Sakallı Celâl adını bir yerlerden mutlaka duymuşuzdur. Peki gerçekte kimdi Sakallı Celâl? Bu halk düşünürüyle ilgili en önemli kaynak Orhan Karaveli’nin aynı adlı kitabı. (*) Karaveli’nin kitabını temel alarak, 6 Haziran 1962’de hayata gözlerini yuman Sakallı Celâl’in yaşam öyküsünü ele alıyoruz…
Sakallı Celâl’in kendini uygun gördüğü soyadı, el çekmişliği nedeniyle, ‘Yalnız’ oluyor. Yazarın Sakallı Celâl’le tanışması, Galatasaray Lisesi’nin pilav gününde oluyor. Ondan sonra, 1940’lı yılların İstiklal’inde sık sık onu görüyor. “Kimi arıyorsunuz?” diye soran öğrencilere “kendimi” diyor… Yazar, Sakallı ile Diyojen arasında yaşantı anlamında bir benzerlik buluyor.
Sakallı, Amiral/bakanın oğludur. Osmanlı’nın son döneminde eğitim felsefesi tartışmalarının önemli isimlerinden biri olan Satı Bey’le, eski İstanbul Belediye Başkanı Ahmet İsvan’la ve Rasih Nuri İleri’yle akrabalardır. Sakallı Celâl, 1886 doğumludur. 1907 Galatasaray Lisesi mezunudur. Sakallı’nın abilerinden birini II. Abdülhamit rejimi idam cezasına çarptırır. Bir gün Celâl, öğrenciyken abisinin idam haberini alıp hemen meydana koşar. İlk travmasıdır. Neyse ki, asılanlardan biri, abisi değildir. Abisi Rodos’a sürgüne gönderilir; Rodos, İtalyanların eline geçince serbest kalır, çeşitli olaylardan sonra İstanbul’a döner. Celâl’in onun gibi Galatasaray’da okuyan kardeşi ise, spor yaparken düşüp ölür. Bu da, onun ikinci travmasıdır. Okulunun kaza sonucu yanması bir diğer travması olacaktır.
31 Mart’ı bastırmak için gelen Hareket Ordusu’na gönüllü yazılır. Trablusgarp Savaşı’nda gizlice cephane taşır. Mesleği Fransızca öğretmenliğidir. Gittiği her yerde ilerici düşünceleri nedeniyle siyasal İslamcıların tepkisini çeker; her yerden kovulur. Kovulma gerekçeleri de genelde gülünçtür: Bir okulda futbol sahası yaptırır; çocuklara top oynatır. Ulema “haramdır” diye karşı çıkar. Üsküp’ten Kastamonu’ya aynı tablo yinelenir. Bu kadar “haramdır” diyenin olduğu Üsküp’ün birkaç yıl sonra Osmanlı toprağı olmaktan çıkması ise herhalde bir tarihsel ironi örneği sayılabilir.
Sakallı, mezun olunca müdür Tevfik Fikret’e gider, görüşür ve kendi okulunda öğretmen yardımcısı (abilik) olur. Tevfik Fikret, Sakallı Celâl’i burslu olarak Fransa’ya siyaset bilimi okumaya gönderir; ancak o, makine mühendisliği okumak istemektedir fakat bunu dile getirmeyince siyaset bilim okumaya gönderilir. Okulu bitirmeden yurda döner. Kendi lisesinde çalışabilecekken, Tevfik Fikret, hükümetin baskılarına dayanamayarak istifa eder; böylece okulda çalışma şansı ortadan kalkar. Rastgele bir yer seçip Üsküp’e tayinini ister. Öğrencilerinden biri, Kazım Taşkent olacaktır.
Osmanlı’nın son yıllarında Ankara Lisesi’nde müdür yardımcısıdır. Daha sonra işgal İstanbul’unda Anadolu’ya silah kaçıranlara yardımcı olur. Cumhuriyet döneminde yeni milli eğitim bakanı onu aynı okula müdür olarak atar. Lisesine ilk kadın öğretmeni atayan müdür olarak bilinir. Yine de birçok konuda bürokrasiye takılıp illallah eder ve görevi bırakır.
Aydın’dan Ankara’ya ve İstanbul’a
Müdürlükten ayrıldıktan sonra, İncir İslah ve Tütsüleme Tesisleri’nde baş makinist olarak göreve başlar. Maaşıyla Aydın’da arsa satın alıp ev inşa eder. Burada çocuklu bir işçiye para yardımında bulunur. Bunun için hakkında söylenti çıkarırlar, “komünisttir” denilerek evi basılır. Bu baskını yapan komiser, Aydın halkının Sakallı Celâl sevgisi ve gösterdikleri tepki sonucu görevinden uzaklaştırılır. İlerleyen haftalarda Sakallı, bu olay nedeniyle dalgınlaşır ve parmağını makineye kaptırır. Hastanedeki tedaviden sonra uzun süre evine kapanır. Ruh sağlığı da kötü etkilenmiştir. Kendine gelmek için Ankara’ya akrabalarının yanına gider. Kaldığı ev, geleceğin İstanbul belediye başkanı (1973-1977) Ahmet İsvan’ın annesinin evidir. Yıllarca Ankara’da yaşar; sonra öğrencisi Kazım Taşkent’e İstanbul’a dönmek istediğini bildiren bir mektup yazar. Taşkent, öğretmenine ev ve yorucu olmayan bir iş ayarlar. İş ayarlar, çünkü açıktan para verecek olsa reddedeceğini bilmektedir. Böylece Sakallı Celâl, 40’lı yıllardan başlayarak ömrünün son 20 yılını Beyoğlu’nda geçirecektir.
