Pazar, 28 Eyl 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Köşe YazılarıManşet

Florida nasıl kurtuluyor? 

Dr. Nevin Sütlaş
Son güncelleme: 28 Eylül 2025 09:48
Dr. Nevin Sütlaş
Paylaş
Paylaş

İnkâr da etsek isyan da etsek gerçekler değişmiyor. Havalar ısınıp buzullar eridikçe İstanbul dahil kıyı yerleşimlerini denizlerin işgal edeceği gerçeği gibi.

Florida da ilk su altında kalacak yerlerden. Var mıdır kurtaracak bu bahtı karaları? 

Doğanın bir parçası olarak yaşayan yerlilerinin binlerce yıl öncesine uzanan yaşamlarını bir yana bırakırsak Florida’da yaşam 150 yıl kadar önce başlıyor, o kadar yeni. Ekvator’a yakınlığıyla bir yandan tüterken, öte yandan bütünüyle su basmanı olduğundan, sineği böceği, yılanı, timsahı ile modern insanın yaşamasına pek de uygun değil bu bölge. Ancak insan dediğin de dirençli. Bu sulak arazilerin (Everglades) kuru yerlerine yerleştikçe çevrelerindeki suları kurutup alan kazanmakta da başarılı. Bu konuda kullanılan yöntemlerin en yaygın olanı da açılan kanallar. Süveyş ya da Panama Kanalı gibi karayı bölüp su yolu yapmak gibi değil Florida’nın kanalları. Nehir, ırmak, dere, ne gibi su akıntısı varsa onların dibini derinleştirip kenarlarını keskinleştirerek kanallara dönüştürmüşler.  Zaten her yer su kaynadığı için büyütülecek su yatağı bulmakta da zorlanmamışlar. Yerleşim yerleri bu su kanalları aracılığıyla ulaşılır olmuş önceleri, sonra tren yolları, kara yolları ve de köprüler yapmışlar. Hepsi görülmelik, hepsi mühendislik harikası, hepsi son yüzyılın işi. 

Göl veya körfezlerin denizle birleştiği dar boğazlara “inlet” deniyor. Florida’da su kanallarının okyanusla birleştiği yerlere de “inlet” deniyor. İkisi de tatlı suyla tuzlu suyun kavşak yeri olmasına rağmen, nehirlerin yavaşlayıp tortularını sere serpe yayarak bir üçgen şeklinde denizlerle ağızlaştığı deltalardan oldukça farklı inletler, çünkü dar ve derin geçitler şeklindeler. 

Henüz Amerika’ya göçmeyi rüyamda bile görmezken Florida eyaletinin başı (Mayor deniyor) ile yapılan bir röportaj izlemiştim. “Gelecekte su altında kalma riskini engellemek için neler planlıyorsunuz” diye soran gazeteciye “Yok öyle bir şey. İklimciler şeylerinden uyduruyor” kapsamındaydı cevabı. Zaman geçti. Başkanlar değişti. Şimdiki Amerikan Başkanı’nın asıl meskeni olan Florida’da kafalar pek değişmemiş ki “İklim sorunu falan yok, öyleyse Florida’nın sular altında kalacağı da yok” havası aynen sürüyor.  Florida’ya ben dahil göçen göçene, yatırım yapan yapana. (Benden duymuş olmayın, en çok da Türkler yatırım yapıyor buralara) Kimsenin umuru değil yarın ne olacağı.

Meğerse öyle değilmiş. Miami Üniversitesi 2020’lerde “Deniz Peteği: SeaHive” diye bir proje geliştirmiş. Geliştirenlerden biri de Türk. Üstelik bu proje 3 senedir gözümün önünde yani benim yaşadığım semtte de hayata geçirilmekteymiş de ben görmemişim.  Bir kez daha anladım ki bilmediğini görmüyorsun, gözünün önünde bile olsa. 

10 senedir yaşadığım, aslen bir ilçe kadar olan Pompano şehrine adını veren buraların bir balığı. Her bir köşesi adını aldığı pompano balığının heykelleriyle donatılmış olan Pompano’nun en sevdiğim yerlerinden biri de deniz fenerli minik bir koy. Bu koy, bölgeye beyazlar (!) yerleşmeye başladığında söz ettiğim gibi şekil verilerek “ana kanal” adını almış Hillsboro Nehri’nin Atlas Okyanusu’na açıldığı yer. Deniz peteği projesi Pompano’nun bu inletinde (Wahoo Bay) hayatta geçiriliyormuş işte.

