Kızıl Ordu’nun kurucularından olan Ukraynalı devrimci Mihail Frunze’nin Türkiye için önemi şu: Taksim Meydanı’nda 1928’de açılan Cumhuriyet Anıtı’nda heykeli yer alan iki Sovyet komutanından biri. Bu, genç Cumhuriyet’in Kurtuluş Savaşı’na yönelik Sovyet desteğine bir teşekkürü.
Frunze’nin 1978’de Türkçe olarak yayınlanmış bir hatıratı var. (1)
Frunze 1921 sonlarında Trabzon’dan Samsun’a, oradan Ankara’ya geçer. Bolşevik hükümeti ve Ukrayna’yı temsilen Ankara hükümetiyle iş birliği anlaşması imzalar. Kitapta Frunze, Kurtuluş Savaşı’nın anti-emperyalist yönüne dikkat çeker. Ankara direnişini sınıfsal açıdan 1905 Rusya’sına benzetir. Ancak, bir yandan da, sınıfsal atmosferin çok daha farklı olduğunu belirtir. Ankara direnişinde ulusal yön ağır basmaktadır; bir sınıf ayaklanması söz konusu değildir.
Samsun’da dolaşırken çevresinden duyduğu kadarıyla Rum isyanlarını anlatır. Kendisi ilerleyen günlerde yollarda hem Türklerin Rum köylerine yönelik ve hem de Rumların Türk köylerine yönelik katliamlarına tanık olur. Daha sonra döner dolaşır Türkiye’nin Müslümanları içindeki etnik dağılıma gelir konu.
Frunze, Kürtleri ve Alevileri (metinde ‘Kızılbaş’ diye geçiyor) anlatır. Yol üstünde bir Kürt köyüne denk gelirler. Çokça yakılmış yıkılmış Türk ve Rum köyü görürler. General, Türk-Rum çatışmasını emperyalistlerin oyunlarına bağlıyor. Yollarda yalnızca Rum ‘çeteciler’in izine rastlamakla kalmıyorlar; Türk ve Çerkes asker kaçaklarıyla da karşılaşıyorlar. Bir köy düğününe denk gelirler, Frunze geline para ve altın takar. Bir başka molayı bir Çerkes köyünde verirler. Burada yaşlılar hâlâ Rusça konuşmaktadır. Bu köyün yaşlıları, diğer köylülerden farklı olarak savaşın artık bitmesini istemektedir. Yunanistan’ın Çerkeslere kendi himayelerinde bir ülke vaadi ise geri tepmiştir. Frunze, Çerkes Ethem hakkında yazar; hain ilan edilene kadar hükümetin kurdurduğu TKP’nin üyesi olduğunu belirtir.
Kitapta Frunze’nin Ankara izlenimlerini pek görmeyiz. Ankara’daki görüşmelerine yer verilmemiştir. Kitap tümüyle Trabzon-Ankara ve geri dönüş yolculuğunu konu alır. Hatıratta yer yer turistik anlatım egemendir. Frunze, yol boyunca köylerde yoksulluğun ve ilkel ekonominin binbir çeşidini görür. Aynı zamanda yerel devlet adamlarının yabancı dil bilen eğitimli insanlar oluşundan övgüyle söz eder. Bunlardan biri olan Mutasarrıf Ferik Bey’in komünizmin ilkelerini bildiğini söyler; ama o, bunların Türkiye’ye uygulanamaz olduğunu düşünmektedir.
Türk, Rum, Ermeni tüm köylerde hemen hemen tüm erkekler askerdedir. Geride kalan yaşlılar, gaziler, kadınlar ve çocuklar sefalet koşullarında yaşamaktadır. Yine de köyler Ankara hükümetine vergiyi aksamamaktadırlar. Frunze’ye göre herkes savaştan yorulmuştur, ancak başka çıkar bir yolun da kalmadığını düşünmektedirler. Yunan Ordusu teknik üstünlüğe sahip olsa da, Frunze’ye göre moral üstünlüğü Türk tarafındadır.
Ankara hükümeti ile Bolşevik hükümetinin birbirlerine ihtiyacı vardı. Pragmatik nedenlerle iş birliği yapmak durumundaydılar. Ancak TBMM’nin gizli oturumlarında Bolşeviklikle ilgili hiç iyi şeyler söylenmediğini görürüz; dinsizlikle bir tutulur, Müslüman ülkeler için geçerli olamayacağı vurgulanır. Pragmatik bakan kimi vekiller ise, Sovyetlerin ‘etinden sütünden yararlanma’ yanlısıdır, ne de olsa Sovyetlerin rejim ihracı gibi bir talebi bulunmamaktadır.
Öte yandan, bu oturumlardan birkaç gün sonra Mustafa Suphi ve yoldaşları boğdurulur. Bunun üstünden yaklaşık bir yıl geçmiş olmasına karşın, Frunze’nin hatıratında on beşlerin hiç sözü edilmez. Bir kez Ankara hükümeti anti-emperyalist ilan edilmiştir ya, gerisi teferruat gibi görünür belki de…
Frunze’nin hatıratı, kimi ulusalcı kesimlerce Ankara-Moskova dostluğuna kanıt ve örnek olarak gösterilse de, bu anlatıda Nazım Hikmet’in bir şiirinde “unutmayın” dediği 28 Ocak gözden kaçıyor. Sovyetlerin görece büyük güçleri safına çekme politikasının önce Türkiye’de sonra da İran’da komünistlerin ölümüne neden olduğunu söyleyebiliriz. Tudeh, Sovyetlerin Humeyni’yi anti-emperyalist olarak görmesi dolayısıyla uzun süre İslami rejime cephe almadı. Cephe aldığında ise her şey için çok geçti. Belki de Türkiye Sovyetlerle bu kadar yakınken Mustafa Suphilerin yine de boğdurulması ve 28 Ocak’ın üstünün kapatılması, on beşlerin Sovyetlerden emir alan değil, bağımsız hareket eden devrimciler olduğunu gösteriyor. On beşlerin Türkiye’nin sınıf savaşımında ve hak arama kavgasında değerine değer katan bir nokta daha… (2)
1- Frunze, M.V. (1978). Ukraynalı Devrimci Lider Frunze’nin Türkiye Anıları (Kasım 1921-Ocak 1922) (çev. Ahmet Ekeş). İstanbul: Cem Yayınevi.
2- TBMM’nin Gizli Celse Zabıtları’na dikkat çeken avukat-çevirmen Serdar Arıkan’a teşekkür ederim.
Not: Bu yazım ‘Ötekiler Açısından Tarih’ kitabımdan alınmıştır.