Mısır hiyerogliflerinde P-r-s-t olarak geçen Peleset isminin, Mısır’ın yirminci hanedanlığında M.Ö. 1150’lerdeki belgelerde komşu halk ve topraklar için kullanıldığı görülür.
İlk olarak Medinet Habu Tapınağı’ndaki metinlerde beliren Peleset ismi, kendisini III. Ramses iktidarlığındaki Mısır’ı işgal eden bir deniz kavmi olarak gösterir. M.Ö. 8. yüzyılda III. Adad-nirari’den bir asır sonra II. Sargon’a kadar Asur kayıtlarında bu bölge için Palaştu veya Pilistu ismi kullanıldığı görülür. Hem Mısır hem Asur kaynakları, bu ismin kullanıldığı toprakların sınırlarından bahsetmemektedir.
Açıkça bugünkü anlamıyla kullanılan Filistin terimi ilk olarak M.Ö. 5. yüzyılda Antik Yunanistan’da kullanılmıştır. Herodot, Tarihler kitabında “Suriye’nin bölgesi Palaistine” yazmıştır; bu kitap, Yehuda Dağları’nı ve Ürdün Vadisi’ni içinde barındıran Filistin topraklarını açıkça tanımlayan ilk tarihi çalışmadır. Yaklaşık bir asır sonra Aristoteles, Meteoroloji isimli eserinde benzer bir tanımlama yapıp “Filistin’de bir göl vardır, öyle ki eğer bir insan veya canavar içine atılırsa su üstünde süzülür, batmaz, bu söylenen doğrudur. Dediklerine göre bu göl o kadar acı ve tuzludur ki içinde balık yaşamaz ve giysilerinizi suya batırıp silkelerseniz temizlenir” demektedir; uzmanlara göre Aristoteles Ölü Deniz’den bahsetmektedir.
Polemon ve Pausanias gibi sonraki yazarlar da aynı bölge için bu ismi kullanmıştır. Sonraki dönemlerde Ovidius, Tibullus, Pomponius Mela, İhtiyar Plinius, Dio Chrysostom, Statius ve Plutarkhos gibi Romalı yazarların yanı sıra, Philon ve Josephus gibi Romalı Yahudi yazarlar da aynı ismi kullanmaya devam etmiştir. Eserlerini Yunanca yayınlayan Romalı yazar Strabo gibi bazı diğer yazarlar ise bu bölge için Koele-Suriye adını daha uygun bulmuştur. Resmi vilayet adı olarak ilk defa 135 yılında Roma yetkilileri tarafından, Bar Kohba İsyanı bastırıldıktan sonra Yahudiye, Celile ve Aşkelon gibi komşu şehirleri içine alan bölgeye Suriye Filistini adı verilmiştir; uzmanlara göre bunun sebebi topraklarla Yahudilerin duygusal bağını kesmekti.
İbranice peleşet ismi Sami dillerinde p-l-ş kökünden gelip “bölmek, içinden geçmek, yığınla gelmek, kapsamak veya işgal etmek” anlamlarına gelir ve bir ihtimal içinde “göçmen” veya “işgalci” anlamı barındırır.
Türkçeye Filistin olarak tercüme edilen bu kelime Tanah’ta “Filist” adıyla 250’den fazla kez kullanılmıştır. Tevrat’ta ise 10 kere kullanılan bu bölge isminin sınırları tanımlanmamaktadır. Tanah’ın Tarihsel kitaplarında 200’den fazla kullanılan bu bölgenin ismi en çok Hakimler kitabı ve Samuel kitaplarında geçmektedir ve güneydeki sahiller olan Yehuda Krallığı’nın batısını ifade etmektedir.
Bizans İmparatorluğu döneminde, bölgenin tamamına (Suriye Filistini, Samarya ve Celile) Palaestina denmekteydi ve bu alan Palaestina I ve Palaestina II olmak üzere iki alt bölgeden oluşmaktaydı. Bizanslılar, Negev, Sina ve Arap Yarımadası’nın batısını kapsayan bölgeye Palaestina Salutaris veya bazen Palaestina III demekteydi.
Arapçada Filistin kelimesi için Filistin, Filastin veya Falastin denir. Moşe Şaron’un yazısına göre, Araplar Büyük Suriye’yi 7. yüzyılda ellerine geçirdiği zaman, Bizanslıların koydukları isimleri kullanmaya devam ettiler. Dolayısıyla Filastin kelimesinin kökeni Roma ve Semitik İbraniceden gelmektedir. Jacob Lassner ve Selwyn Ilan Troen, Jund Filastin isimli çalışmasında olaya daha farklı yaklaşır.
Avrupa’da bu bölgeye “Filistin” denmesinin kabul edilmesi Avrupa Rönesansına denk gelmektedir. Osmanlı İmparatorluğu’nun çökmesinin ardından İngilizler bu bölge için Filistin adını tekrar canlandırmıştır ve burada Filistin Mandası kurulmuştur.
Kaynak: Wikipedia