Felsefe, aslında olup bitenleri açıklanabilir kavramlar haline getirmektir; aynı fizik ve matematik gibi…
Bu yüzden felsefe okumak, öğrenmek insanların olayları anlamasını sağlar.
Bizim kuşağımız böyle bir kuşaktı, lisede felsefe okuduk, kahvede felsefe konuştuk. O yüzden benim kuşağım olayları anlamakta zorlanmaz, yeni kuşak ise bırakın anlamayı, çoğu zaman yaşananların farkında bile olmuyor.
Futbolu hâlâ bundan 30 yıl önceki gibi birbirine benzeyen insanların farklı renklere gönül vermesi gibi anlıyoruz. İlgisi yok, futbol Türkiye’de sanayi devrimi tam yaşanmadığı için temel ayrımın dışına çıkmış, sosyolojik temellere sahip olmuştur. Genelde işçi sınıfı sporu olarak anılan futbol Türkiye’de üst yapıdaki ayrımlara göre biçimlenmiştir.
Bunun sanayileşme yaşanıp burjuvazinin demokratik devrimi tamamlayamamasıyla ilgisi var ama oraya girersek yazı çok uzar…
Ben küçük burjuvayım, kentliyim, çağdaş yaşama, kadın erkek eşitliğine, adil bölüşüme inanıyorum. Ülkenin kentli nüfusu çok, kentli sayısı çok az ama giderek artıyor.
Futbol da kentli yaşam biçimi ile çağdaş olmayan, yeniliğe direnen kesimler arasında ikiye ayrılmış durumda.
Şimdi gözlerinizi kapatın ve ortalama Fenerbahçe taraftarını düşünün…
Çoğu modern yaşam sürer, kitap okur, futbol dışı branşları sever, büyük kısmının her konuda fikri vardır, bu yüzden çoğu zaman kargaşa çıkar, müzik, tiyatro yaşamlarının içidir.
Şimdi gözlerinizi açın ve karşıya bakın, aklınıza gelecek her türlü zikzak, yanar döner işler, ahbap çavuş ilişkileri, nepotizm (kayırmacılık), haksız kazançtan rahatsız olmayan, gurur duyan bir ruh hali. Çoğu benzer yaşam sürdürdüğü halde “kaloriferci”yi aşağılayan bir yabancılaşma, zengini kente göçün yarattığı varoşlaşmadan yararlanmış oportünist zübük.
Bu artık seçebileceğin bir durum değil, bu hale gelmesi benim de istediğim bir durum değil ama gerçek bu.
Bir Fenerbahçe başkanı ve başkan adayı çıkıp “iktidar bizim şampiyon olmamızı istemiyor” dedi ama bir iktidar mensubu çıkıp “olur mu öyle şey Fenerbahçe de bu ülkenin takımı” demedi. Tam aksine TFF açıklama yaparak “büyük şeytan”ın Fenerbahçe olduğunu tüm ülkeye duyurdu. Bunu anlamayanda açık bir zeka sorunu var demektir.
Sonuç; Fenerbahçe gelecek sezon bu sorunu nasıl çözeceğini düşünmeli. Bunun da tek yolu iktidarın futbolu kaybedeceğini anlaması, bu nedenle ligden çekileceksin veya çekileceğinden emin olacaklar.
Aksi durumda siyasal ve sosyal olaylara giderek duyarsızlaşan bir toplumda TFF’nin açıklamasındaki “başarısız kulüp” oluyorsun ki toplumsal tabanı kaybetmene, sonuçta yok olmana yol açacak.
Kimsenin bunu yapmaya hakkı yok, yüreği yetmeyen Fenerbahçe’ye başkan olmasın; ne Ali Koç’da ne Sadettin Saran’da ne de Aziz Yıldırım’da o yürek var. Olanlar adaylığını koysun, yoksa bizi yok eden sistemin sadık bir kölesine dönüşeceğiz.
İktidar değişince de Fenerbahçe’nin kaderi değişmeyecek çünkü Türkiye’de köyden kente hızlı göçün yarattığı düşkünlük ve varoşlaşma her iktidarın belirleyicisi, 100 yıl sonra belki!
O yüzden mücadele etmek tercih değil mecburiyet.
Görsel: footballphilosphy.org