Tam 2024 Avrupa Futbol Şampiyonası’nda neredeyse her Avrupa ülkesi, çoğu Afrika asıllı göçmenlerden oluşan milli takımlarını tüm yerli ve milli duygularla desteklerken, göçmen takımların lideri Fransa’da ise göçmen karşıtı sağ partilerin kazanması beklenen bir seçim vardı.
Fransa sol ve merkez partileri olanca güçleriyle göçmen karşıtı ırkçı sağ partiye karşı birleşince çoğunluğu kaptırmaktan bu sefer de kurtuldular. Tabii ki göçmen milli takımı da kurtardılar!
Başka ilginç bir seçim de aynı hafta Birleşik Krallıkta’ydı. Fakat burada sağ Muhafazakâr Parti’nin Fransa’nın aksine hiç de göçmen karşıtı olmayan Hint asıllı milyarder Başbakan’ı, hiçbir varlık gösteremeden İşçi Partisi’ne ezici bir şekilde yenik düştü. Bu iki seçimin benzer ve tezat yönlerini siyasi analistler yazadursun biz konunun göçmenlik tarafına bakaduralım…
Fransa’daki seçimin en etkili sloganı yukarıdaki afişte görülen “Fransa’nın Kumaşı Göçle Dokunmuştur” lafı olsa gerek.
Gerçekten de, en başta Türkiye olmak üzere Avrupa’yı ve ötesinde ABD’yi ve aslında tüm dünyayı etkisi altına alan göçmen dalgaları bir futbol turnuvasında ilginç bir sosyolojik olgu olarak ortaya çıkıverdi.
Avrupa’nın ortasında çoğu göçmenlerden oluşan takımlar milyarlarca izleyici tarafından hayranlıkla izlenip taraftarlarınca omuzlarda taşınırken, 1 numaralı seyirci kapasitesini göçmen Türkler sağlarken, diğer tarafta tüm bu taraftar ve hayran kitlesi hükümetleriyle birlikte yeni göçmen akınlarından nasıl edip de kurtuluruz savaşımı halinde.
Aslında tüm milletler göçmenin de iyisini istemekte. Türkiye’den başka her yerde “gariban göçmen”e sınırlar kapalı. Hali vakti yerinde yetenekli, akıllı, okumuşuna ise kapılar açık. “Biz göçmenlere değil göçe karşıyız” diye İngilizler her zamanki soğuk esprilerinden birini yaratmış bile!
Son 300-400 yıllık bir tarih içinde tamamen göçmenlerden kurulu ABD, Kanada, Avustralya gibi devletlerin yanı sıra, bizim gibi yüzlerce medeniyet göçü yaşamış topraklar, Avrupa dahil olmak üzere hem kendi içinde hem Asya ve Afrika’dan göçler alan zengin tarihe sahip.
En büyük göçmen ülkesi ABD’nin, ilk 13 eyaletle kurulduktan sora Fransa’dan satın aldığı, IV. Louis adına kurulmuş Louisiana bölgesine ilk yerleşenler, Fransa’dan koşullu yollanan ağır ceza mahkumları ve serbest kalmak için yanlarında evlenip getirmek zorunda oldukları hayat kadınlarıydı. Bugün New Orleans olarak Fransız adıyla hâlâ gururlanan kent ve çevresinde o tarihin izleri görülebilir. Aynı şekilde, Avustralya’ya Thomas Cook keşfi sonrası yerleşim sağlamak isteyen Britanya da, azılı İngiliz mahkumları bu kıtaya yollayarak Sidney kentini kurmaya başlamış.
Tarihteki bütün bu devletleşme, millet olma çabaları içinde binbir göçmen milletten oluşan ABD’nin bir Amerikalı kimliğinde buluşması, bir Avustralyalının tarihi tek Çanakkale Savaşı’yla, yenilmiş olsa dahi, Yeni Zelanda’yla birlikte bu savaştan “Anzac” (Australian New Zealand Army Corps-Avustralya Yeni Zelanda Kolordusu) diye kısaltılan deyimden bir milliyetçilik yaratması devletlerin göçmenlikleri tek bir millet potasında eritme gayretleri değil mi?
Bizim gibi kadim devletlerde, imparatorluklar kura kura bin yılları devirmiş toplumlarda ise göçmenlik pek de öyle umursanan bir şey değil aslında. Bin yılların göçmen DNA’sıyla, şu sıralar bol bol görülen siyah Afrikalıyı bile kucaklayan bir memleket bizimki.
Belki Japonya ve İskandinavya dışında tarihleri boyunca sürekli olarak göçmen etkisi alında kalmamış pek az ülke vardır dünyada… Ve belki de artık milli futbol takımlarına bakarak devletlerin göç politikalarını anlamak çok daha kolay olabilir! Almanya’daki maçlardaki seyirci üstünlüğümüz ve Milli Takım’daki gurbetçi futbolcularımız 1960’lardan bugünlere yurt dışına verdiğimiz göçün sonucu değil mi?
Şimdilik bizim ihraç ettiğimiz milyonlarca göçmenimizden bahsetsek de, sayısını bilemediğimiz milyonlarca Suriyeli, Afgan vs. göçmenin memleketimizde yarattığı sıkıntılar bir gün hallolduğunda acaba ortaya nasıl bir toplum yapısı çıkacağı da belki yukarıdaki satırlarda gizlidir!
Elbette insanların kendi ülkesindeki ekonomik veya siyasi sıkıntılarla başka ülkelere göçmesi basit bir şekilde anlatılacak bir konu değildir. Yerlerinden yurtlarından zorla kopartılarak Amerika, Avrupa kıtalarına köle getirilen milyonlarca Afrikalının acıları, insanlık utancı olarak da kara bir leke kalmaya devam etmektedir.
refetk@hotmail.com