Anlatacaklarımı doğru anlatabilmek için önce bazı kriterleri belirlemem gerekir.
1- Sosyal olaylar bugünden yarına sonuç oluşturan anlık kavramlar değil, bir süreç sonucunda biriken enerjinin yeni bir şey yaratması sonucu oluşan kavramlardır. Biz sadece sonuçları görürüz.
2- Futbol gücü ele geçirmenizi sağlamaz ama onu korumak için çok önemli bir araçtır çünkü o kadar kitleseldir ki onun üzerinden her türlü mesajı verebilirsiniz.
3- Doğulu toplumlarda bireysel bilinç yoktur, onun yerine kolektif bilinç gelişmiştir ancak bu tamamen bireysel ihtiyaçlara yönelik bir kollektif bilinçtir. Varlığının o topluluğa ait olmaya bağlı olduğuna inanılır, bunun için güçlü bir şeye bağlanmak yaşamsal öneme sahiptir. Bu nedenle güç iktidarın ayrılmaz parçasıdır, en güçlü kimse en çok o sevilir.
Fenerbahçe’nin siyasal iktidar tarafından sevilmediği artık bilinen bir gerçek. Bunun en önemli nedenlerinden biri siyasal iktidarı temsil eden en kişilerin önemli bir bölümünün Trabzon milliyetçisi olmasıdır. Zaten 3 Temmuz’da Galatasaray yerine Trabzon’un seçilmesi bu yüzdendir.
İkinci konu ise, aşırı muhafazakar kesimlerde Hakan Şükür ve Arif Erdem gibi aşırı gerici tipler nedeniyle zaman içinde oluşturulan Fenerbahçe düşmanlığıdır ki bunun amacı futbola anti-laik, anti-Atatürk, anti-cumhuriyetçi bir anlam yüklemektir. Çünkü Fenerbahçe her şekilde Atatürk ve Cumhuriyet kavramlarından taviz vermemiştir. Bunu bizzat terör örgütü lideri Fetullah Gülen itiraf etmiştir.
Bir de Fetö konusu var..
Fetöcülük öyle bugün olunan yarın vazgeçilen bir şey değil. Çünkü küçük yaşlardan beyin yıkanarak Fetöcü olunuyor, o kadar ki ülkesini korumakla görevli asker Fetöcü değil diye komutanına silah çekiyor, o kadar dominant bir kimlik. Yani bir kere Fetöcü olan hep Fetöcüdür öyle “ByLock vardı ama vallahi ben Fetöcü değilim” yalandan başka bir şey değildir.
Fenerbahçe doğası gereği Fetö döneminde futbola yüklenmek istenen anti-Cumhuriyetçi anti-laik ve anti-Atatürkçü mesaja doğal olarak karşı durmuş ve ötekileşmiştir.
Bir başka konu ise, futbol üzerinden verilen “en güçlü biziz” mesajıdır. Bunu şöyle düşünün: “Biz güçlüyüz bizimle birlikte olan kazanır. Verilen mesaj budur. Halk için yukarıda belirttiğim kolektif bilinç nedeniyle bu çok önemlidir. Fenerbahçe bu mesaja da engel olmuş, güçlünün yanında olan değil hak eden kazanır mesajını temsil etmiş ve oyunu bozmuştur.
Ne 3 büyükler dışında şehir takımlarının şampiyon olması ne de her seferinde kaybedenin Fenerbahçe olması tesadüf değildir. Çünkü güce ilişkin halka ulaştırılan mesajın karşılığı “bizden olan kazanır olmayan kaybeder”dir.
Aslında iktidar Fenerbahçe’yi “ehlileştirmeyi” denemedi değil, 3 Temmuz sonrası bana göre o dönemin kahramanı ama sonrasının teslim olan lideri başkanımız da bu göreve soyunmuştu ama Fenerbahçe’de saydığım kavramlar kurumsal, bunu fark eder etmez eski başkan tasfiye oldu. Şu günlerde hâlâ “biat edin şampiyon olun” mesajı vermeye devam ediyor.
Ancak Fenerbahçe’nin direnmesi sonucu ötekileştirilme süreci çok uzun sürdü ve yaşanan ekonomik kriz ile halk artık günlük yaşamını sorgulamaya başladı ve futbol üzerinden, “Acaba o kadar güçlü değiller mi?”, “Fenerbahçe gibi ben de haksızlığa uğruyor olabilir miyim” diye düşünmeye başladılar. Elbette iktidara seçim kaybettiren Fenerbahçe değildi ama insanlarda iktidarı sorgulaması için zihinlerindeki kapıyı açan Fenerbahçe oldu.
Artık Fenerbahçe ile siyasal iktidarın uzlaşması çok zor ancak iktidar açmazda kaldı, ortalık ayağa kalktığı halde kimsenin olumlu veya olumsuz açıklama yapmaması bunu teyit ediyor. Yoksa eskiden böyle olaylarda en üst düzeyden Fenerbahçe azarlanırdı ama şimdi böyle olursa asla dönüşü olmayan bir yola girip tüm seçmenlerin kendini Fenerbahçe’ye empati yapar halde bulması mümkün. Futbol bilmeyen iktidarın Fenerbahçe’yi sevmediğini biliyor, bu çok önemli bir şey.
Bu yüzden “Süper Kupa”dan çekilmek doğru bir hamleydi, iktidar da bu konuda taraf olmadı. Mesela Cumhurbaşkanı orada olsa biraz zor çekilirdik. Fenerbahçe bu radikal kararları ile iktidarı taraf olup olmama konusunda zorluyor. İktidar kararsız ama bence Fenerbahçe’ye karşı tavrının iktidarını tehdit ettiğini emin olmasa bile düşünüyor, o yüzden sessiz kalarak zaman kazanıyor.
İktidar siyasi yaşamında ilk defa çok ağır bir seçim yenilgisine uğradı, artık ihtiyacı olan “ben güçlüyüm” mesajı vermek değil. Artık güç elinden kaçtı, şimdi “güce tekrar adayım” demesi, o yüzden kimseyi ötekileştirmemesi gerekiyor. Elbette tek başına Fenerbahçe belirleyici olmaz ama onun üzerinden verilecek olumsuz bir mesajın nasıl bir etki yaratabileceği de büyük risk, yerel seçimler bu endişeyi en azından endişe olarak teyit ediyor.
Bana göre olaylar Fenerbahçe lehine gelişecek ama bunun için Fenerbahçe’nin birlik olması gerekiyor.
Sonuç; Fenerbahçe sadece futbol oynamıyor ve sahada atanmış rakipleri var.