam yemeğinde çekilmiş bir fotoğraf daha paylaşmıştı. Masada Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Selman Reşitoğlu, ‘yenidoğan çetesi’ davasında adı geçen TRG Hospital’in ortaklarından Gürkan Dölekli bulunuyordu.
Haliyle kamuoyu, Şimşek’in bu isimlerle nasıl bir ilişkisi olduğunu merak etti.”
Seçmeli demokrasi: Kimine şeker, kimine zehir-Berkant Gültekin (BirGün)
“Türkiye’de haklar ve özgürlükler herkes için eşit oranda geçerli değil. Rejim, kendi ihtiyaçları doğrultusunda demokrasiyi tersinden işleterek çarpık bir düzen yaratıyor. Bir yandan halkın istediği partiye/kişiye yürütme gücünü transfer etme hakkını ortadan kaldırmaya çalışırken, diğer yandan kendi çıkarları çerçevesinde kimin hangi haklardan ne düzeyde faydalanacağını belirlemek istiyor.
İktidar aklı, varlığını korumak amacıyla demokrasi ve hukuku da rant unsuru haline getirip dağıtabildiği olağanüstü bir sistem geliştirdi. Bu sistem sayesinde iktidar, istediğine istediği oranda özgürlük bahşediyor; işine geleni aklıyor, gelmeyeni yasaklıyor. (Bu sistemin içinde yer alan aktörler, aynı zamanda yasal sınırların ötesine taşma imtiyazına da erişiyor. Gerek ekonomik gerekse de hukuksal olarak başka bir konfor alanında yaşamaya başlıyorlar.)
Çıkar ortaklığının dışında, hele hele iktidar karşıtı pozisyonda bulunanlar çok açık ve sert bir şekilde hak gaspına maruz kalıyor. Anayasa’da güvence altına alınan demokratik hak ve özgürlükler, muhalif kesimler için geçerliliğini yitiriyor. Yargı mekanizması da aynı prensiple çalışıyor. İktidarın karşısında yer alanlara işledikleri “suçun” bedeli mümkün olan en ağır yöntemlerle ödetiliyor. Soruşturmaların, ev baskınlarının, gözaltıların ve tutuklamaların ardı arkası kesilmiyor.
Bugün de benzer bir yaklaşımla karşı karşıyayız. Saray, demokrasi musluğunu uygun gördüğüne açacağının sinyalini veriyor.”
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: