Son zamanlarda bir fon olayıdır gidiyor ama konu hep futbol penceresinden değerlendiriliyor, oysa meselenin bir de banka ve müşteri boyutu var.
Bankalar güven kurumlarıdır, insanlar daha fazla getiri mümkün olsa bile bu nedenle paralarını bankalarına teslim ederler. Yani banka müşterisinin güvenine karşı sorumludur, olmak zorundadır çünkü müşterinin en büyük tercih nedeni bankaya duyduğu güvendir.
İnsanlar, “bu paralar elden teslim edilmiş kim yapar” diye düşünüyor ama müşterinin temel argümanı “güvendir”, banka çalışanı da onun için bir birey değil çalıştığı bankanın temsilcisidir. Kısacası banka “benim haberim yok çalışanım yapmış” diyemez. Ayrıca banka ifadesindeki “güven”in ne kadar ileri gidebileceği kontrol edilebilir bir durum değildir, bu yüzden banka çalışanlarını ve işlemlerini denetlemek takip etmek zorundadır.
Bankaya duyulan güvenin çalışanları tarafından kötüye kullanılmasından bence banka etik olarak sorumludur, yasal sorumluluğun boyutunu ise mahkemeler belirler.
Bankacılık sıradan bir meslek değil, milyar dolarları olan insanlarla sadece maaş ile geçinen insanları karşı karşıya getiriyor, eğer çalışanın yaşamı ekonomik sıkıntı içeriyorsa bir süre sonra bu ilişki çalışanın bireysel çıkar düşünmesi sonucunu doğurur.
Ayrıca, seçilen insanların kişiliği zayıf ise bir süre sonra sıkça ilişkide bulunduğu insanların yaşamlarına öykünüp yine bu ilişkileri istismar edebilir.
Kısacası bankacı, özellikle karar verici ve yönetici pozisyonunda olan insanlar öyle sıradan seçimler değildir, çok iyi eğitim almış, kariyeri süresince ahlaki açıdan güçlenmesini sağlayacak süreçlerden geçirilmiş ve mümkün mertebe çalıştığı müşterilere ezilmeyecek bir yaşam standardının sahibi olmalıdır.
1980-2000 arası bankalar bu standartları sağlıyordu ancak 2001 krizi ve iflaslar sonucu ortaya çıkan işsiz bankacı ordusu ve sonrasında giderek büyüsünü yitiren ve teknoloji nedeniyle %90’ı sadece tuşa basar hale gelen bankacıların artık bu sistemin içinde kıt kanaat geçinen insanlar haline geldiği ve kârlılık açısından çok önemli bir gider kalemi olan personel giderlerinin her gün daha fazla göze battığı gerçek.
Ancak bankacılık herhangi bir meslek değildir kamusal organizasyonlardır ve devletin halka “paranızı emanet edebilirsiniz” dediği kurumlardır, o yüzden her şey kârlılığa odaklanamaz. Bu konudaki olumsuz gelişme giderek bu olayların daha da artmasına hatta banka çalışanlarının mafyanın eline düşmesine neden olabilir.
Banka-müşteri ilişkisi karşılıklı bir ilişkidir, bankacının kötüye kullanma riski olduğu gibi müşterinin de ona duyulan güveni kullanarak kendine çıkar sağlaması mümkündür.
Güncel olayda böyle olduğuna dair izler bulunmaktadır. Bu nedenle banka çalışanının kullanılıp kullanılmadığı araştırılmalıdır. Zaten banka çalışanı parayı kendi zimmetine geçirdi ise mal varlığı artmıştır. O kadar parayı harcaması mümkün değil, mağdurlar parasının önemli kısmını geri alır.
Eğer müdirenin mal varlığı artmadıysa yıllarca bankacılık yapmış, finans bilgisi olan bir banka müdürünün bu sistemin bir gün çökeceğini düşünüp giderek zararın büyümesine rağmen buna devam ettiğini düşünmek bankanın söylediği gibi “ortalama zekâya” sahip bir insanın inanacağı bir savunma değildir.
Eğer bankacının mal varlığı artmadıysa, paraları cebe atıp kaçmadıysa, kullanıldığını düşünmek çok mantıklıdır. Kullanılmak korunma vaadi olur, şantaj olur, baskı olur vs.
Sonuç olarak;
1- Bankacıların giderek düşen ücretleri, kısalan eğitim saatleri, ucuz iş gücü seçilmesi giderek finans sektörüne mafyanın girmesine ve ülke finans sektörüne duyulan güvenin ortadan kalkarak finansal bir soruna dönmesi olasıdır. Bankalara kârlarını bir bölümünü çalışanlarını eğitim ve yaşam standardı için kullanma mecburiyeti getirilmelidir.
2- Mevcut olayda bankacının tek başına sorumlu tutulmasını zorlaştıracak servetinin artmaması, işler kötüye gidince son vurgunları alıp kaçmaması gibi soru işaretleri vardır, bunun araştırılması gerekir.
Görsel: Gazete Oksijen