Galatasaray geçen hafta aldığı galibiyet ile ligde takipçileri ile farkı iyice açarak ilerlerken, geçen sezonun senaryosundan farkı, takımı zirveye çıkaran deplasman galibiyetlerinin kritik nokta olması.
Hafta başından itibaren sosyal medyada yapılan paylaşımlara göz gezdiriyorum. Giresun cephesinde gerek yönetim gerekse teknik kadroda yapılan iddialı açıklamalar bana soracak olursanız takım üzerinde ‘’gereksiz’’ bir baskı yarattı. Her iki takımı da derinden incelediğimde Galatasaray’ın seriye devam edeceğinden emindim. Yıldızlar topluluğu olan bu karmayı durdurabilecek takım gelse dahi, iş işten geçecek gibi. Mauro İcardi’nin seken topunu Dries Mertens tamamlıyor. Seviye başka bir noktaya geldi. Gelelim maçın analizine…
Galatasaray, son haftaların tamamında oyunu rakip sahaya yığarak oynuyor ve bunun sonucunda da oyun hakimiyeti konusunda rakiplerine psikolojik baskı uygulayarak maça başlıyor. Öyle ki, maç başından itibaren dikkatle izleyenler çok net bir şekilde görmüş olmalı. Ben, son yıllarda bir takımın savunma derinliğinin bu kadar önde olduğunu hatırlamıyorum. Yeri geliyor Nellson, yeri geliyor Emin Bayram, topla birlikte hücuma kalkıyor. Durumun bu şekilde olmasının en büyük etkeni teknik patron Okan Buruk.
Futbolda ne çalışırsanız karşılığını alırsınız. Galatasaray, şampiyonluğa oynamıyor. Sadece maç kazanmaya çalışıyor ve kazanıyor. Sarı-kırmızılılar ile rakiplerinin arasındaki en temel fark bu. Okan Buruk, bu maç özelinde “gegenpress” ve dikey “tiki taka” taktiğini aynı anda uygulayarak da tarihe geçmiştir. Hem oyun alanını daralttı hem üçgenler kurdu. Hem de çok koştu.
İlk yarıda Giresunspor’a dair net bir pozisyon hatırlamıyorum. İkinci bölgede seken topların hepsini yine Lucas Torreira topladı. Bu sebepten, yarının hakimi Galatasaray oldu.
İlk yarıya dair, kırılma anı ise İcardi’nin kaçırdığı penaltı. Saha içerisinde bu pek görünmese de, üçüncü bölge organizasyonlarında gezgin olması hem beklere hem de kanat oyuncularına inanılmaz alanlar yaratıyor.
Bu tip maçlarda skor üstünlüğü ile içeri girdiğiniz zaman oyunun kontrolünü tamamen ele alıyorsunuz. İkinci yarı başından sonuna kadar maçın tek hakimi Galatasaray olurken, dikkatimi çeken detaylardan bir tanesi de, goller geldikçe temponun hiç düşmemesi oldu.
Öne geçen, golü atan takım rahatlar ve oyunu rölantiye alır. Biz bu zamana kadar Türk futbolunda her zaman buna şahit olduk. Galatasaray, attıkça daha fazlasını istiyor.
Haftalardır bizlere adeta resital izlettiren Boey’in yanında Leo Dubois’in Mariano’yu anımsatan golü, Rashica’nın bu kadar kritik bir deplasmanda ilk golü ile tanışması ve Yunus Akgün’ün sadece sekiz dakikada ceza sahasında üç kere topla buluşup golle tanışması, kenardan alınan katkının şampiyonluk zamanlarında ne denli kıymetli olduğunun habercisi.
Maçın toplamda 16 şut ve 9 isabette 4 gol bulan bir Galatasaray için pek fazla yazılıp çizilecek bir şey yok diye düşünüyorum.
Peki sizce, Galatasaray’ı kim durdurabilecek?