Hillsboro Nehri’nin ya da yaygın bilinen adıyla ana kanalın okyanusla kucaklaştığı bu inletin bir tarafında deniz feneri, karşı kıyısında da minik bir park var. İşte o park benim dolunayda gitmeye bayıldığım yer. Çünkü okyanustan doğan tepsi gibi ay deniz fenerinin tepesine kadar yükseldiğinde harika görünüyor. O nedenle de fotoğrafçısından ressamına, keyifçisinden yürüyüşçüsüne pek çok kişi dolunay akşamları o parka doluşuyor.  

Bu bölge sadece akşamları ziyaretgâh değil. Gün boyu okyanusa açılan ve geri dönen yatların yoğun trafiğine sahip. Tatlı suyla tuzlu suyun bu buluşma noktası okyanusun haşin dalgalarından korunaklı olduğundan gündüzleri tekneyle gelip yüzenlerin de mekânı. Ayrıca Pompano Belediyesi minik koyun bir kısmını da su altı parkı olarak tasarlamış. Sanatçılara tuzlu suya dayanıklı heykeller yaptırıp suyun altına yerleştiriyormuş. O bölüme ücretle ama sadece belirli saatlerde ve belirli sayıda kişi girebiliyormuş. Orada çocuklara yüzme ve dalma eğitimi veriliyor, dalmayı bilenler de inip aşağıdaki heykelleri görebiliyormuş. Bense akşamları parka gidip sadece karşı tarafı ve gökyüzünü seyrettiğim için suyun altında olup bitenden haberdar olamamışım. Üstelik malzeme taşıyan tekneler fotoğraf karesine girerek gözüme battığı halde. Güzelim yatların arasında gözümü tırmalayan o tekneler 1 saat mesafedeki Miami Üniversitesinin geliştirdiği özel beton petekleri taşıyormuş minik koya.  

Beton ne kadar dayanıklı olsa da tuzlu suyun içinde ömrü kısıtlı. Miami Üniversitesi betonu cam liflerle güçlendiren yeni bir teknoloji kullanıyormuş bu projede. Çünkü cam lifler, su ve hava ile erozyona uğrayan demir, çelik, bakır gibi metallerden kat be kat daha dayanıklıymış. Bir taşeron şirket de böylesi camlı betondan üç farklı yapıda kalıp döküp getirip bu inletin kıyısına yerleştiriyormuş, üniversitenin akademik ekibi gözetiminde. Küçük bir koy diye bahsetmemden hareketle şöyle beş on kalıptan söz ettiğimi de sanmayın. Tonlarca betondan ve milyarlarca dolarlık maliyetten bahsediyoruz. 

Beton kalıp demem de bir hata aslında çünkü betonu bildiğimiz usulle kalıba dökmüyorlarmış. O kocaman beton parçaları 3 boyutlu yazıcı ile yazdırıyorlarmış. Şöyle ufak tefek bazı plastik şeyleri kat kat yapıştırarak oluşturabildiğini öğrendiğim üç boyutlu yazıcılarla. (3D yazıcı ile koca apartmanlar diktikleri hatta her bir ayrıntısı ile tam bir otomobil bile yaptıklarını okuduğum ve videolarını gördüğüm halde, sanırım üretime tanık olmadığım için, böyle farklı malzemelerden devasa şeyler ürettiklerini okudukça hâlâ çok şaşırıyorum.) 

Bu sünger gibi bol delikli olarak ve de camla güçlendirilerek üretilen beton blokların onca para harcanıp kıyı bandına basamaklar oluşturacak şekilde yığılmasının nedeni de okyanusun hırçın dalgalarının etkisini yumuşatıp geri tepmekmiş. Sert duvarlara çarpan dalgalar daha da hırçınlaşır yani güçlenirmiş çünkü. Asıl önemlisi de sünger gibi dediğim deliklerde yetişecek “Mangrow” gibi su içi ağaçlarının yaratacağı ekosistemmiş. Anlayacağınız benim minik koyda sadece su altına heykel bahçesi yapmıyorlar, ağacıyla otuyla, balığıyla resifiyle sahiden de tam bir su parkı yaratıyorlar. Hem de camlı betonlusundan. İş bitince tam zamanlı kamera da koyacaklarmış yukardakiler aşağıda neler olup bittiğini izleyebilsinler diye. 

