Galatasaray geçen hafta aldığı Başakşehir galibiyetiyle beraber sona bir adım daha yaklaşırken, takım içerisindeki inanmışlığın sahaya yansıdığını da çok net görebiliyorduk.
Bu sezonun hikayesi en başından yazıldı da diyebiliriz. Kurulan kadro ligin seyrini en başından değiştirdi. Galatasaray’ın artık tek hedefi galibiyet. Bu çok net bir durum. Bu sebeptendir ki, oynanan oyunun iyiliği ya da kötülüğü taraftarın önemsediği bir nokta değil.
Maç analizine gelecek olursak, öncesinde yaptığım değerlendirmelerde, İstanbulspor’un kompakt yapısından vazgeçmeden hızlı kontra ataklar ile Galatasaray’ın üstüne gideceğinden emindim.
İlk çeyrekte alanı iyi kapatarak geçişe engel olan Tekke’nin öğrencileri, topa sahip olma konusunda da iyi seviyedeydi. Özellikle Galatasaray’ın merkezde oyun kurmasını engelleyerek oynatmayan sarı-siyahlı ekip maçı çok iyi soğuttu diyebilirim. Galatasaray’ın bu sezon alışık olduğumuz 2-1-7 formasyonunu sahaya yansıtamaması, takım oyunu içerisinde önde kalmamak ve oyunu oturtamamak temel sorunlardan bir tanesiydi. İkinci bölge ve üçüncü bölge arasındaki köprünün iyi sağlanamadığını düşünüyorum.
Bu sebeptendir ki, Galatasaray ilk yarıda topu rakibine bıraktı. Temel amaç rakibi oyalayarak hızlı hücum etmek de olabilir. Her ihtimali göz önünde bulundurmak gerek. Bu maçın ana planı da “kendini yormadan kazanma” üzerineydi. Tutuk ve pozisyonsuz bir ilk yarı olmasına rağmen, Galatasaray istediği her an kalede tehlike olabildi. Bu detay bir büyük takım özelliğidir. Yarının sonunda gelen golle rahatlaması ise, maçı başka bir noktaya getirdi. Ek olarak, verilen penaltı kararının yanlış, ofsayt olan gol pozisyonunun da iptal edilmemesi gerektiğini düşünüyorum.
İkinci yarı için İstanbulspor’un ilk planının ilk yarıdaki oyunun devamı olacağını düşünüyordum. Galatasaray tarafında ise, ikinci bölgede savaşan tek isim yine Torreira olduğundan, Oliviera-Midtsjø değişikliği bekliyordum. Orta sahanın toparlanması gerekiyordu. İstanbulspor her ne kadar fazla atak gerçekleştirememiş olsa da, potansiyel tehlikeli pozisyonları rahatça yaratabilen bir takım. İkinci yarı skor avantajı ve değişiklik hamlesi ile oyunun kontrolünü tamamen eline alan Galatasaray, sakin bir oyun şablonuna büründü.
45-60 arası, kendini yormayan topa daha net bir şekilde sahip olan sarı-kırmızılılar, oyunu istediği gibi yönlendirdi. Bu durumun en büyük sebebinin Midtsjø olduğunu düşünüyorum. Torreira’nın yanına beklediği dinamizmi katınca, gerek geçiş oyunu gerekse set oyunu daha rahat oldu diyebilirim. Son yarım saat Galatasaray’ın hem merkezden dikine hem de çizgiye inerek oluşturduğu tehlikeler az gibi görünse de, oyun tamamen rakibin birinci bölgesinde oynandı. Taraftarın alışık olduğu oyun stili ikinci yarı daha net bir şekilde sahaya yansıtıldı diye düşünüyorum.
Bu performans ile Sivasspor maçında benim merkezdeki ikinci tercihim Midtsjø olur. Alanı çok iyi kapattı, geçiş oyununda köprü göreviyle Kerem-Torreira ikilisine alan açtı. Görülen kırmızı karttan sonra, yapılan Barış Alper Yılmaz hamlesi ise gayet akıllıcaydı. Barış çok güçlü bir oyuncu, rakibi sırtına aldığında kolay kolay yıkılmıyor. Galatasaray’da oyunu bu şekilde yönlendirerek hem zaman kazandı hem de dinlendi.
Galatasaray, ligi bence kafasında çoktan bitirdi. Endüstriyel futbolda eğer bir şekilde sonuç alıyorsanız, iş bitmiş demektir. Maçın adamı, hatta sezonun adamı tartışmasız Victor Nelsson’dur. 85’te yaptığı müdahale ile skoru belki de 1-1’den kurtarıp 2-0’ a getirdi.
Galatasaray bu sezon kaybettiği Konyaspor ve kupadaki Başakşehir maçında Nelsson’dan mahkum kalmıştı.
Alınan bu galibiyetle puanını 76 yapan sarı-kırmızılılar, en yakın takipçisinin puan kaybını bekleyecek. Bir yanda bu sezonu hedefsiz bitiren Trabzonspor, diğer yanda ise psikolojik baskı altındaki Fenerbahçe… Sarı lacivertlilerin tek şansı galibiyet. Şahsi düşüncem ise maçın berabere biteceği yönünde. Peki sizce, sarı-kırmızılıların şampiyonluk maçı Sivasspor’a karşı mı olacak?..