Galatasaray ligin ilk haftasında almış olduğu Kayserispor beraberliğinden sonra rotayı Avrupa’ya çevirerek seriyi devam ettirmek istiyordu. Gelen oyuncuların hazır olmayışı ve ligde oynanacak olan Trabzonspor maçını düşündüğüm zaman, takımın rotasyonla bu maça çıkacağından emindim. Maç önünde kadroyu gördüğümde ise, sahaya dahil olan oyuncuların maç performansını merakla bekliyordum.
Bu eşleşme özelinde herhalde ilk maçın skorunun neredeyse garanti olmasının da etkisiyle Okan Buruk tam anlamıyla beklediğim formasyon ile sahadaydı. Maçın başlama düdüğü ile Galatasaray’ın alışılagelmiş oyunu ilk çeyrekte kendi gösterdi diyebilirim. Takım kendini pek yormadan bu turu bir hazırlık maçı edası ile oynadı desek yanlış olmaz. İlk çeyrekte yapılan ön alan baskısı ile Okan Buruk, hem topa sahip olup hem de “gegenpress” (karşı press) taktiğini doğru şekilde uyguladı diye düşünüyorum.
İkinci bölgeye Torreira’nın dönüşü, rakibin hızlı geçiş hücumlarını engellediğinden, topa hükmeden, oyunun temposunu istediği gibi ayarlayan taraf Galatasaray oldu. İlk yarı genelinde savunma arkasına atılan derin toplar ile etkili olmak isteyen sarı-kırmızılıların istediği ve herkese aşina olarak izlettiği geçiş oyununu doğru gerçekleştirebildiğini düşünmüyorum. Üçüncü bölge organizasyonlarında Okan Buruk, kritik rolü Kerem Aktürkoğlu’na verdi. Geçiş oyununda deyim yerindeyse bir köprü rolü görmesi gerekirken, genç yıldız ikinci bölgeden çizgiye kayarak gerçekleştirilmesi gereken hücumlarda topu cömertçe harcadı.
Notlarım yanlış değil ise, Kerem ilk yarıda tam 20 kez pas hatası yaptı. Bu durum böyle bir seviye için fazla gibi görünüyor. Tete ve Zaha’nın gelişi, Kerem’de mental bir çöküşe sebep olmuş gibi. Konsantrasyon düzeyini hem Kayserispor, hem de bu maç için yetersiz buldum. Yarı boyunca pozisyonun az olmasının en temel sebebi ise, az önce anlatmış olduğum hücum setinin Kerem üzerinden çizilmesi.
Galatasaray bu durumu denemesine rağmen başarısız olunca, oyunun yönünü beklere çevirdi. Hem Angelinho hem de Sacha, “box to box” çok iyi oynadı diyebilirim. Oyun ne zaman ki bek ve kanat organizasyonlarına döndü, Galatasaray o zaman ceza sahasında İcardi’yi gördü. Topla ilk ciddi buluşmasında zor bir açından golü atabilmesi de ne kadar üst seviye olduğunun göstergesi diyebilirim.
İkinci yarı adına Galatasaray’ın birkaç değişiklikle formasyon değiştirip çift forvete döneceğini düşünüyordum, öyle de oldu. Bakambu ve Angelinho isimlerinin gelmesinin en büyük sebeplerinden bir tanesi ise oyunu çift yönlü oynayarak 4-4-2’ye alışabilmek. Farkın biraz daha açılacağını düşünsem de, Galatasaray tempoyu yükseltmeyi hiç seçmedi. İstediği zaman hücum etti, istediği zaman süreye oynadı.
Oyun olarak pek tatmin değilim. Şampiyon takımdan ayrılan oyuncu sayısının az olması, takıma gelen takviyelerinde hatırı sayılır derecede fazla olmasıyla beraber ortaya daha diri bir Galatasaray çıkacağını düşünsem de, takım genel hatlarıyla birbirinden kopuk. Bu durum, kondisyonla mı alakalı yoksa uyum süreciyle mi zaman gösterecek.
Ek olarak, Torreira’nın atılması bir sonraki Molde ayağı için sıkıntı yaratabilir diye düşünüyorum. Yönetimin acil olarak Lucas Torreira’nın muadilini bulması gerekiyor. Aksi taktirde Buruk’un öğrencileri Avrupa’da oyun hızı konusunda çok zorlanacak.
Bir sonraki tura minimum iki transfer açıklanacaktır diye düşünüyorum. Takım yavaş yavaş oturacak. Şu an oyundan bağımsız ana hedef gruplara kalabilmek. Olumsuz bir senaryoda, Galatasaray’ı mali anlamda zor günler bekler diyebiliriz.
Ülke puanı adına alınan skordan çok mutluyum. Bu sene bütün takımlarımız Avrupa’da ses getirecek. Adım adım eski günlerimize döneceğimizi düşünüyorum.
Peki sizce, Galatasaray Şampiyonlar Ligi’nde nereye kadar gidecek?..