Florida’nın bitmez tükenmez uzunluktaki kıyıları sel baskını ile her sene 650 milyon dolar zarara uğramaktaymış. O nedenle, okyanus suları yarın öbür gün beklendiği gibi aşırı yükselmese de olağan sel baskınlarını önlemek için bile harika bir tasarım bu deniz duvarı projesi. Özellikle de tekne ve motorların kıyı bandında yarattığı flora ve fauna tahribatını engelleme kapasitesine sahip mangrow ağaçlarına yuva olacağı için. Projeyi geliştirenler iddialı.  “Bu yaptığımız şey, Amerika’nın diğer kıyıları için de örnek olacak hatta başka ülkeler de yararlanabilecek” diyorlar.

Florida gibi Hollanda da okyanus dalgalarının ilk hedeflediği düzlüklerden. Ancak onlar sel baskınını önleyecek kanallara ve suyu geri pompalama sistemlerine uzun süredir sahipler. Eski usul pompalama sistemleri gelecek felaketler için yeterli mi, var olanı yeni teknolojilerle değiştirmeyi düşünüyorlar mı bilmem. Ancak denizin her sene işgal etmeyi huy edindiği İtalya’nın Venedik şehrinin de 20 senede zar zor tamamladığı, faydasından çok zararı konuşulan MOSE yani Musa diye bir projesi var. Adı, Musa Peygamber’in asası ile denizi ikiye yarmasına gönderme yapan, gerektiğinde suyun dibinden yükselerek denize perde çeken oldukça ilginç dalga kıranı anlatmayacağım. Meraklandıysanız aşağıdaki videoyu izleyebilirsiniz.   

Bunları düşünürken benim aklıma Antalya’nın falezleri geldi. Doğanın geliştirdiği o delikli direnç sistemini içlerinde bir de Türk olduğuna göre acaba Miami Üniversitesinin ekibi de biliyor mudur, biliyorsa o delikli kayalardan mı ilham almıştır bilmem. Ancak projeye deniz peteği (seahive) deyip arı geometrisi kullandıklarına göre doğadan esinlendikleri kesin.  

Antalya benzeri kayalık şehirler deniz yükselmesinden kendini kurtarır da, düzlük kıyılarımızda neler olur acaba? Nuh Tufanı’nın yaşandığı bir coğrafyadan birbirinden ilginç sel engelleme projelerin fışkıracağı düşüncesiyle ben asıl İstanbul ve İzmir gibi kıyı kentlerinin üniversitelerin geliştirdiği deniz baskını önleme projelerini anlatmak isterim. Yani isterdim. 

Nohut oğlan Fırat’ın deyişiyle bitireyim: Süphaneke dinimiz amin …

Not: 

Sıçbok nohut oğlanı tanımıyorsanız bu kaybınızı gidermek için: https://tr.wikipedia.org/wiki/F%C4%B1rat_(karakter)

Miami Seahive projesi için: https://www.theinvadingsea.com/2024/05/23/seahive-coastal-infrastructure-shoreline-protection-artificial-reef-rhode-barbarigos-miami/

Venedik MOSA için:

https://www.dw.com/en/venices-flood-barrier-keeps-the-city-dry-but-at-what-cost/video-71982418

***

Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:

X

Bluesky

Facebook

Instagram

Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanDr. Nevin Sütlaş
Takip et:
1959 yılında Adapazarı’nda doğdu, İstanbul Üniversitesinde Tıp doktoru, Bakırköy Akıl Hastanesinde Nöroloji Uzmanı oldu ve aynı hastanede 30 yıl eğitim görevlisi hekim olarak çalıştı. Beynin damar ve enfeksiyon hastalıkları, yoğun bakım, hasta beslenmesi, açlık grevi/ ölüm orucu ve Multipl Skleroz konularında çalıştı. Sağlık sisteminin özelleştirilmesi sürecinde uğradığı mobing yüzünden 2016 yılında aktif meslek yaşamını sonlandırdı. Beyin ile ilgili bilimsel bilgiler temelinde topluma yönelik kitaplar yazmayı sürdürüyor. Florida'da yaşıyor. Web sayfası: http://www.nevinsutlas.net/index.html Elektronik posta: calisal01@yahoo.com
Önceki Makale Akıntıya kürektir, çekeriz…
Sonraki Makale Trump hakkında az bilinenler

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

GünlükManşet

Trump hakkında az bilinenler

Medya Günlüğü
28 Eylül 2025
ManşetSerbest Kürsü

Akıntıya kürektir, çekeriz…

Tijen Zeybek
28 Eylül 2025

Mehmet Şüküroğlu çiziyor

Mehmet Şüküroğlu
28 Eylül 2025
*Köşe Yazıları

Oval Ofis’te görüntü var ses yok

Aydın Sezer
28 Eylül 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?