Karaveli’nin araştırması, az bilinen bir gerçeği ortaya çıkarıyor: Sakallı Celâl, gençlik yıllarında örgütlü bir komünist. Türkiye İşçi Çiftçi Sosyalist Fırkası’nın üç temsilcisinden biri olarak 1922’de Moskova’ya gönderiliyor (s. 123).
Ahmet İsvan, çocukluğunda yakından tanıyıp sevdiği Celal amcası için şöyle diyor:
“Mustafa Kemal’e hayran olduğunu defalarca söylemiştir. Gene de onun dönemindeki baskılara karşı çıkardı. Yani, hem Atatürk’e hayrandı hem de rahatça eleştiren bir kafası vardı.” (s. 173)
Haldun Taner ise, Sakallı Celâl’in sakalına ilişkin olarak şöyle diyor:
“Sakal onun bir çeşit özgürlük, doğallık, kimseyi takmazlık ve filozofluk bayrağı idi. Bektaşi kalenderliği ile filozof saygınlığını bu sakal, onun ince yaradılışının söz haline getirmediği bir şeyi dile getirir gibiydi. ‘Ben doğal bir insanım’ der gibiydi. ‘İhtirasım yok. Paraya önem vermem. Mevkileri takmam. Bunun için sizlerin katlandığınız nice maskaralıklardan uzağım. Sizin burjuva kalıplarınıza metelik vermem. Hepinize de içimden kıs kıs gülerim.” (s. 48)
Tevfik Fikret, örnek aldığı müdürü ve abisiydi. Onun “Doğru bildiğin yolda yalnız gideceksin” sözünü benimsemişti. Öldüğünde Aşiyan’a gömülmeyi vasiyet etmişti; vasiyeti yerine getirilir. Aydın’da yaşadığı travmadan sonraki yaşamı, çeşitli psikoz tablolarını anımsatmaktadır. Pislik içinde yaşar ama mikrop fobisi vardır. Şöyle ki, uzun süre banyo yapmayıp üstünü değişmemesine karşın, yemek yemeden önce tabağı çanağı uzun uzun temizler. Kapı kollarına, otobüs/tramvay kapılarına vb. dokunmaz. Konuşurken, mikrop kapmamak için, kimi zaman ağzını gazeteyle kapatır. Yine de, kendisindeki psikotik sorunları ‘idare edebilir’ ve böylece gündelik işlevlerini sürdürebilir ki bu, psikolojik olarak ‘normal’ sınıflandırmasını tarifler.
Sözlerinden Seçmeler
Yazımızı Sakallı Celâl’in en çok bilinen sözleriyle sonlandırıyoruz:
‘Meşrutiyet’i ilan ettik, olmadı. ‘Cumhuriyet’i getirdik, gene olmadı. Bir de ‘ciddiyet’i denemeye ne dersin?”-Sakallı Celal, s. 138
“Memlekete hizmet etmek istiyorsan, bunu kimseye duyurmadan, belli etmeden yapacaksın. Aksi halde, ne yapar eder engellemeye çalışırlar…”-Sakallı Celal, s. 220
“Bastonumu soksam yeşertecek kadar verimli bu Anadolu toprağından, üzerinde yaşayan insanların karnını doyuracak kadar ürün alamamayı başardığımız için ne kadar alkışlansak yeridir!
Bu ülkede ilgililer bilgisiz, bilgililer ilgisizdir. .. Türkiye’de ‘aydın’ geçinenler ‘Doğu’ya doğru seyreden bir geminin güvertesinde ‘Batı’ yönünde koşturarak ‘Batılılaştıklarını’ sanırlar!” –Sakallı Celal, s. 171
“Bu kadar cehalet ancak tahsille mümkün olur…” Sakallı Celal, s.171
ulasbasar@gmail.com
Not: Bu yazım ‘Ötekiler Açısından Tarih’ adlı kitabından alınmıştır.
(*) Karaveli, O. (2004). Sakallı Celâl. Bir ‘Bilinmeyen Ünlü’nün Yaşam Öyküsü. İstanbul: Pergamon.
**Bu yazı Medya Günlüğü’nde daha önce yayınlanmıştır.